Rodinson, ayrıca Kur'an ideolojisinin bize, Eski ve Yeni Ahit'in (Old and New Testament) yansıttığı ideolojilerden çok daha üstün derecede bir muhakemeye ve rasyonelliğe yer verdiğini; kader fikrini bu iki kutsal kitaptaki aynı ölçü içinde öne sürüp, insanları kişisel ve sosyal hayatlarında açıktan açığa aktif olmaya teşvik ettiğini belirtiyor.
Osmanlı İmparatorluğu, 1839'da Tanzimat Fermanıyla Avrupalılaşma yolunda ilk defa kararlı adımlar attı. Dini kuralların tanınmamasını gerektiren yasal tedbirleri almaya 1851-1852 yıllarında başladı. Bu tarihte yayınlanan faiz oranını düzenlemekte ilgili bir imparatorluk fermanı ne sebepleri açıklarken ne de hükümlerde, dini yasaklamaya hiçbir imada bulunmuyordu. (Rodinson; 1978, 146)
“Genellikle bütün ahalinin, özellikle de eyalet kapitalistlerinden aşırı oranlarda ya da birleşik faizler de dahil olmak üzere çok ağır şartlarda ödünç para almak durumunda kalan toprak sahiplerinin ve çiftçilerinin çıkarlarını korumak için faiz oranının yüzde 8'e indirilmesini sağlamak amacıyla bütün bu alacakların incelenmesinde karar verilmiştir. Bu amaçla çıkarılan fermanlar, bu sistemin bütün Osmanlı İmparatorluğunda uygulanmasını emrediyordu.”
XIX. yüzyılın başında Osmanlı İmparatorluğunda, faizin Kur'an'da yasaklanmıış olmasının hukuki metinlerde olumsuz bir etki yarattığı görülmektedir. (Rodinson; 1978, 147). Mecelle'nin ödünç vermekten fazla söz etmemesi bunun açık belirtisidir. Rodinson'a göre bu susmanın anlamı büyüktür; fakat Mecelle Osmanlı hukukunun sadece bir kısmıdır.
Yasal faiz oranıyla ilgili bir hükmün hukuki metinlere girmesini sağlayan yeni bir yasanın çıkması için, 36 yılın daha geçmesi gerekmiştir. Yine de bu hüküm Kur'an'daki görüşü biraz olsun yansıtıyordu. 3 Nisan 1887 tarihli yasa yüzde 9 gibi itibari bir faiz oranını tespit ediyor fakat bu miktarın, verilen borcu aşmaması gerektiği öngörülüyordu. Ve tefeciliğin yasaklanmasına açıklık getiren Ali İmran suresinin 130. Ayeti hatırlatılıyordu. (3.: / 130) “Ey İman sahipleri! Faizi kat kat katlayarak yaşamayınız (yemeyin) Allah'tan korkun ki kurtuluşa erebilesiniz.”
Eğer Max Weber anlamında kapitalizm kendi gelişmesi açısından gerekli rasyonalizmi Batıda bulmuş fakat İslam'da bulmamışsa, Rodinson, bunun İslam dininde değil, “Bu ideolojinin temelindeki ögelerde: İslam aleminin tüm sosyal yaşamında Doğu'daki şekliyle Hristiyanlık dahil, geçmiş (önceki) ideolojilerde aranmalıdır” görüşündedir. (Rodinson; 1978, 113) Ortaçağ İslam kültürünün rasyonalist özelliği aynı devredeki Batı kültürününki kadar belirgindir. Weber, aynı zamanda rasyonel bir ekonomik sistemin temelinde rasyonel bir devletin, onun da temelinde rasyonel bir hukukun olduğunu belirtmektedir. Etkileyici Roma hukukundan yararlanılması Avrupa'da bu gelişmeyi kolaylaştırmıştır. İslam'da “kadılık” sisteminde başvurulması gereken kuralların çokluğuna karşın yargılarda kişisel etkinin ağır basması böyle bir evrimin yanı sıra elverişsiz bir ortam yaratmış olabilir düşüncesinde olan Rodinson, Avrupa Ortaçağ'ında Roma hukukunun tam olarak egemen olmadığını savunmaktadır.