Bazı şairler vardır. Bu şairlerin dizeleri duygu tellerimize öylesine dokunur ki kendimizi kaybettiklerimize daha yakın hissederiz. İşte bu duygu tellerimizi titreten dizelerden biri de Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi”sidir.
Artık demir almak günü gelmişse zamandan / Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol / Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli / Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu / Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler / Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden / Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Biz de bu 24 Kasım’da Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği’nde, yaşayan değerlerimizle birlikte, sessiz gemiye binerek, sessizce yol alan başta Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlerimiz olmak üzere, ebediyete intikal eden tüm öğretmenlerimizi anılar, şiirler ve türküler ile saygı ve muhabbetle andık.
1940 yılında açılan Köy Enstitüleri, 1954 yılında kapatılıncaya kadar öğretmen yetiştiren kurumlar olmuştur. İlkokul mezunu olan çocuklar Köy Enstitüleri’nde eğitim görerek öğretmen olur. Daha sonra yaşadığı köylere geri döner ve orada öğretmen olarak görev yapar. Köy Enstitüleri’nde öğretmen adaylarına tarım ve hayvancılık gibi hayata dair uygulamalı bilgiler de öğretilir ki; görev yaptıkları köylerde çocuklara sadece okuma, yazma, matematik gibi dersleri değil aynı zamanda üretmeyi de öğretsinler diye.
Dolayısıyla bir köyde öğretmen köyün sadece öğretmeni değildir. O köyün en kıymetlisi, en saygınıdır. Çünkü köyün yol göstericisi, akıl hocasıdır.
Bizler, Başöğretmenimizin “ Sınıfa girdiği zaman cumhurbaşkanı bile, öğretmenden sonra gelir.” Sözünü kendisine şiȃr edinen neslin torunlarıyız.
Bizler,Ata’sından ve atalarından öğretmenlerini baş tacı etmeyi öğrenen neslin torunlarıyız.
Bu bağlamda biz de ecdadımızın bize aşıladığı bu hürmet ve ihtiramı hem göstermekle hem de bizden sonraki kuşaklara aktarmakla mükellefiz. Tıpkı Yeni Kuşak Köy EnstitülülerDerneği’nin 24 Kasım Öğretmenler Günü’ne özel etkinlikleri gibi...
Teşekkürler Yeni Kuşak…
Konuyu 1913 yılında yayımlanan, benim de yüksek lisans tez çalışmamın konusu olan, “Çocuk Dünyası” adlı dergide yer alan bir fıkra ile bitirmek istiyorum. Geçmişten günümüze öğretmenlerimizin değerini bir kez daha hatırlayalım diye...
Bu vesile ile yetişmemde katkısı olan değerli hocam Prof. Dr. Ali DUYMAZ başta olmak üzere isimlerini burada tek tek zikredemediğim tüm hocalarımın öğretmenler gününü kutluyor, ebediyete intikal edenleri rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.
Vaktiyle padişahın biri, bir köyden geçerken köyün mektebini görüp içeriye girer. Hoca, gelen zatın padişah olduğunu anlar ise de, hiç istifini bozmaz. Çocukları okutmakta devam eder. Ders biter, çocuklar azat olur, ondan sonra hoca gelip padişaha layık olduğu ihtiramȃtıifâ eyler. Padişah, evvelce niçin aldırmadığını sorunca hoca der ki:
- Padişahım, bu yaramaz çocuklar dünyada benden büyük adam olduğunu bilmezler. Eğer onların yanında size tazimatımı icra etmiş olsaydım “Vay hocadan büyük adam varmış!” diyerek başıma binerlerdi.
Padişah hocanın bu cevabından çok memnun olarak kendisine nişan vermiştir. ( Çocuk Dünyası, I(1),14 Mart 1329 [27 Mart 1913], s. 8)