Endüstri devriminin başladığı kapitalizmin vatanı İngiltere'nin Roma hukukunu hiçbir zaman kabul etmediğini de bilinmektedir. (Rodinson; 1978, 115) Ortaçağ Avrupasının yargıcı, Rodinson'a göre, sözlü, daha sonra da yazılı töreye ya da gelişmiş, yorumlanmış ve uygun hale getirilmiş Roma hukukuna göre yargılamakta idi. Genellikle batı töresinden daha sistemli daha düzenli ve daha rasyonel olan muazzam fıkıh'a göre yargılayan Müslüman Kadı'dan çok daha fazla şekilde, kesin kurallarla sınırlandırılmış değildi. Fakat karar verirken kadı kadar bağımsız olamıyordu.
Müslüman devlet kendi müminleri mutlu olduğu ölçüde refah içindedir. Müminler hayatlarını kazanmak için özellikle ticaretle uğraşarak kar sağlamalıdır. Gazaliyi (1058-1112) yorumlayan birinin anlattığına göre İslam'ın ilk devresinde dini otorite olan İbrahin Nakai'ye “Sence namuslu bir tüccar mı yoksa kendini tamamen Tanrı'ya vermek için dünyadan elini eteğini çekmiş biri mi makbuldür” diye sormuşlar; “Bence namuslu tüccar makbuldür, çünkü onun yaptığı cihaddır. Ticari muamelelerle Şeytan teraziler ve ölçü aletleri yoluyla ona gelir ve böylece O, şeytana cihad ilan eder.” diyor. Teorisyenler Tanrıya imanla makul bir ticari faaliyeti bağdaştırmaya örgütlenmişlerdir. Dindarca ve namusluca yaşamak isteyen insanlar da bunu idrak etmişlerdir. (Rodinson; 1978, 119).
Rodinson'a göre İslam aleminin modern kapitalizm yolunda gelişmesini İslam dininin engellediği ve Hristiyanlığın da Batı Avrupa dünyasını bu yola ittiğini kesinlikle gösteren hiçbir şey yoktur. Avrupa'daki gelişme İslam dünyasında ve diğer uygarlıklarda (Çin, Japonya, Hindistan) görülen gelişmeden farklı olmuştur. Söz konusu farklılık nedenleri, insanların önceden kurulu bir doktrine boyun eğmeleriyle açıklanamaz, hele bunda bir doktrine can verecek olan bir adalet kaygısının etkisi görülemez (Rodinson; 1978, 124)