TARİH İÇİNDE ÖNERİLEN ÇÖZÜMLER; 6
Türk Bilimler Akademisi'nde verdiği konferanslarda Erdal İnönü bizim bilimin sonuçlarını alıp kullandığımıza ama bilimi, bilgiyi, buluşları yaratmanın metodlarını almadığımıza, bu nedenle de geri kalmışlığımızı bu noktada aramamız gerektiğine işaret ediyor. Kalkınma , ürün geliştirmek ve yaratmakla mümkündür. Bunun da bilimin metodlarını öğrenmeyi gerektirdiğini söylüyor.
1931 yılında New York'da yayınlanan ‘The History of Science and the New Hümanizm' isimli kitabında George Sorton nasıl oldu da Rönesans'ta Batı ulusları ilerlemeye başladıkları halde Doğu ulusları oldukları yerde kaldılar ve hatta bildiklerini de unuttular? Sorusuna şöyle yanıt veriyor: ‘Bunun açıklaması kolaydır. Bu devirde Batı ve Doğu uluslarının her ikisi de sikolastik belâsına uğramışlardı. Batı bununla başa çıktı, fakat Doğu çıkamadı. Çünkü Batı bu başarının tek etmeni olan deneysel metodu yani bilimin yeni metodunu bulmuştu. Oysa Doğu bu metodu bulduysa da iyi uygulayamadı. Fakat niçin ? İşte buna yanıt vermek hemen hemen olanaksızdır... Acaba bu, Doğu uluslarının bazı üstün zekâlı çocuklar gibi vaktinden önce yetişerek yine vaktinden önce gelişmelerini ansızın durdurmuş olmakla açıklanamaz mı?' (Adıvar; 1980, 91).
Bu yanıtın ilk bölümü Mümtaz Turhan'ın görüşünü destekler niteliktedir. Prof. Oktay Yenal ‘Ülkelerin büyüme hızları ile eğitim arasında geniş bir ilişki olduğunu belirttiği ‘Ulusların Zenginliği ve Uygarlığı-Eğitim Boyutu' isimli (Yenal; 2002) kitabında eğitim konusunu ayrıntılı bir şekilde incelemektedir. Türkiye'de Cumhuriyetin ilk yıllarında 6 yaşından yukarı nüfusun ancak yüzde onbiri kadınlarınsa yalnız yüzde dördü okuma- yazma bilmekte idi. Türkiye'nin eğitim düzeyi bugün de Avrupa'dan çok geri olduğu gibi, bazı Asya ülkeleri de Türkiye'den çok ileridir. Yenal, çareyi ‘Bilimsel, yaratıcı ve özgür düşünce gücü ile donatılmış aydın kadroların yaratılmasında' buluyor. Şevket Süreyya Aydemir'in tanımıyla bir aydının belli özellikleri taşıması gerekir. Bu özellikler şunlardır; “her şeyden önce o bir ülkü, bir amaç sahibidir. Onun kafasında dokunulmaz tabular yoktur. O kandırmaz. İnandırır. İnandırmak için de müspet ilim yolunu seçer. Aydın, cesurdur. Bu özellik onun doğal bir özelliğidir bir kahramanlık işareti değil. O gerçek bildiği şeyi söyler, kendisine saklamaz. Aydın toplumun hayrını ve çıkarlarını kendi hayır ve çıkarlarının üstünde tutar. Aydının yaşama ile ilkeleri arasında fark ve çelişme yoktur. O namuslu, dürüst ve feragatli yaşam sürer. Aydın metotlu, düzenli çalışır ihmâl, dağınıklık, tutarsızlık içinde yaşamaz. ‘Gerçek aydın', hem bilginin ve fikrin bayrağım yüceltir, hem de gerçeğin ve milliyetçiliğin (ırkçılık değil vatanseverlik) tohumlarını ülkemize serper ve onları filizlendirebilir.”
Bugün Türkiye'de 67 bin okulda 540 bin öğretmen, 16 milyon çocuğu okutmaktadır. 80'i bulan Üniversitede (şimdi 200'den fazla) milyonu aşkın insan üniversite eğitimi yapmaktadır. Onlara verilecek eğitimin kalitesi yarının Türkiye'sinin ne olacağını belirleyecektir. Eğitimin kalitesi işgörenin çalışma anlayışı ve verimliliğini arttırmaktadır, getirisi, yatırım maliyeti olan götürüsünden çok fazla olmaktadır.
Cumhuriyet Türkiye'sinde Atatürk devrimleriyle başlayan aydınlanma çağının eski hızına kavuşarak nitelikli insan yetiştirmesi öncelik sırası en başta olan bir iştir. Bunu başaracak kaynaklar ve kadrolar ülkede vardır. Fakat yetenekli, nitelikli insan yetiştirilmesi yeterli değildir. Yetişkinlerin doğru ve verimli olabilecekleri yerlerde kullanılması da öncelik taşımaktadır.
Bundan sonraki kısımda tarihsel gelişim içinde Türklerin ticaret ve sanayii yapılanmaları, Türk iş adamlarının neler yaptıkları incelenecektir