Ahhh biz kadınlar!…
Hele hele bazılarımız. Topukları ve burunları sivri olan stiletto tarzı ayakkabıları giymeyi pek bir severiz. Her ne kadar bel ağrısı yaptığını, ayaklarımızın şekillerini bozup, ayak sağlığımıza zarar verdiğini bilsek dahi bu yüksek ökçeli papuçları giymekten asla vazgeçmeyiz.
Ökçe kelimesi bana edebiyatımızda iki eseri hatırlatır. Bunlardan birincisi JackLondon’un Demir Ökçeler romanıdır. İkincisi ise milli yazarımız Ömer Seyfettin’in Yüksek Ökçeler isimli hikayesidir.
Ömer Seyfettin, Yüksek Ökçeler hikayesinde bize genç yaşta dul kalmış, güzel ve cıvıl cıvıl olan Hatice Hanım’ın hikayesini anlatır. Hikaye kısaca şöyledir:
Hatice Hanım Göztepe’deki köşkünde yaşar. Köşkü hizmetçi Eleni ve evlatlığı Gülten ile birlikte temizler. Ahçı Mehmet ve Bolulu oğlanı tepeden tırnağa beyazlar giydirir, sürekli olarak mutfağı teftiş eder, o odadan bu odaya girer çıkar durur. Kısacası Hatice Hanım’ın temizliğe karşı aşırı zaafı vardır. Hatice Hanım’ın bu zaafından başka bir diğer tutkusu da evin içerisinde bir karışa yakın yüksek ökçeli iskarpinlerle dolaşmasıdır. Bu yüksek ökçeli iskarpinlerle merdivenleri tıkır tıkır iner, ayağı burkulmadan bir aşağı bir yukarı koşar durur. Ancak bir gün Hatice Hanım baş dönmesinden şikayetçi olur. Doktor, bütün rahatsızlığının sebebinin bu ökçeler olduğunu, onları çıkartması gerektiğini, rahat ve yünden bir terlik giymesini salık verir. Hatice Hanım doktorun tavsiyesi üzerine yünden terlikler aldırır. Elbette baş dönmesi geçer. Dizlerinde ve baldırlarında sızılar kalmaz. Ancak ruhu derin bir azap duymaya başlar. Zira yıllardır evinde çalışan hizmetkarlarının ahlakları birden bozulmuştur. Evinde ne kadar çalışan varsa aşçı, işçi, hizmetçi hepsi arsız, yüzsüz ve namussuz olmuştur. Malı mülkü varken, hiçbir sıkıntısı yokken bu hizmetçilerinin yüzünden sararıp solmaya başlar. Sonunda bakar ki olmayacak tekrar yüksek ökçeli iskarpinlerini ayağına geçirir. Hizmetçilerinin namussuzluklarını görmez olur. Yüzüne kan gelir. Yine başı dönmeye başlar ama –“Hiç olmazsa şimdi yüreğim rahatya!” der.
Hatice Hanım’ın artık yüreği rahattır. Zira yüksek ökçeli iskarpinlerinin o naif “Tık Tık” sesleri rol yapan insanların ne olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu naif sesler çevresindeki insanları onun geldiği konusunda uyarmakta, söz ve davranışlarıyla yaptıkları kusurlarında Hatice Hanım’a yakalanmalarını engellemektedir. Dolayısıyla Hatice Hanım için çözüm yüksek ökçeleri bırakmamaktır.
İşte biz bazı kadınlar da ince burunlu, sivri topuklu stilettotarzı ayakkabılar giymeyi Hatice Hanım gibi pek bir severiz efendim.
Sevgimizin altında yatan etken, çevremizdekiikiyüzlülerin, sahtekarların, düzenbazların, yanar dönerlerinyüksek ökçelerimizin o naif “Tık Tık” seslerini duyarak hal ve tavırlarına çeki düzen vermeleri, bizim de onların bu rol kesişlerini görmeyi sevdiğimizdendir efendim.
Zira sanıldığı gibi güzellik merakımızdan değil efendim!...