TÜRK İŞ ADAMI PORTRESİ
Cumhuriyet'e kadarki dönemde kapitalist anlamda bir Türk sanayicisi tipi doğmamıştır. 1908'de başlayan İttihat ve Terâkki'nin burjuva sınıfını devlet desteğiyle geliştirme felsefesi Cumhuriyet'le de devam etmiştir; Bu devrede günümüzün bir çok şirketinin temelleri atılmaya başlamıştır.
1950'de başlayan daha liberal bir ekonomi anlayışı girişimci sınıfını yaratırken, köylerin kentleşmesi yerine kentlerin hızla köyleşmesini doğurmuştur. Değişik kesintilerle bu dönem devam etmiş, 1980 askerî müdahalesinin ardından 1983'de Özal dönemi gelmiştir. Bu Özal devresi bir çok iyi atılımın yanında ‘rüşvet, iltimas ve yolsuzlukların' arttığı, enflasyonun bir türlü önlenemediği bir dönem olmuştur. Günümüzde de devleti yüzyıllardır kemiren bu hastalıklar bütün şiddetiyle ve artarak devam etmektedir ve toplumun yapısını verem gibi görünmez bir şekilde çökertmektedir. Böylesi bir ortamda iş adamı tipi de değişiklikler göstermektedir.
CUMHURİYETE KADAR
Cumhuriyete kadar süren Türk Ortaçağlaşmasının ve ekonomik çözülmesinin üretici özellikteki insanını tanımlama konusundaki ilk denemeyi Prof. Sabri Ülgener yapmıştır. Ülgener'e göre bu insan şöyledir: (Ülgener; 1981, 206)
“Bol ve ferah yaşamanın tattıracağı haz ve zevkin ya da bunların özleminin yabancısı olmamakla beraber, o uğurda acele ve telâştan hoşlanmayan, yolunu ve yönünü tayinde görenek ve otorite bağları ile çevrili dışa ve ‘yabana kapalı ve nihayet işinde ve hesabında götürü bir insan”.
Bu tanımı yaparken Ülgener konuyu bu insanın eşyaya, çevreye ve geleceğe bakış açısından şöyle irdelemiştir (Ülgener; 1981, 205-206)
“Eşyaya bakış:
- Üreten ve üretilen: İlişkisi içten ve kişiseldir. Üretilen mal nerdeyse kişinin et ve tırnak örneği bir parçasıdır. ‘Mal canın yongasıdır.'
- Kalite: Üretilen mal ile içli dışlı olmanın sonucu kalite miktardan çok daha önemlidir. Üretici gözüyle malın-satım değerinden çok kullanım değeri önemlidir.
- Sayı ve hesap: Aynı nedenlerle muhasebe kalitenin gerisindedir. Ahlâk dünyasının kanaatkârlığı ve tok gözlüğü sonucu ‘götürü hesap' geçerlidir. Kapitalist zihniyetin ve Puritan ahlâk'ın hesap titizliği bu karakterde oluşmamıştır. Tutulan hesaplar ve belgeler ‘verimlilik'ölçümü için değil, lonca ve diğer resmî makamların kontrolü içindir. Rasyonel muhasebe yoktur.
Çevreye bakış:
- Üretici ve ‘Üst' arasındaki ilişkide her zaman ve her adımda bir ‘Üst'le , üstün bir kuvvetle yüz yüze ve belki iç içe olma alışkanlığı vardır. Baştan beri var olan ‘umerâ ve ulemâ'nın içindedir. Başka bir deyişle sırtını ona dayamıştır. Ya da umerâ ve ulemâ da üretene sermaye vererek iş adamı olmaya çalışmıştır, fukara sınıfına giren emekçi, zanaatkâr, çiftçi-köylü içinde ise iş ve ticaret adamı bulunmamaktadır. Üst sınıf ayrıcalığa da sahiptir: ya da ayrıcalığı varmış gibi davranır. Naima'dan, Ülgener bu nokta ile ilgili olarak şu notu düşmektedir (Ülgener; 1981, 197). ‘Sultan İbrahim Devri Yeniçeri ağası Bektaş ağa ocakta önemli miktarda mal edinir. Yeniçerilik zamanından beri tefecilikle geçinir. Günlük masrafı da çok az olduğundan sermayesi gün geçtikçe büyür. Zahire ve yiyecek ticareti yapanlar, ekmekçi fırınları, bakkallar ve sokak satıcıları Bektaş Ağadan borç almaya başlarlar. Belediye Kontrol Memurları ve İstanbul Kadıları kol gezdiğinde bunların fırınlarına, iş yerlerine uğramaz. Ve ceza kesemezler. Ufak bir müdahale halinde alacakları cevap hazırdır. ‘Sultanım, siz beni cezalandıramazsınız; sermaye Bektaş Ağanındır.' Naima cilt V. shf. 137' Bu ilişkiler içinde devlet açık ya da kapalı bir şekilde kendisine karşı savaşılacak mücadele edilecek bir güçtür. Fakat daha önemlisi desteğinden yararlanılarak ‘Sağılacak' güçlü bir kaynaktır. ‘Devlet Baba'dır.
- Yabana ve yabancıya karşı uzak kalma: Mal da, işletme de tam olarak kişiseldir ve aile bağlılığı içinde vardır. Bir anlamda aile ortaklığı geçerlidir. Yabancı ancak yönetici ya da yardımcı olarak gelebilir. Ona da fazla güvenilemez. Bir yabancı hiçbir zaman bir işletmenin ortağı olamaz. ‘Akraba olsa da farza düşmez-Ecnebîden yine elbet ehven'dir.
Geleceğe bakış:
- Yıl boyu: Hayat tek düzedir. Aynı şeyler her yıl, her mevsim tekrar eder. Tarla işleri bir önceki yılın aynıdır. Sanayide ve diğer kesimlerde de hep aynı şeyler tekrarlanır. Değişiklik yoktur. Değişim yoktur.
- Bir yıldan ötesi: Belli değildir. Bir yıldan sonrası için yapılacak hesaplar boş ve gereksizdir. Her yılın sorunları kendi içinde çözülür. ‘Allah Kerimdir'.
- Firmanın ömrü: Kurucusunun ömrü ile sınırlıdır. Kısıtlıdır. Bir kuşaktan diğerine firma aktarılışı parmakla gösterilecek kadar azdır.'
Bunlara ek olarak Ülgener, İbrahim Hakkı'nın marifetnamesinden para ve iş adamlarıyla ilgili şu gözlemi naklediyor (Ülgener; 1981,199).
‘Bol ve gösterişli tarafından yiyip içmenin keyfini sürdürür, giyim kuşamla etrafa ululanır, şeref ve izzet sahibi olmak için ibadeti bırakır, ticarete gider kâr ve kisb eder'. Puritan iş ve meslek kavramlarının gereği olarak “çok çalıştım, kazandım, tasarrufumla işimi büyüteceğim' demek için değil, tanımlanan bu iş adamı, ‘ululanmak, şeref ve izzet bulmak' için kazanç sahibi olma heves ve amacındadır. Bu gözleme 1778-1780 yıllarında kral Ludwig XVI. emriyle Doğu ülkelerine gezi yapmış olan Sonini'de katılıyor (Ülgener; 1981, 200) “Türk'lerde yüksek tabakadan başlayan ihtişam hevesi aşağı tabakalarda da hissedilmektedir ve bu hâl gittikçe yıpratıcı bir etki meydana getirmektedir.” 2020'lerde söz konusu ihtişam hevesi çok daha etkin bir şekilde devlette ve toplumda bsüregelmektedir.
Bu yazı 456 defa okundu.