Çevreye bakış:
‘Devlet malı deniz, yemeyen domuz' özdeyişi en yüce makamda bulunanların ‘ben yaptım oldu', ‘ben verdim, ne olmuş yani' felsefesiyle toplumun bütün katmanlarında geçerli hale gelmiştir.
Buna en iyi örneklerden olarak Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun görevi her ne ise, yüzde 90'ı işe bile gelmeyen veteriner, sağlıkçı, ziraatçı ile dolması ya da vali adedinden üç misli merkez valisi olması gösterilebilir. Üst sınıfın ayrıcalığı öylesine artış göstermiştir ki artık onlara ve onların çocuklarına ‘yasalar işleyemez' olmuştur. ‘Bektaş Ağa'dan daha etkin olmuşlardır.
Batı'daki içkili olduğu için tutuklanan çocuğunu almak için polisin çağrısı üzerine bizzat, baba olarak karakola giden başbakana, kongreye yalan söylediğinden hakkında görevden alınması için soruşturma açılan başkana, arabasını limitinden fazla hızla sürdüğü için görevinden alınan yüksek mahkeme yargıcına, bir polis araştırmasına müdahale etmesi nedeniyle görevinden istifa etmek zorunda kalan bakana, bu ülkede gülünüp geçilmiştir; bu olaylar şaka gibi görülmüştür. Ve görülmektedir.
Ayrıca bankasındaki mevduatı kendi şirketlerine kullandıran, büyük holding sahibi iş adamları, bu eylemlerinin yasalara aykırı olması nedeniyle bankalarına devletçe el konunca kârlı işletmeleri olduğu için değil işletmelerinde işçi çalıştırdıkları, istihdam yarattıkları, vergi verdikleri, faaliyet yarattıkları için affedilmeleri gerektiğini savunmuşlar, ‘timsahın gözyaşlarını' dökmüşlerdir.
Bunların bir kısmı başarılı olmuş, bir kısmı başarısız olmuştur. Başarılı olanlar arasında çoğunluk payı ya da tamamı yabancı ortağa ait olan firmalar gelmektedir. Bu firmalarda da kayıt dışı ekonomi bağışın ve rüşvetin kibar adı olan belgesiz harcamalar adı altında bir sorundur. Türkiye'ye iyi niyetlerle gelip ceketini bile bırakıp kaçmak zorunda kalan yabancı firmalar olmuştur.
Onların karşılaştıkları en büyük sorun, Türk ortağın benzer ürün imal etmek için tamamı kendine ait ayrı bir firma kurup yabancı ortakla kurduğu firmadan know how kaçırmak yoluyla yabancı ortak kâr payını düşürmesi olmuştur. Diğer yandan yabancı ortağın transfer fiyatları konusu incelenmeye değer ayrı bir sorundur. Ayrıca Türkiye'ye gelen yabancı sermayenin azlığı, azlığının nedenleri, bu isim altında gelen sermayenin çoğunun kara para olduğu araştırmaya açık ayrı bir konudur.
Aile şirketi konumundaki işletmelerde eskiye göre çok fazla değişiklik gözlenmemektedir. Belki fark, aile dışından bir ya da birkaç yöneticiyi işin başına getirmeleri önemli bir gelişmedir. Fakat aile bireyleri ile yönetici ilişkileri yöneticinin çoğu kez normal iş zamanının, en az yarısını alır. Yöneticiye karşı ‘çok tedbirli' bir güven vardır. Eğer işletmeyi kuran baba sağsa çocuklar genelde onun kontrolündedir. Ancak ölüm, hastalık ve nadiren zamanı geldiği için firma çocuğa ya da çocuklara bırakılır. Eğer çocuk değil çocuklar söz konusu ise, çok az örnek dışında, firmanın ömrünün sona ermesi büyük olasılıktır.