ENDÜSTRİLEŞEMEMİN NEDENLERİ -2
Prof. İbrahim Kafesoğlu ise, Türkiye'nin gerileme nedenini şöyle açıklamaktadır. “Türkler XVI. yüzyıl ortalarına kadar, yeryüzünün en ileri toplumu idiler. Dünyanın yarısı ve en güzel parçaları ellerindeydi. Avrupalıların yeni deniz yolları bulmaları ve kapalı kıta sisteminden çıkmaları iktisadî düzeni Türkler aleyhine bozdu. Avrupalıları dünyanın efendisi yaptı'. Prof. Zeki Velidî Togan da aynı görüşü benimsemektedir. ‘Asıl ve en önemli sebep dışarıda ve bu da deniz ticaretidir' (Avcıoğlu; 1974, 51-52).
Prof. Kuran'a göre ise ‘Tarih araştırmaları Avrupalıların XV. yüzyıl sonlarında Amerika'yı keşfetmeleri ve deniz yolundan Hindistan'a ulaşmalarının sonucu olarak. Osmanlı Devletinin güç kaybettiğini, giderek ekonomik sosyal ve kültürel zaafa uğradığını ortaya koymuştur. Bunun en açık belirtisi idarede intisap sisteminin, İlmiyede de mollalar aristokrasisinin devlete hâkim olmasıdır. Gerçekten XVIII. yüzyıl başlarından itibaren devlet memurluklarına tayin ve terfilerde nüfuzlu kişilere yakınlık etkili olmuştur. Bunun yanı sıra yüksek İlmî makamlar da belirli ulema ailelerine hasredilmeye başlanmıştır. Böylece XVI. yüzyılda geçerli olan meritokrasi düzeninden uzaklaşılarak idarede iltimas, rüşvet ve irtikâp yaygınlaşmıştır.' (Kuran; 2000,72) 1656'da Kapıkulu askerlerinin, haksız kazançlarının iyice yaygınlaşması nedeniyle, öldürülmesini istediği 31 kişi Sultanahmet meydanındaki çınar ağacına asılarak idam edilmiş, olay tarihte Vak'a-i Vakvakiye (Çınar Olayı) adıyla yerini almıştır (Minibaş; 1994).
Murat Yılmaz: ‘Kapitalizmin yayılış ve dünya sistemi haline gelişi karşısında yenilen veya en hafif deyimiyle bundan etkilenen toplumlar var olabilmek için modernlik halini kendi coğrafyalarında yaratmak istemişlerdir. Modernlik hâlinin algılanışından yeniden yaratılışına kadar bir çok konuda modernleşme hareketlerinin ürünleri ile modernliğin orijinal ürünleri arasındaki esaslı farklılıkların varlığı inkâr edilemez. Bu farklılaşmada toplumsal formasyonun ve aktörlerin farklı olmalarının yan sıra modernleşmeye çalışan ülkelerin yönetici elitlerinin modernleşme geleneksel zihniyet kalıpları ve bakışları esasında bir tür kontrol aracına ve sürecine dönüştürmüş olmalarının payı büyüktür. (Yılmaz; 2001, 18-19) Bu nedenle de modernleşme Batı Avrupa'daki büyük bir dönüşümün ve sürecin sonucu iken sanki tamamen bağımsız bir olgu gibi algılanmıştır. Böylece Yılmaz, Taner Timur'un görüşünü teyit ederek “... bizim tarihimizin de gerçek tabanını oluşturan Avrupa tarihi kendi çelişkileri içerisinde ve doğrudan sorgulama konusu olmamış, onun Tanzimatçı sonuçlarının çabalarıyla yetinilmiştir. Sanıyorum ki bir türlü ‘Batılı' olamayışımızın nedenlerinden biri de budur”. Yılmaz'ın deyişi ile ‘Türkiye'nin modernliği XIX. yüzyıl birikimlerine bu sürecin kristalleşmiş ideolojilerinin meydana geldiği XIX. yüzyılda da sonrasında da gerektiği gibi ‘temellük' edememiştir. Onun için de Batılı ya da Modern olamamıştır.'
Prof. İlber Ortaylı Osmanlı Batılılaşmasının pragmatik bir şekilde olduğunu, bir hayranlık sonucu değil bir zorunluluktan doğduğunu belirtir. Tarih, felsefe ve edebiyattaki çok yavaş değişimi Osmanlıların teorik olarak böyle bir değişime, batılılaşmaya hazırlanmadığına kanıt gösterir (Ortaylı; 2002, 24). Ayrıca Ortaylı, “Tanzimat'ın temel belgesi ‘Gülhane Hatt-ı Hümayunu'nu öncekilerden ayıran başlıca özelliklerden biri, Babıâli bürokratlarının düşünüşünü ve tasarılarının yansıtması, daha doğrusu onlar tarafından kaleme alınmış olmasıdır. Bu görüş ve tasarılar, liberal bir İktisadî anlayışın ve ona yönelik yönetim modelinin gerçekleştirilmesi istemine dayanmakta” olduğuna işaret eder. Tanzimat'ın yaratmakta olduğu ortamda ulusal bir sanayiin kurulamayışında tarihten gelen kalıntıların yattığını, Tanzimat'ı başlatanlan sorumsuzlar ya da gafiller diye nitelendirmenin mümkün olamayacağını da söyleyen Ortaylı (Ortaylı; 2002,99-109) bu devlet adamlarının hepsinin Mustafa Reşit Paşa, Ali ve Fuat Paşalar) sivil bürokrasiden yetiştiğini, ulema sınıfından yalnız Cevdet Paşanın geldiğini özellikle belirtir.