Çoğunluğu teşkil eden fakir, emekçi sınıfın eski geleneksel, hatta koruma içindeki dünyası ve yaşama biçimi endüstri devrimi ile alt üst olmuş, kaybolan bu sistemin yerine onun için bir yenisi ikame edilmemişti. Endüstrileşmenin sosyal yanını işte bu sorun meydana getirir.
Endüstri toplumu işçisi, endüstri öncesi toplumundakinden birçok açıdan farklıdır (Hobsbawm; 1999, 63)
Geleneksel toplumda, bugünkü köy geleneğinde olduğu gibi, işçi sınıfı içinde de işte böyle bir ilişkiler yumağı vardı. Bir insanın çalışma hakkı ve kendini geçindirme hakkı vardı. Bunu sağlayamazsa içinde bulunduğu grup onu aç bırakmaz korurdu, kapitalist ortamda bu koruma tamamen kaybolmuştu. Emekçi kendisine teklif edilen işi, teklif edilen ücretle yapmalıydı. Her rasyonel adamın yapacağı gibi, işsizlik, hastalık ve ihtiyarlığı içine karşılık ayırmalı idi. Fakat bu nasıl olacaktı.
“Makine insan gücünü cüceleştirdi. Kapital emeğe hakim oldu. Yeni bir bağımlı sınıf (Serfdom) yarattı. Makineleşme ve çok ince ayrıntılara kadar geliştirilmiş iş bölümü büyük işçi kütlelerinde güç ve zekayı en aza ve onların ücretlerini yaşayabilme sınırındaki minimuma indirdi. Ve işçinin bol olduğu zamanlarda ücretler bu seviyenin de altına düştü. Bazen hiç iş bulunamaz oldu. Açlık ve istek insanlığı olmayacak seviyelere alçalttı.”
Sosyal devrimci Frederick Engels'in görüşlerine çok yakın olan 1840'da yayınlanmış bu görüşler Alman Liberal iş adamı F. Harkort'un dur (Hobsnawm; 1999, 43)
Endüstri devriminde toplumun büyük kesimini içine alan işçi sınıfının ilk kuşakları büyük sıkıntılar çekti. Köylerden şehirlere akın etmiş yüzbinlerce insan barınmak için kasaba ve köy çevrelerinde gecekondu, baraka, ve derme çatma yapılara sığındılar. Yol, su, kanalizasyon, ısınma yoktu. 1800-1850 arasında nüfusu çok artmış Nottingham'da 4000 kişi 200 m2 lik bir alanda yaşamak zorunda idi. (Stamp; 1979, 123).