Bandırma Organize Sanayi Bölgesi'nde(OSB) 14 yıldan bu yana faaliyet gösteren ve ülkemizin en önemli sanayi kuruluşları arasında yer alan “MKS DevO Kimya”nın Yönetim Kurulu Başkanı Korgün Şengün, çeşitli konularda düşüncelerini açıkladı.

2003 yılında kurulduklarını, 14 yıldan bu yana da Bandırma Organize Sanayi Bölgesi'nde, 100 dönümlük bir alanda, 200 personelle organik kimya üretimi, deterjan sanayiine ama madde tedarikçiliği ve inşaat sanayii için hammadde üretimi yaptıklarını belirten Şengün, şunları söyledi:

“Daha önceleri 22 olan ihracat yaptığımız ülkelerin sayısını 30'a yükselttik. Yeni Zelanda'ya kadar bile uzanan ihracatımız var. Avrupa ve Ortadoğu ülkelerine ihracat yapıyoruz. Pandemi döneminde ihracatımız yüzde 70 oranında arttı.”

EMTİA YOKLUĞU YAŞANIYOR

Pandeminin, tüm dünya için emtia yokluğuna yol açtığının altını çizen Şengün, şu değerlendirmede bulundu:

“Dünyadaki kapitalist güçler, ekonomik yapıyı yeni bir düzene sokmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Buna paralel şekilde stoklarını dolduruyorlar. Şimdi en önemli konu şu: Üretim mi, sermayenin para gücü mü şampiyon olacak? Ama şurası da bir gerçek ki, güçlü sermaye güçleri orta direk olarak bilinen kesimi fakirleştirmeye çalışıyorlar. Kaldı ki, tüm dünyada orta direk yüzde 50 fakirleşti. Bu fakirleşme yalnız Türkiye'nin meselesi değil, tüm dünyada durum aynı. Kaldı ki, Türkiye olarak biz, diğer ülkelere göre aile bağlarımızın güçlülüğü nedeniyle biraz daha avantajlıyız.”

SUYU MUTLAKA GERİ KAZANMALIYIZ

Tüm dünyada suyun artık çok önemli bir duruma geldiğine dikkati çeken MKS DevO Kimya'nın Yönetim Kurulu Başkanı Korgün Şengün, şöyle konuştu:

“Su artık tüm toplumlar için hayati bir değer. Su yoksa hayat yok. Bunun bilincinde bir kuruluş olarak tesislerimizde kullandığımız suyu arıtmak için ARGE arıtma sistemimizi kurduk. Halen atık durumuna gelen suyumuzun yüzde 50'sini geri kazanıyor ve tüm proseslerimizde yeniden kullanıyoruz. Bu oranı daha da artırmak istiyoruz. Bu arada yağmur suyunu bile değerlendiriyoruz. Bin tonluk yağmur suyu sarnıcımız var. Ülkemizin yanı sıra tüm dünyada yer altı suları kuruyor. Bu nedenle suyu hiçbir zaman deşarj etmeyerek, geri kazanmak için başta sanayi kuruluşları olmak üzere elimizden gelen çabayı harcamalıyız.”

ÇAMAŞIR SUYU MARMARA DENİZİ İÇİN BÜYÜK TEHLİKE

Marmara Denizi'nin, son dönemlerde müsilaj dahil birçok konuda çevresel tehdit altında bulunduğuna işaret eden Şengün, şunları aktardı:

“Marmara, kendi içinde dengesi olan bir iç deniz. Alt ve üst akıntılara sahip. Ancak bu akıntılar aniden yavaşlıyor ve denizin dibi bir çukur durumuna geliyor. Müsilaj ise bir pislik değil, organik bir yapı. Denizin, kendini korumak için bünyesinde çok artan azotu gidermeye çalışması demek. Denizdeki azot ve fosfatı ise ayrı değerlendirmek gerekir. Doğayı en çok kirletenlerin başında sanayide ve tarımda kullanılan fosfatlı gübreler geliyor. Azot ise çok daha tehlikeli. Çünkü denize arıtmasız olarak verilen evsel atıklarda insanın idrarı da var. Bu evsel atıkların içinde yüzde 100 oranında azot bulunuyor. Devlet, sanayiciyi sıkı bir şekilde denetliyor ve atıklarında azot oranının yüksek bulunduğu tesislere ağır cezalar veriyor. Buna bir diyeceğimiz yok ama ya denizlere verilen, içinde yüzde 100 azot bulunan evsel atıklara ne diyeceğiz? Marmara Denizi için asıl büyük sorun, işte budur. Bunun en büyük sorumlusu, Marmara Denizi'ne kıyısı bulunan belediyelerin, bu konuda çözüm üretmemeleri ve arıtmalarını yapmamalarıdır. Belediyelerin, evsel atıkları azottan arındırmadan denize bırakmaları Marmara Denizi'nin başına bela durumuna gelmiştir. Yine Türk insanı olarak çamaşır suyunu son derece bilinçsiz kullanıyoruz. Oysa öldürücü, yakıcı ve tahrip edici bir özelliği bulunan çamaşır suyu gram gram kullanılmalıdır. Çünkü çamaşır suyunun bir gramı bile önemli ölçüde temizleme özelliğine sahiptir. Oysa Türk insan, çamaşır suyunu kilo kilo, hatta tonlarca kullanma yanlışına düşüyor ve bu atıklar da yine tonlarca miktarda, arıtmasız olarak denize veriliyor. Kısacası belediyeler, artık arıtmalarını hemen, bir an önce yaparak devreye sokmak zorundadır.”

Ülkemizin israfa son vermesi gerektiğini de vurgulayan Şengün, “Bugün ülkemizde buğday üretimi yarı yarıya azaldığı halde yılda 10 milyon ekmeğimizi çöpe atıyoruz” dedi. 

İhtisas limanı olması nedeniyle ihracatlarını Gebze Limanı'ndan yaptıklarını belirten Şengün, “En büyük özlemim ve beklentim, Bandırma Organize Sanayi Bölgesi'nden Bandırma Limanı'na kadar uzanarak ürünlerimizin ihracatını sağlayacak bir tren hattı kurulmasıdır” diye konuştu.

14 yıldan beri Bandırma Organize Sanayi Bölgesi'nde faaliyet göstermekten mutlu olduklarını vurgulayan Şengün, “Bandırma Organize Sanayi Bölgesi bize uğurlu geldi. Bu arada bölgemizin Bandırma ve Gönen ilçelerinin ortasında bir yerde bulunmasını avantaj olarak görüyorum. Çünkü her iki ilçeden de destek görüyoruz. Bu arada özellikle Gönen Kaymakamı olup adeta bizden daha iyi bir sanayici gibi bizi anlayarak destek veren Gönen Kaymakamı Arslan Yurt'a teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. Zaten Organize Sanayi Bölgeleri kâr amaçlı değildir, sanayiciye hizmet anlamı taşırlar” değerlendirmesinde bulundu.

KAPIDAĞ AŞIĞIYIM

Doğayı ve özellikle Kapıdağ'ı çok sevdiğine dikkati çeken Şengün, şunları söyledi:

“Doğayı çok seviyorum. Özellikle Kapıdağ'ı fırsat buldukça karış karış dolaşıyorum. Tabii ki Kapıdağ, kısa sürede keşfedilebilecek bir yer değil. Gezeceğimiz çok daha fazla bölgesi var. Önümüzdeki günlerde, Kapıdağ ile ilgili olarak 11 bölümlük bir belgesel, televizyon çekimi için ön çalışmalarımız bulunuyor.”

Daha önce “İZ TV” için 12 bölümlük bir gezi programı hazırladığını da vurgulayan Şengün, “Bunlardan biri de ‘Küba'da Atatürk' programıydı. Sizinle bu röportajı yaptığımız bugün, 10 Kasım ve büyük önder Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 83'üncü yıldönümü. Varlığımızın sebebi olan Atamızın düşüncelerini yaşatmak zorundayız” diye konuştu. (ÖNDER BALIKÇI/www.yenihabergazetesi.net)