TARİH İÇİNDE ÖNERİLEN ÇÖZÜMLER; 4
Bu arada bir noktaya daha işaret etmekte yarar var. 1889'da Osmanlı'dan alacağı olan devletlerin hesap komisyonları başkanı Daniel Ducoste, Avrupa'ya yaptığı tarihî öneride şunları söylüyor (Zileli; 28.03.2002).
“Osmanlı mâliyesi, ekonomisi ve servetleri hakkındaki kararlılığımızı müdafaa edebilecek Türk yöneticilerine ihtiyacımız olacaktır. Bu ‘Yerli Misyoner'lerin, bizlerden ve siyasî ve benzerî baskılardan çok daha olumlu sonuçlar vereceği kanaatindeyim !...
Bunlar, onlara (Osmanlılara) kendi dilleri, kendi ikna metotları ile hitap etmek imkânı bulacaklardır ki, hiç değilse alacaklarımızın bir veya iki yüzyıllık teminat unsurlarından birisi meydana gelebilmiş olsun...
(Daniel Ducoste, Reforme Prakticable en Turquie - Türkiye için Uygulanabilir Reform, sayfa 141)
Parvus Efendi de yurt dışından gönderdiği ve 14 Haziran ve 16 Kasım 1912 yılında Türk Yurdu'nda yayınlanan yazılarında ‘Türkiye'de ilk kez Kırım harbinin ardından dış borçlanmanın olduğunu belirttikten sonra, Sultan Abdülmecid'in alınan borçlarla yapılan Dolmabahçe Sarayının kaça mal olduğunu sorduğunda maliye nazırının yanıtı “3500 kuruşa hünkârım. İnşa için gerekli yetmiş milyon franklık kaimenin mürekkep, kağıt bedeli -efendimiz” olduğunu yazar. Bütçesinde bu türlü bir maliye anlayışı ile henüz denge kuramamış, vergi topladığı sırada başvurulan en aşağılık kötü yolları bile önleyememiş bir hükümet için, yeni gelir kaynağı olacak tekelcilik girişimlerinin olanaksızlığından söz eder. Avrupa ülkelerinin yönetim ve ekonomisinin güçlü politik yapısından ve etkin bir kamuoyundan kaynaklandığına işaret eder. “Avrupa'da bilim, basın, yargı özgürdür. Türkiye'de bunların hepsi ilkel yapıdadır ve Türkiye'de Türk toplumunun çoğunluğu politika ve ekonominin dışındadır. En çok vergiyi bu kesim ödemektedir. Türk köylüsünü arayan soran çıkmamıştır. Türkiye Avrupa'nın malî boyunduruğu altındadır siz yarı yıkıntıya dönmüş bir ülkede yaşıyorsunuz” diye Türk aydınlarını uyarır (Yavi; 2001, 362-405). Bu yıkıntı, varolan ekonomik yapının tamamen parçalanmasını doğurmuş ve ülkeyi Kurtuluş Savaşı'na gelindiğinde Mustafa Kemal ve arkadaşlarını ordu için gerekli çarık, iç çamaşırı, nal ve mıhı bile bulamayacak hâle sokmuştur. Askerin yarısı yırtık elbiseler içindedir. Çadır bezi, kazma, kürek yoktur. Savaşa hazırlık içindeki askerin kışlık giyecek kaputu yoktur (Yavi; 2001,414-415).
Tevfık Fikret'in 1918'de yayınlanmış olan ve vatanı dört yandan isyan, harp ve istila felâketleriyle sarıldığı bir zamanda: mevki, kayırmacılık, yiyicilik, lüks ve soygunculuktan başka bir şey düşünmeyen, memleketin servetini aralarında paylaşmaya çalışan iktidar sahiplerine karşı yönettiği yergi şiiri (Solok; 1955,41-42) bugün bile güncelliğini korumaktadır.
HAN-I YAĞMA
Bu sofracık, efendiler, -ki iltikaama muntazır/ Huzurunuzda titriyor - şu milletin hayatıdır,/Şu milletin ki muzdarip, şu milletin ki muhtazır ! /Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun, hapır hapır ... Yiyin efendiler yiyin; bu han-ı iştiha sizin;/Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin !/Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say:/Haseb, neseb, şeref, şataf, oyun, düğün, konak, saray. /Bütün sizin efendiler, konak, saray, gelin, alay;/Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay ... /Yiyin efendiler yiyin; bu han-ı iştiha sizin;/Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin !/Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak !/Yarın bakarsınız söner bugün çatırdıyan ocak !/Bugün ki mideler kavi, bugün ki çorbalar sıcak,/Atıştırın, tıkıştırın kapış kapış, çanak çanak .../Yiyin efendiler yiyin; bu han-ı iştiha sizin;/Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin !
Osmanlı yöneticileri her açıdan bozulan düzeni iyileştirmek, tekrar eskisi gibi çalışır hale getirmek için çeşitli önlemler almaya gayret etmişlerdir. 1808 Senedi-İttifak'ı (bazılarına göre Osmanlı Magna Carta'sı), 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı, 1876 I. Meşrutiyet ve 1908 II. Meşrutiyet düzeni yenileştirme gayretlerinin birer yankısıdır.
Bu hareketlerin çoğu, hüsranla sonuçlanmış hareketi başlatanlar hayatlarını bile kaybetmişlerdir. Fransız ihtilalinden sonra başlatılan ve 1789'da tahta çıkan III. Selim'le (1761-1807) şekillenen ıslahat hareketleri, sonunda Selim'in Kabakçı ayaklanması sonunda öldürülmesiyle neticelenmiş Selim ‘Batılılaşma inkılabının ilk şehidlerinden biri' olmuştur (Livaneli; 19.03.2002).
“1800 yıllarından günümüze kadar sürecek olan ‘Batılılaşma' çabalarına bir yol bulmak olsa da aslında, hâkim zümrelerin çıkarlarını sağlamlaştırmak amacıyla başvurdukları bilinçli bir tercih yatar” (Cem; 1971, 233).