06 Ocak 1984.
38 yıl önce bugün, Türk Parasını Koruma Kanunu'nda yapılan değişiklikle döviz taşımak, suç olmaktan çıkarıldı.
Cebimizde 38 yıldır döviz var.
Dövizden önce, cebimizde ne vardı?
İmparatorluğun başlangıcından, Fatih döneminin bitmesine yakın olan birinci dönem, nispeten istikrarlı bir dönemdir. Bu dönemin ayırt edici özelliği, gümüşe dayalı tek metal sisteminin hakim olması ve II. Mehmet döneminde devlete gelir sağlamak amacıyla gümüşün altı defa büyük tağşişe uğramasıdır.
Hatırlayalım, tağşiş; değerli madenlerin içerisine daha değersiz olanlarının katılarak, gerçek değerinin düşürülmesi işlemidir. Böylece üzerinde yazılı olan değer aynı kalsa da gerçek değeri düşmektedir.
İkinci dönem, ilk altın sikkenin bastırıldığı 1479 yılından 1586-87 büyük tağşiş kararının alındığı tarihe kadar geçen dönemi kapsamaktadır. Bu dönemin temel özellikleri olarak; güçlü altın paranın tedavülde olmasının yanı sıra, diğer ülkelerin paralarının da kullanımıyla çoklu metal sistemine geçilmesidir.
Üçüncü dönem, 1586-87 büyük tağşiş kararından yaklaşık olarak 17 yüzyılın sonlarına kadar geçerli olan bir dönemdir. Bu döneme damgasını vuran 1586-87 büyük tağşiş kararı olmuştur. Zira bu karar, devletin para sitemini; kısa vadeli sikke düzeltme politikalarına kurban etmiştir. Yabancı ülke paraları, yerli para yerine kullanılmaya başlanmış ‘pul' olarak addedilen bakır paralar piyasada bollaşmıştır.
Genç Türkiye Cumhuriyeti'nde 1930 yılına kadar Türk lirasının değeri, arz ve talep dalgalanmalarına bırakılmıştı. Lozan Antlaşması gereği beş yıl süreyle gümrük politikalarının uygulanamaması ve dolayısıyla devletin ithalat kısıtlamasına uğraması ve para kontrolü gibi araçlardan yoksun kalması bu durumda rol oynamıştı. Buna rağmen Türk lirası bu dönemde uluslararası kambiyo piyasalarında çok da değer kaybetmemişti. Fakat 1929 yılında yaşanan Dünya Ekonomik Bunalımı kambiyo kurlarında istikrarsızlık yarattı ve hükümeti önlemler almaya itti. 1930 yılında kurulan ve 1931 yılında faaliyetlerine başlayan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da bu dönemin bir ürünüydü.
24 Ocak 1980 kararlarıyla birlikte ülke ekonomisi dışa açılmaya başlamadan önceki dönemde Türkiye esas olarak kendi yağıyla kavrulan bir ekonomiydi ve oldukça içine kapalı bir yapıdaydı. Sanayileşme ve kalkınma yöntemi olarak ithal ikamesi modelini (ithal edeceğin ürünü içeride üret ve şirketlerini yabancı rekabetten koru) tercih etmişti. Bu görece dışa kapalı dönemde dışarıdan sağlanan kaynak da sınırlıydı ve gerektiği zaman da diğer devletlerden veya Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlardan borç alınıyordu. Turizmin henüz gelişmediği bu dönemde de ülkenin döviz kaynaklarının başında işçi dövizleri geliyordu.
Okunuyor olmak dileğiyle, saygılar.