Ege Cansen, Tamer Başar , G.J. Oisder'in yazdığı ‘İşbirliği Yapılmayan Dinamik Oyun Teorisi' (Dynamic Noncooporative Game Theory) adlı kitabından oyun kuramının ‘Bireyler, etkileşimli bir ortamda, kendi çıkarlarını kollamak için sergiledikleri davranışlarla, sonunda kendilerine zarar verecek çevreyi kendi elleriyle inşa eder' diye oyun kuramını özetledikten sonra (Cansen; 13.03.2002), Türkiye'deki trafik canavarı ‘Araba sürmek, insanın içindeki hayvanı açığa çıkarttığından sürücünün insan olduğunu hatırlayarak ‘Ben olayların kötü gidişatını, kendi davranışlarımla etkileyebilirim, hatta değiştirebilirim' düşüncesiyle ortadan kaldırabileceğini belirtiyor. ‘Toplumsal düzelme ‘Rasyonel düşünen' kişiden başlar' diyor. Acaba geri kalmışlığımızın nedeni rasyonel düşünmeyen ve kendini ‘kişisel olarak' iyileştirmeyen kişilerden oluşan bir toplum olmamızdan mı kaynaklanıyor? Peki öyle ise bizi bu duruma düşüren nedir?

Taner Berksoy ‘… kendi içimizde yarattığımız düşünce ve ifade ortamına bakılırsa, dışarıdan kuşatılmış, kendisine istemediği koşullar dayatılan, bu dayatmaların ürettiği sorunlarla boğuşmaktan yorgun düşmüş bir ülkeyiz' (Berksoy; 29.03.2002), öncelikle bu ‘zafiyet' görüntüsüne ‘abone olanlar'ın, IMF ve Avrupa Birliğini gösterdiğini belirtiyor. ‘Sanki Türkiye içinde bulunduğu bu günkü duruma kendi serbest iradesiyle yaptığı tercihler sonucu gelmemiş, bu hale başkaları tarafından sokulmuş.'

‘Nasıl kişisel olarak hatalara karşı savunmacı bir yaklaşım içinde isek, direnç gösteriyorsak, toplum olarak da hataları kabul etmiyoruz. Suçu başkasına, karşımızdakine yüklemeğe çalışıyoruz. Bu özellik de toplumsal karakterimizin bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. O zaman biz hem kişi olarak, hem toplum olarak, kendi doğrularını bulamayan, iradesi zayıf, kendini yönetemeyenlerden miyiz?'

Berksoy bu soruyu sorarak, eğer böyle ise ‘bu çok temelli bir zafiyettir'. Yol boyu böyle bir zafiyetle malûl olarak geldiysek, kuşatılmamızda ve bizden bir şeylerin dağıtılmasında şaşılacak bir şey yok demektir' diyor.