Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği (PDR) Balıkesir Şubesi Eğitim Sekreteri Merve Gülşen, bu hafta ilkokul, ortaokul ve liselerde eğitim gören öğrencilerin karne alacağını, bu kritik haftada okuldaki başarının, ‘notlar’ olarak bir yansıması olan karneyi ailelerin nasıl değerlendirmesi gerektiği konusunda ebeveynleri uyaran bilgiler verdi. Gülşen, karnenin sadece dönem boyu alınan notları gösteren bir belge mi olduğu, çocukların karnelerine ailelerin nasıl yaklaşmasının yararlı, ne gibi
tepkiler vermesinin zararlı olacağı hakkında açıklamalar yaptı. “Karne kabus olmasın” ifadesini kullandı.
ÇOCUKLARIN EMEKLERİNİ GÖZ ARDI ETMEYİN
Gülşen, karnelerin okulun bir dönem boyunca öğrencinin derslerde göstermiş olduğu performansı ile ilgili bilgilerin toplamı olduğunu vurgulayıp, “Ne yazık ki, geçmişten bu yana başarı gibi karne de, notlar da, anne babalar tarafından yaşamı kolaylaştıracağı becerileri kazanmasında bir araç değil bir amaç haline getirilmektedir. Karne sadece istatistiki bilgiler içerir, öğrencinin bir dönemdeki performansını gösterir. Bir çocuğun sadece ders öğrenme durumunu yansıtır, bununla birlikte gayret,
istek, davranış, motivasyon olarak betimlemede yetersiz kalır. Bu noktada karneyi yorumlarken anne babalara tavsiyem çocuklarının kişisel özelliklerini, çabası, emekleri göz ardı etmeden, bütüncül bir bakış ile değerlendirme yapmalarıdır. İnsan bebeklikten çocukluğa, çocukluktan yetişkinliğe ömür boyu gelişimini sürdürür. Bu süreçte her dönemin kendine özgü bireyin yerine getirmesi beklenilen gelişim görevleri vardır. Üzülerek söylüyorum ki; bizim gibi sonuç odaklı toplumlarda, çocukların
gelişim görevleri, duygusal ihtiyaçları göz ardı ediliyor. Çocukların bu ihtiyaçları karşılanmadığı gibi çocuklara, “başarılı olursan değerlisin” mesajı sıklıkla veriliyor. Karne, sonucun ve aşamanın önemli olduğu zamanlardan biridir” dedi.
ÇOCUKLARIN YAŞAMINA BAŞARI BAŞARISIZLIK ODAKLI YAKLAŞMAYIN
Gülşen, Psikolojik Danışman olarak görev yaptığı okullarda ebeveynleri çocukların yaşlarına göre, gelişim dönemlerini ve bu dönemde hangi becerileri geliştirmelerinin önemli olduğunu vurgulamaya çalıştığını kaydedip, “İlkokul dönemindeki bir çocuğun oyun oynayarak yaşamı ve yaşıtları ile ilişkiler kurmaya, vicdan ve ahlaki değerler sistemi kurmak için kuralları öğrenmeye, yaşam için gerekli okuma, yazma, hesap yapabilme yeteneklerini edinmesi önemlidir. Ergenlik dönemi dediğimiz 12-18
yaş arası için ise; bedeni kabul etme ve etkili bir şekilde kullanma, anne-baba ve diğer yetişkinlerden duygusal bağımsızlığını kazanma, Bir meslek için hazırlanma, Kariyer hedefleri belirleme ve bir değerler sistemi geliştirmektir. Gelişim fiziksel, zihinsel, sosyal, ahlaki, açıdan bir bütündür. Anne- balaların çocuklarının yaşantılarına yalnızca başarı-başarısızlık odaklı yaklaşarak sadece akademik gelişimlerini ön planda tutmaları sağlıklı bir yaklaşım olmayacaktır. İster okul öncesi, ilkokul, ortaokul isterse ortaöğretim dönemi çocuğu olsun öğrencinin karnesinin yorumlarken sadece istatistikler değil dönem boyunca öğrencinin okul içi-dışı tüm etkinliklerde, sosyal ortamlarda neler öğrendiği, davranış olarak neler kazandığı, hangi etkinlikleri, ödevleri yaparken daha çok heyecanlandığı, tüm derslerde vermiş olduğu çabalar üzerinde durularak sohbetler daha keyifli hale getirilebilir. Değişim ve gelişim için geribildirim şarttır. Bununla birlikte çocuklarımıza vereceğimiz bu geribildirimler yapıcı nitelikte olmalıdır. Onun öğrenme isteğini kıracak “Sen başarısızsın”, “Ne yaparsan yap başaramazsın” inançlarına yol açacak yıkıcı geribildirimler yerine, çocuğun başarısız hissetmesine neden olan davranışını vurgulayıp, bu davranışının yerine koyabileceği alternatif çözümlere ulaştıracak ortamı sağlamak daha verimli olacaktır. Böylece bu davranışını değiştirebileceğine olan inancımızı da ona aktarmış oluruz. Aynı zamanda başarısızlığın kalıcı değil geçici bir durum olduğu mesajını da çocuğa
iletmiş oluruz. Çocuğun “tembelsin, çalışmıyorsun, beceriksizsin “ gibi kişiliğini etiketlediğimiz yıkıcı eleştiriler sonucunda ise çocuklar ne yaparsa yapsın başarılı olamayacağı şeklinde yanlış inançlar geliştirir ve bu da öğrenilmiş çaresizliğe yol açar. Sonuç olarak kendini yetersiz, beceriksiz, aynı zamanda değersiz gören bireyler yetiştirmiş oluruz. Ne yazık ki psikolojik rahatsızlıkların temelinde çocukluk döneminde oluşan, bilinçaltına yerleşmiş olan yetersizlik ve değersizlik duygularının yattığı
bilinmektedir.
Her zaman başarısı yüzünden değer verilen çocuk sonuçta kendini değersiz hissedecektir çünkü değeri her zaman bir koşula bağlıdır. O koşulu yerine getiremezse(taktir belgesi almak, sınavı kazanmak vb..) değeri düşecektir. Tam tersi sürekli başarısız olduğu vurgulanan, çabası görmezden gelinen, yıkıcı bir şekilde eleştirilen çocuk da kendini değersiz hissedecektir. Çocuklarımıza sadece bizim çocuklarımız oldukları yani var oldukları için değerli olduklarını hissettirelim. Bu onların insan olmalarından kaynaklı en temel haklarıdır. Değerli olduğunu hisseden çocuk doğal bir sonuç olarak gelişim görevlerini sağlıklı bir şekilde yerine getirecektir. Anne babalar olarak çocuklarımızın gelişimlerini desteklemek amacıyla olumlu geribildirimleri sadece karne zamanı değil tüm eğitim hayatları boyunca sunmalı; onlara gelişimlerini destekleyici uygun ortam, fırsat ve zaman tanımalıyız.
Unutmayalım ki gelişim bir bütündür. Amacımız sadece akademik başarıya sahip bir çocuk yetiştirmek mi yoksa bunun yanında 21’inci yüzyıl temel becerileri olan işbirliği, eleştirel düşünme, yaratıcılık, ilişki yönetimine sahip çocuklar yetiştirmek mi? Bu becerilere sahip birey ileride hangi işe girerse girsin hepsini başarı ile yerine getirecektir. Tüm dönemin yorgunluğunu atmaları için çocuklarımıza maddi değil manevi ödüller sunduğunuz, ailecek vakit geçireceğiniz etkinliklerle dolu bir tatil dönemi
diliyorum” diye konuştu