AKP'lileşen Devlet ve CHP'nin muhalefet tarzı…
2021 yılına Boğaziçi Üniversitesi kapısına vurulan kelepçe damga vurmuştu.
Önce TÜİK Başkanlığının, sonra da Milli Eğitim Bakanlığının ana muhalefet Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu kuruma sokmamak için kapılarına zincirli asma kilit takarak Türkiye'ye bir ilki yaşatan sahnelerle uğurladık 2021 yılını.
AKP'nin iktidara gelinceye kadar çokça şikayetçi olduğu ‘Tek Parti ve Parti Devleti' dönemleri çok gerilerde kaldı. AKP muktedirlik seviyesine yükseleli uzun zaman oldu, artık kendi geleceğiyle ülkeyi eşitleme noktasına geldi. Sanki AKP'ye karşı olmak, devlete karşı olmak anlamına gelmeye başladı. Bırakınız en üst düzey bürokrasi; Vali, kaymakam, emniyet müdürlüklerini, kamunun her noktası AKP'lileşmek durumunda kaldı. Sadece o değil, kamudaki taşeron şirketlerde çalışanlar ve bazı özel sektörlerde bile iktidar referansları olmadan iş bulabilmek söz konusu değil.
Basınla ilgili tablo tam bir fecaat bir şey söylemeye gerek olmadığı çok açık ortada…
AKP'nin bu hale gelmesi, kendilerini devletin yerine koyuyor olmaları aslında kimseyi şaşırtmamalı. Çünkü AKP ilk günden beri yargı kararları dahil olmak üzere zaman zaman ‘ben halka sandıkta hesap veriyorum' mantığıyla istediği her şeyi yapabileceğini, beğenmediği yargı kararları ve anayasal kuralları önünde hep engel olarak gördü, yok saydı. Bazı durumlarda gerekirse anayasayı değiştiririz, biz yapalım kanun arkadan gelsin dedikleri durumlar oldu.
Devlet bürokrasisi de bu söylem ve uygulamaya uyum sağlar hale geldi. Belki uzun iktidar süresi ve iktidardan gitmeyecekler yanılsaması bürokrasi üzerinde böyle bir refleks oluşturmuş olabilir.
Ve fakat asgari demokratik kuralların uygulandığı yönetimlerde bu böyle değildir. Siyasi partiler anayasayla sınırlı sürelerle seçimle işbaşına gelir ve seçimle devam ederler veya giderler. Hiçbir siyasi parti devleti ele geçirilmesi gereken yer olarak görmez veya devlet aygıtını parti örgütüne çevirmeye kalkmaz. Siyasi iktidarla birlikte göreve gelen bürokrasinin görevi sadece kendisini göreve getiren siyasi anlayışa hizmet etmek değil tüm ülke insanına hizmet etmek olmalıdır. Sadece göreve getiren siyaset kurumuna değil, bütün siyaset kurumuna, muhalefet partilerine karşıda sorumludur.
Öyle olmalıdır ama öyle midir denirse öyle olmadığı ortadır.
Bakanlar, bakanlıklar ve devletin üst düzey bürokrasisi başta ana muhalefet genel başkanları ve tüm siyasi parti genel başkanlarına, siyasi parti farkı gözetmeksizin milletvekillerine asgari nezaketi göstermek, randevu taleplerini karşılamak ve istenen bilgileri vermek durumundadırlar.
GELELİM CHP'NİN MUHALEFET TARZINA
Kemal Kılıçdaroğlu 128 milyar dolar süreciyle birlikte Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu ziyaretiyle proaktif bir siyaset sürecini başlattı. MB ziyareti sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘bakın Merkez Bankası size randevu verip görüştüğüne göre demek ki bağımsızmış' açıklamalarından randevunun Erdoğan'ın bilgisi dahilinde olduğu anlaşıldı. Kılılçdaroğlu'nun ekibiyle birlikte yaptığı MB Kavcıoğlu ziyareti kamuoyunda ciddi karşılık buldu, ses getirdi.
Merkez Bankası ziyaretinin yankıları Erdoğan'ı tedirgin etmiş olmalı ki; TÜİK başkanı ve Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer Kılıçdaroğlu'nun randevularına olumlu yanıt vermediler.
Kılıçdaroğlu enflasyon rakamlarının güvenilmezliğinden yola çıkarak TÜİK'ten randevu istedi, randevu verilmeyince zincirli asma kilitli TÜİK kapısı önünde kamuoyuna açıklamalar yaptı. İktidar destekçileri Kılıçdaroğlu'nun TÜİK ziyaretini eleştirdi, TÜİK başkanı sizin muhatabınız değil varsa sorularınız bağlı olan bakanlıkla görüşmelisiniz, bürokrasi siyasilerin muhatabı olmamalı dediler.
Muhatabınız bürokrat değil, bakan dendi; bakanda muhatap kabul edip randevu vermedi.
Yazılı sınavlarda çok yüksek notlar alıp, sözlü mülakatlarda düşük notlarla hak kaybı yaşayan öğretmen adaylarının haklarını aramak için Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer'den randevu istedi. İstenen randevu verilmeyince bakanlığa gideceğine dair tweet attı ertesi günde ekibiyle Milli Eğitim Bakanlığı'na gittiğinde yine kapıların asma kilitli zincirli olduğunu gördü. Kapı önünde sözlü sınavla elenen öğretmen adaylarının sorunlarını kamuoyuna anlattı.
Asgari demokratik kuralların uygulandığı ülkede bu sahneler asla yaşanmamalı. Bakanlar ve bürokrasi tüm siyasi parti genel başkanları ve tüm milletvekillerine randevu vermeleri gerekmektedir.
Ve fakat CHP Genel Başkanının bu siyaset yapma şekli toplum tarafından yeterince anlaşılmayabilir. İstediği kurumlara giremeyen, kapılardan çevrilen siyasetçi pozisyonuna düşme ihtimali yüksektir. Devletin ‘ceberut' uygulamaları karşısında mağduriyet yaşayan çevreler devlet karşısında çaresiz kalan siyasetçiyi kendi sorununu çözmekte aciz kalacak siyasetçi olarak görür. Kendi sorununu çözemeyen, bakanların ve bürokrasinin muhatap almadığı siyasetçinin kendi sorunlarını çözemeyeceğini düşünür.
Normal siyasi bürokratik iletişim görgü kurallarına göre istenen randevulara geri dönüş yapmayan veya olumsuz dönüş yapan bakan, bakanlık, bürokrasinin topluma deşifre edilmesi, kurumlara giremeyen, bakanların randevu vermediği genel başkan görüntüsü verilmemesi, toplumda daha geniş kabul görecektir.