İNGİLTERE'DEKİ TEKNİK VE EKONOMİK DEĞİŞİMLER
Ortaçağ İngiltere'sinde tarımda uygulanan strip sistemi, toprak sahibi beye (senyöre) bağlı köylülerin (serflerin) ekip biçmesine izin verilen tek yönde sürülen, yan yana uzun tarla parçalarından oluşuyordu. Hasat sonunda alınan ürünün bir parçası senyöre verilir, geri kalanı ile toprağa bağlı çiftçi ve ailesi bir yıl boyunca geçinirdi. Herkes ekimi ve hasadı aynı zamanda yapmak zorunda idi. Bu geleneksel yapı teknik herhangi bir gelişmeye açık değildi. İngiltere'nin özellikle orta kısımlarında, çiftçinin yoğun olduğu Linconshire gibi bölgelerde, bugün korunmaya alınmış kasaba ve köylerde o zamanlardan kalmış şimdi otlak olarak kullanılan tarlalarda ondüleli toprak yapısını hala görmek mümkündür.
1700'lerde İngiltere ve Galler nüfusu beş buçuk milyon iken 1800'lerde dokuz milyona çıkmıştı. Artan nüfus ve tıptaki gelişmeler nedeniyle ömrün uzaması, gıda maddeleri talebini arttırdı. Bu talep ancak tarımda iyileştirme ve gelişme olursa karşılanabilirdi. Açık sınırları belli olmayan tarlalarda, strip düzeninden başka bir toprağı işleme metodu olmalıydı. Bu arada kilisenin beyden talep ettiği fazla kilise vergisi üretimi arttırma için baskıyı arttırmaya başlamıştı. Parlemanto'nun 1760-1800 yılları arasında çıkardığı tarihe “General Enclosure Acts” olarak geçen yasalarla her bir çiftçiye tarlasının sınırlarını çevirme ve kapatma zorunluluğu getirildi. Yasalar, oniki milyon dönüm arazide yürürlüğe konan bu uygulamayla İngiltere'deki tarım devrimini (The Agricultural Revolution) başlattı. Bu değişim aynı zamanda köylülerin beye bağlılığından kurtuluşunun başlangıcı oldu. Bir çiftçi hayvanlarını tarlasının kapalı sınırları içerisinde kendi istediği gibi yetiştirme olanağına kavuştu. Hayvanlar açığa bırakıldığında karşılaştıkları hastalıklı hayvanlardan ve verimsiz topraklardan kurtuldu. Robert Bakewelle (1725-1795) sığır yetiştiriciliğinde ve sığır neslinin ıslahında çok önemi gelişmeler sağladı. Bakewelle aynı zamanda eskiden yalnız yün ve derisi için yetiştirilen koyun cinsine ilave olarak et verimi yüksek koyun cinsi yetiştirmeye başladı. Koyun ağırlığı 15 kg'dan 40 kg'ma, sığır ağırlığı da 200 kg'dan 400 kg'a kadar yükseldi. Hatta Durham Öküzü “Durham ox” adı verilen bir cinsin ağırlığı 1750 kg'a kadar çıktı. (Stamp; 1979, 25)
Tarla sınırlarının kapanması aynı zamanda daha verimli ziraatçılığa yol açtı. Jeptro Tull (1674-1741) üçlü ekim yapılabilecek ve açtığı üç deliğe tohum ekebilecek ve ektikten sonra üstlerini kapatabilecek tohum ekme makinasını icat etti. Viscount Townsend (1674-1738) turp ve yoncanın büyük baş hayvan yemi olarak önemini ve toprağı zayıflatmak yerine güçlendirdiğini fark etti. Thomas Coke da (1752-1842) çiftliğinde gübrelemeyi, hayvan yemi ve ekim metotlarını geliştirdi.
Toprak sahipleri ve toprağa bağlı olmaktan kaynaklanan bazı mülkiyet hakları sahipleri (the Freeholder, the Leaseholder) tarımdaki bu hızlı gelişmelerden çok yararlandı. Fakat tarım işçileri, toprakların sınırlarının kapatılması ve verimliliğin artmasıyla, çiftliklerdeki işlerini kaybetmeye başladı, büyük bir yoksulluğa düştü. Tarım işçilerinin bir başka köye gidip yerleşmesi kilise iznine bağlı olduğundan ve kolay kolay izin verilmediğinden durumları daha da zorlaştı; büyük bir sefaletle karşı karşıya kaldılar. Bu köylüler, sonunda çiftliklerde değil XVIII ve XIX. Yüzyılın endüstri devriminin yarattığı fabrikalarda çalışmaya başladı, sanayi işçisi oldular. (Stamp; 1979, 32)
1721-42 yılları arasında Sir Robert Walpole'un başbakanlığı sırasında ülke büyük bir siyasi istikrara kavuşmuştu. Bu istikrarın birikimi ile 1756-63 arasında İngiltere, Fransa ve İspanya ile yedi yıl savaşına girdi. Hindistan ve Kanada'da siyasi kontrolü ele geçirdi. Ayrıca, West Indies, Seylan ve Güney Afrika'da Hollandalıların hakimiyetine son verdi. Artık nüfus artmıştı; kendi iç pazarına ve kontrolünü ele geçirdiği yeni pazarlara yeterli ürün üretmek gerekiyordu.
A.H. Stamp, endüstri devriminin başlamasını sağlayan önemli ögeleri şöyle sıralamaktadır. (Stamp; 1979, 39)
Genç matematikçi, teknik araç ve gereç yapımcısı James Watt (1736-1819) 1769-88 arasında buharla çalışacak motoru geliştirdi. Watt, Mathew Boulton (1728-1809)'un sermaye yardımı ve iş adamlığı sayesinde Birmingham'da ilk buharla çalışan motor üretimine başladı.
Artık bir motor 1000 beygir gücüne ulaşabiliyor ve 2000 insanın işini yapıyordu. Buharlı motor yalnız kömür madenlerinde değil, tekstil, seramik, bira ve un fabrikalarında ve demir çelik endüstrisinde de kullanılmaya başladı. Eskiden yüzeysel madencilik yapılırken şimdi derin, yeraltı madenciliği başladı. İngiltere'de 1750'de 5 milyon ton kömür çıkıyordu. 1830'da bu üretim 23 milyon tona ulaştı. 1790'da madenlerde havalandırma çok gelişti. Ve buhar motorlarıyla derin maden kuyularından su dışarıya pompalanarak madenler selden korunmuş oldu. 1815'de George Stephenson maden kuyularında başarıyla kullanılacak “emniyet lambasını” icat etti.
Eskiden demir yapmak için ham demir ocaklarında odun kömürü kullanılıyordu. Ormanlar bu nedenle epeyce azalmıştı. 1709'da Abraham Darby the First, odun kömürü yerine kok kömürü kullanma metodunu buldu ve hemen uygulamaya başladı. Endüstri, kömür madenlerinin olduğu South Wales, Midlands, South Yorkshire ve the Clyde'a kaydı. Darby ailesinin bu özel metodu 50 yıl kendine saklaması nedeni ile metodun geniş çapta kullanılması ancak XVIII. Yüzyıl ortalarında başlayabildi.
1740'da Sheffield'de Benjamin Huntsman küçük kil kaplarında 17 kg'a kadar yüksek kalitede çelik üretti. Bu mal, traş bıçağında ve saat yaylarında kullanılabiliyordu.
1760'da John Smeaton demir endüstrisinde suyla hareket eden tazyikli hava ile çalışan fırını, imalata soktu. Demir böylece üçte bir daha az yakıt maliyetiyle eritilebilir hale geldi.
1784'de Portmouth yakınlarında Fontlay'de Henry Cort levha demirden, demiryolu raylarının yüksek miktarda standart üretimini (mass production) sağlayacak, “reverbatory furnace”i icat etti ve karbonu, (pig-iron) ham demirden ayrıştırıp, daha kolay kullanımını doğuracak metotları buldu.