İstanbul Tuzla Belediye Başkanı Dr. Şadi Yazıcı'nın seçim vaadi olan “Kent Müzesi” gün sayıyor. Tuzla Belediyesi-Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ihaleye çıkarılan evin restorasyonuna başlanıyor.
Yıllardır, “Bandırmaya mutlaka Kent Müzesi kazandırılması gerekir” diye yazıyorum. Hiçbir belediye başkanı gündemine almadı. Dilerim bu kez sesimi Bandırma Belediye Başkanı Tolga Tosun ve Bandırma Kent Konseyi yöneticileri duyar.
Tabii ki bir “Mübadil kenti” olan Erdek'e de “Mübadil Evi” yakışır.
X X X
Erdek'e bağlı Tatlısu Mahallesi'nde çay bahçeleri vardı. Şirin mi şirin! Vatandaşlar, sahildeki bu çay bahçelerinde neşeli kahvaltılar yaparlardı. Hemen yakınındaki Metin Etekin'e ait dükkandan çiğbörekler gelirdi. Şimdi yerinde yeller esiyor! Hazineye ait bu çay bahçelerinin binası, Balıkesir İl Tarım ve Orman Müdürlüğü'ne tahsis edildi. Müdürlük, çay bahçeleri olarak kullanılan yerleri yeniden ihaleye çıkaracak sözüm ona. Ama bu kez de yeniden yapılacak bu çay bahçeleri, yasa ve yönetmeliklerden geçip, Erdek Belediyesi'nden ruhsat alabilecek mi?
Bir güzelliği yok etmek bu kadar kolay mı?
Tatlısu, çay bahçelerini geri istiyor.
X X X
Bandırma-Erdek karayolunun ikinci şeridi aylardır bitmiyor.
Şimdi de işçiler çalışmadığından yol yapımı durdu. Herhalde ödenek sıkıntısı var. Trafik, gidiş-geliş tek yoldan sağlanıyor. Kazalar arka arkaya geliyor. Bu kadar önemli bir yolun yapımı yaz sezonuna mı bırakılır?
Bandırma AVM önündeki kavşak da 1,5 yıldır tamamlanamadı. Bursa ve Çanakkale'ye akan bu önemli yolda trafik Arap saçı! Her gün çok sayıda kaza.
Ayıp değil mi?
X X X
Gazetecilik yaşamımda beni çok şaşırtan bir olay da şudur.
Bir gazetecinin-yazarın köşe yazısı, onun kişisel düşüncelerini yansıtır. Çünkü haber “objektif”, köşe yazısı ise “sübjektif”tir. Köşe yazısına katılır veya katılmazsınız. Özgür iradenize bağlıdır. Ancak bazı kişiler, zaman zaman köşe yazısındaki düşüncelere kızıp, “Sizi bir daha okumayacağım” diyebiliyor. Ona da tabii ki saygımız var.
Bir de, mülki amirler, kaymakamlar var ki, sözüm ona gazetecileri ve haberlerini dikkate almadıklarını öne sürerek, “Ben, zaten gazete okumam” diyorlar. Oysa çok iyi biliyoruz ki, haber ve köşe yazılarını en ince ayrıntısına kadar “cin gibi” okuyorlar. Zaten de okumaları ve eleştirilerden yararlanmaları gerekir.
Ancak okumalarına karşın “okumuyorum” dediklerinde katıla katıla gülüyorum!
X X X
Kazdağları'na “Seyir Terası” yapılmış. Ne güzel!
Geçtiğimiz aylarda Kapıdağ'a da yapılmıştı ama yaktılar!
RES'ler uğruna ormanların kesilir. Seyir terasın yakılır. Piknikçiler tarafından çöplere boğulursun.
Ah, benim talihsiz ve sahipsiz Kapıdağ'ım! Senin çilen ne zaman bitecek?
X X X
Martıları çok severim. Can Yücel'in, “Martılar ki, sokak çocuklarıdır denizin…” dizesini çok beğenirim.
Martılar, benim için özgürlüğün kanatlarıdır.
Yenal Karavelioğlu, martıları şöyle anlatır, dizelerinde:
“Martı olsam, martılar olsam
Denize sevdalansam!
Köpüklerinde coşup,
Bir vapurun, takılsam
Pervasızca peşine…
Gökyüzünden süzülüp,
Gelip konsam avuçlarına!”
X X X
Yaşamak, tüm sorunlar ve sıkıntılara karşın çok güzel!
Nazım Hikmet, dizelerinde şöyle der:
“Kaç yaşındasın diye soruyorsun ya;
Saçlarım 70'e merdiven dayadı,
Gözlerim 50'sinde ya var, ya yok,
Ayaklarım 35'inden gün aldı,
Yüreğimi sorma, o hep çocuk!”
Edip Cansever'in dizeleri ise şöyle:
“Kaçtığını sandığınız çocukluğunuz!
Gökyüzü gibi bir şey, hiçbir yere gitmiyor
Bulun onu!
Hayat devam ediyor…”
X X X
Ünlü Fransız avukat Berryer, fakirlik içinde ölürken, genç meslektaşları sormuşlar:
“Üstat. Ayaklarınızın altına altın dolu torbalar koymuşlardı, neden almadınız?”
Berryer, acı acı ama vakur bakışlarla gülümseyerek yanıtlamış:
“Almak için eğilmek gerekirdi…”
X X X
Dünyadaki en kârlı ticaret, din tüccarlığıdır. Sermayesi yalan, müşterisi cahildir” diyor, Aziz Nesin.
Ne yazık ki, Türkiye'nin kaderi!
Kuran-ı Kerim'in Türkçesini okumak yerine, dini çoğu bilgisiz ve kültürsüz din adamlarından öğrendiğini sanan ve sömürüldüğünün farkına bile varamayan bir toplum.
Ne acı!