ENDÜSTRİLEŞEMEMENİN NEDENLERİ -3
Osmanlı devletindeki bozulma ve çözülme yalnız ekonomide değil ahlâk çöküntüsünde de kendini gösterir. ‘Bütün Osmanlı nasihat ve islahat yazarları (Gelibolu Mustafa Ali, Hasan Kafi, Kadı Veysi, Koçi Bey, Aziz Efendi, Kâtip Çelebi, Hazerfen Hüseyin efendi, Defterdar Sarı Mehmet Paşa ...) ‘bozulmanın' nedenleri olarak özetle şunları belirtmekte idiler: (Başkaya; 1999,152-153)
*‘Kanun-i Kadîmden uzaklaşılması
*Devlet yöneticilerinin şeriata ve yasalara uymaması
*Kullar arasına (devşirmeler) yabancıların (devşirme olmayanların) girişi
*Kul sayısının artması
*Rüşvet ve adam kayırmanın istisna değil kural haline gelmesi
*Tımar sisteminin ve tımarlı sipahilerin ihmâl edilmesi
*Tımar ve zeametlerin ‘ekâbir sepetine' girmesi
*İltizam yönetiminin haraç toplamının asıl unsuru haline gelmesi
*Kanun-i Alî Osman'dan uzaklaşılması
*Bilgili ve basiretli Vezir-i Azamların iş başına getirilmemesi
*Reaya ve esnafın kul taifesine karışması.
*Padişahın ülke yönetimiyle bizzat ilgilenmemesi
*Ehil olmayanların yönetim kademelerine getirilmesi
*Yeniçeri sayısındaki büyük artış
*îlim ehline değer verilmemesi
*Üretici sınıfla (reaya) kısır sınıflar (devlet kadrolarındakiler) arasındaki dengenin üretici aleyhine bozulması'
1607 yılında İngiliz elçisi Lello şunları yazıyordu: (Alkan; 2002) ‘...Rüşvet o kadar taammüm etmişti ki devlet idaresinin esasını teşkil eden şerî hukuk ile milli inanç önemini kaybetmiştir.'
Özetle adalette ihmâl ve zulüm, rüşvet, iltimas, danışmada ihmâl, ehil olmayanların iş başına geçmesi ve kadın ve muhasip sözüyle iş görme Osmanlıda düzenin bozulmasının nedenleri olarak görülmüştür. Bu faktörler sıralanırken sanki bugünkü Türkiyeden söz ediliyor gibidir.
Rodinson'a göre; ‘Müslüman Doğu'da yerli sanayi kapitalizmi ancak Avrupa kapitalizmini maske olarak, onu taklit ederek ve genellikle de onun egemenliği altında gelişti. Avrupa'nın üstünlüğünden, himaye yokluğundan, zorla kabul ettirilen serbest mübadeleden, bağımsız kalmış ülkeleri malî borçlar yoluyla boyunduruk altına almaktan ve onların ekonomik ve askerî güçsüzlüklerinden dolayı yerli kapitalizmin gelişmesi son derece zordu. Avrupa'nın bu üstünlüğü olmasaydı, yerli bir sinaî kapitalizminin gelişmesi Japonya'daki gibi mümkün olurdu' (Rodinson; 1978, 135-136).
Türkiye'de sanayileşme çabası özellikle başlangıçta devletin sanayi işletmeleri yaratmasıyla kendini gösterdi. Devlet sosyalizmi ya da devletçilik kapitalist batı yolundan ayrılmak için değil, sermaye kıtlığı nedeniyle ulusal bir zorluktan kaynaklanmıştı. Ortaylı, farklı ve orijinal bir görüşle (Ortaylı; 2002, 209) “XIX. yüzyılın başından sonuna kadar Osmanlı devlet adamları sanayileşmeyi istiyor, ama esnafı ve tezgah üretimini feda etmeye cesaret edemiyordu.Küçük üretimin ve lonca düzeninin Avrupa'da XV. yüzyıldanberi büyük olaylar ve acılar yaratarak yıkıldığı, Japonya'da aynı deneyimi yaşandığı düşünülürse, Osmanlı devlet adamları böyle toplumsal bir devrime cesaret edemediler denebilir. ...Victoria İngiltere'sindeki sanayi devriminin gelişmesiyle ortaya çıkan sefalet, sınıf farkları, her türlü değer ve hayat tarzının sarsıntılı değişim onları ürkütmekteydi. XIX. yüzyılda Osmanlı düşünüründe Avrupa dünyasındaki toplumsal çelişkilere karşı ürkek bir bakış vardı”. Bunun yeterli bir neden olamayacağına da işaret ederek “ XIX. yüzyılda Türkiye'de tarımsal alanda zenginleşme, mal-hizmet talebinde artış ve kentlerde ani nüfus patlaması olmadığından lonca düzeninin yıkımı yavaş oldu. Bu nedenle toplumda köklü değişmeler beklenemezdi. Böyle bir değişim için güçlü bir toplumsal gereksinme duyulmamıştır” kanısına varıyor.
Devlet yöneticileri ortaya çıkmakta olan düzen bozukluklarını giderebilmek için uyarılmışlar, hatta yapılan önerileri çoğu kez uygulamışlar, ya da uygulamak istemişlerdi. Bundan sonraki kısımda yapılan bu önerilere ve uygulamalara bazı örnekler verilerek, konu biraz daha ayrıntılı bir şekilde işlenecektir.
Gelişmeyi engelleyen bir başka etken olarak teknik yeniliklere direnç de gösterilmektedir: Osmanlı işçileri ve genel halk kitlesi fabrikaların kurulmasına aktif ve pasif şekilde direndiler. Bu direniş önemliydi. Hint imalatçılığını inceleyen bazı tarihçilere göre, sanayileşme yolunun izlenmemesinde bu direnç, sermaye eksikliğinden daha etkili bir öğe olarak sayılmaktadır. Gereken yeni teknolojinin benimsenmesi emek maliyetlerini düşürürken işçilerin de direniş göstereceğinden girişimcilerin korkması teknolojik yenilikleri engelleyebiliyordu (Quatdert; 1999, 295). Bir İngiliz vatandaşı müslinlere desen basmak için İzmir'de bir fabrika kurunca İzmir'de benzer üretim yapan bir fabrikası bulunan Ermeni imalatçılar bunu protesto etmiş sonuçta İstanbul, İngiliz girişimciye faaliyetlerini durdurmasını emretmiştir. Uşak'da kurulan bir yün iplik fabrikası Mayıs 1908'de yün iplik ören öfkeli ahali tarafından yağmalandı ve yakıp yıkıldı. 1850'de Bursa'da buhar enerjisiyle çalışan mancınıkhaneler de daha kurulurken direniş ve yakma eylemleriyle karşılaştı. 1908-1909'da Selanik'de kurulan fes fabrikası üretime geçtiği gün yakıldı. Trabzon'da bir İngiliz şirketi bir pamuklu ve bir yünlü dokuma fabrikası kurmak için yurtdışından makine getirmişdi ve makineler daha depodayken yakılıp tahrip edilmişti (Quatdert; 1999,296).