Şeker Bayramının birinci günü öğrencim Yaşar, telefonla beni aradı. “Alo, öğretmenim ben Yaşar. Seni hiç unutmadım. Seni çok aradım. Telefonunu bir arkadaşımdan bulabildim. Nasılsın? Bize çok emeğin geçti.” Sevinçten uçtum. 1965 yılında öğretmenliğe ilk başladığım Dursunbey Ortaokulu'nda okuttuğum öğrencimin 2021 yılında beni arayışıydı bu. Öğretmenler hiç unutulmuyor. Ben onun öyküsünü karlı bir günde çok önceden yazmıştım. “Kalpten kalbe yol vardır,” derler.
Sınıfın kapısı açıldı. Önce buz gibi bir hava içeri girdi. Sonra Yaşar üşümüş, büzülmekten küçülmüş, titreyerek sınıfın kapısında göründü. Ürkek adımlarla, yazı tahtasının, ortasına kadar ilerledi. Çantasını tutan elleri kırmızıdan mora dönmüştü.
Pantolonun paçalarından buzlu kar parçaları yerlere döküldü. Pantolon dizlerine kadar ıslaktı. Yaşar'a bakan çocukların içi buzlandı. Yüzleri soldu.
“Gel Yaşar.” dedi öğretmen güleç yüzüyle.
Sobanın yanındaki sandalyeyi görünce Yaşar'ın yüzü güldü. Hızlı adımlarla gitti, oturdu.
Öğretmen, Yaşar'ın burnunu mendiliyle sildi. Ellerini avuçlarının içine aldı. Sobada ısıtırken sordu:
“Bu sabah minibüs gelmedi mi?”
Yaşar'ın ısınan yüzünde kara gözleri canlandı:
“Gelmedi. Yarı yola kadar at arabasıyla geldik. Ondan sonra Cevdet'le okula kadar yürüdük.”
Yaşar, ilçeye 5km. uzaklıktaki İstasyon Mahallesi'nde oturuyordu. Babası istasyonun gece bekçisiydi. Yaşar'ın beş kardeşi vardı.
Pencereden durmadan yağan kara bakarken;
“Biz ikinci dersi de bitirdik.” dedi üzgün öğretmen. Yaşar daha on bir yaşındaydı.
Yaşar, o en güzel gülüşüyle cevap verdi; çantasından çıkardığı kitabı öğretmene uzatırken:
“Ben de dün kitaplıktan aldığım kitabı, akşam okuyup bitirdim.”
Öğretmen elindeki kitaba baktı: “Kar Yağarsa Üşürüm” bir şiir kitabıydı.
Öğleden sonra okul müdürü, yanında bir öğrenci velisi ile öğretmenler odasına girdi. Başını, yerden kaldırmayan utangaç adam, çok üzgün görünüyordu. Bir çocuk kadar zayıf bedenli adam, kızarmış ellerini sobaya doğru çekinerek uzattı. Okul müdürü:
“Arkadaşlar Yaşar'ın babası geldi. Sizleri görmek istedi” dedi. Masaya yakın sandalyelerden birini Yaşar'ın babasına uzattı. Saygıyla oturan adam, müdürün yüzüne “sen söyle” der gibi baktı. Müdür öğretmenlerini daha fazla merakta bırakmamak için söze başladı:
“Yaşar'ın günlerdir hasta olan annesi bugün ölmüş. Öğleyin cenazesi kaldırılmış. Şimdi de babası Yaşar'ı alıp köydeki ninesine götürmek için gelmiş. Yaşar ve kardeşlerine köydeki ninesi bakacak bundan sonra.”
Dört genç öğretmen, dolu gözlerle Yaşar'ın babasına baktılar. İçlerinden biri kendisini topladı ve şunları söyledi:
“Başınız sağ olsun. Sonsuz sabır dilerim. Yaşar'ı köye yollarsanız ortaokuldan mahrum kalır. Yaşar okumayı çok seviyor. Yatılı okul sınavlarını kazanırsa okuyup size ve kardeşlerine yararlı olur. Yaşar'ı köye götürmeyin! Burada erkek öğrenci yurdunda kalsın. Biz ona gereken yardımı buluruz.” Eliyle gözlerinde biriken yaşları sildi. Konuşan öğretmen, sesinin titremesini önleyememişti!
O gün son dersten sonra müdürle babası Yaşar'ı öğrenci yurduna götürdüler. Babası ayrılırken üzerindeki kazağı çıkarıp oğluna giydirdi:
“Annenin ördüğü kazak seni ısıtsın Yaşar. Kar yağarsa üşürsün. Bizi merak etme. Ben seni her hafta görmeye gelirim. İstediğin bir şey olursa söyle.” Derken ağlayarak Yaşar'a sarıldı. Yaşar babasının boynundan kopamadı.
“Baba kardeşlerimi de getir. Onları çok özlerim,” dedi.
O gece Yaşar az aydınlatılan yurt odasının ranzasında başını yastığına gömüp ağladı. Oda arkadaşları yatağının çevresini sardılar. Hepsi ona kendi hikâyelerini anlattılar. Çoğunun hikâyesi birbirine benziyordu. Birlikte ağladılar. Ağlamaktan yorulunca hepsi gelecekten neler beklediklerini anlattılar. Gelecekle ilgili kurdukları düşleri de birbirine benziyordu. Okuyup meslek sahibi olmak, kardeşlerine bakmak, en köklü istekleri, amaçlarıydı.
Sonra içlerinden biri dolabındaki kesekâğıdın dibinden bir avuç kuru üzüm aldı. Bir başkası kuru incir ekledi üzümlere. Onlardan biraz boylu olan çocuk bir elma getirdi. Yaşar'ın önüne serdikleri gazetenin üzerine hepsini dizdiler.
“Biz burada her şeyimizi paylaşırız. Hoş geldin aramıza Yaşar. Derslerimizi de birlikte çalışırız. Hiç üzülme. Yalnız değilsin! Biz varız. Bundan sonra sen kardeşimizsin,” dediler.