3-4 günlük kar sürecinden sonra 29 ocak cumartesi günü dışarıda hava soğuk fakat güneşli idi. Evimin önündeki caddede ve Kuva-yı Milliye Meydanı'nda kurulan ‘'Cumartesi Pazarı'' oldukça kalabalıktı.
Hafta sonu tatili nedeniyle uzun süredir evlerinde kapalı kalan insanımız hem pazar alışverişi, hem gezinti, hem değişiklik anlayışıyla pazarı doldurmuştu. Bebek arabalarıyla genç anneler, okul öncesi yaşlarındaki çocuklarının elinden tutmuş babalar, ileri yaştaki emekli nine ve dedelerin hepsi de maskeli bir şekilde pazarda geziniyorlardı.
Uyarılarımıza ve belediyeye müracaatımıza rağmen, alışverişe gelen halka, dar bir yol bırakan pazarcılarda tezgahlarını kıyıya çekme konusunda hiçbir değişme yoktu.
İnsanların bu derece toplu olduğu bir yerde gelip geçenleri uzun süre gözledim. Yüzü gülen pek azdı. Kahkaha hiç duymadım. Satıcılar da alıcılar da sıkıntılıydı. Çünkü pazar oldukça pahalıydı. Evine döndüğü anlaşılan herkesin elinde birkaç küçük torbacıkta zorunlu gıda maddeleri vardı.
Pahalılık insan davranışlarını kısıtlıyor. Her harcama hesap-kitap edilerek yapılıyor. Gönlünden geçenleri alamamak insanda bir mutsuzluk, bir karamsarlık yapması doğaldır.
Ne yapmalı, nasıl yapmalı da bu yoksulluk ve yoksunluktan topluca kurtulalım. Geliri nasıl arttıralım ve kazancı nasıl paylaştıralım ki işçisi de köylüsü de, işvereni de, emeklisi de, memuru da kısaca her meslek gurubu ‘' oh be !....'' diyebilsin.
Zor bir soru değil mi?
Zoru başarırsak düzlüğe çıkabiliriz. En başta ülke adaletle yönetilmelidir. Bunu engelleyenleri siyaseten silmeliyiz. Üretmeden tüketmeye alıştırıldık. Her türlü üretmenin yollarını bulmalıyız. Planlı bir ekonomi dönemine dönüş sağlanmalıdır. Hangi bölgelerde, bölümlerde, havzalarda hangi tarım ürününü üretmeliyiz bu planlanmalıdır. Üretim fazlası için dış pazarlar bulmak hükümetlerin işidir. Dıştan alım zorunlu ürünlerde yapılmalıdır.
Sanayi yatırımları da planlı olmalıdır. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), AKP hükümetleri tarafından kapatıldı. Planlamasız devlet olur mu? Ailenin bile kendine özgü planlaması vardır. Dünyanın en elverişli ikliminde plansız ekonomi işte böyle üretemeyen bir konuma düşer.
***
Nereden nereye geldik. Cumartesi pazarındaki insan gözlemlerinden ve onların davranışlarından, ülke ekonomisinin planlanmasına kadar uzandık.
Elbette planlı ekonomiyi savunanlarla birlikte olmak gerekir. Plansızlık, keyfiliktir. Gelişi güzel yönetmektir. Rastlantılara bırakmaktır ülkenin geleceğini. Tek adam yönetimi plan istemez.
Hava güzel olunca, uzun süre evlerde kapalı kalan insanlar çoluk-çocuk sokaklara, pazarlara, parklara koşuyor. Önümüzdeki zamanlarda bahar ayları gelince kırlara, piknik alanlarına, orman ve dere kıyılarına, temiz havalı yeşilliklere koşacaklar. Alabildiği eti, ekmeği, yemeği ile dinlenme alanları arayacaklar.
Sözü dolandırmadan Büyükşehir veya ilçe belediyelerimizin hangisinin görev alanına giriyorsa Balıkesir'e ‘'Değirmen Boğazı'' benzeri bir piknik alanı daha kazandırılmalıdır. Değirmen Boğazı yapıldığında Balıkesir'in merkez nüfusu 60-70 bin civarında idi. Bugün 500 binlerde nüfus olmuşsa ikinci hatta üçüncü bir piknik alanına gereksinim duyulması düşünülmelidir. Belediyelerimiz programlarına bu önerimizi almalıdırlar.
Çamlık Tepesi de bu amaçla kullanılması uygundu. Ancak oraya da cami ve külliye anlayışında birtakım yapılar yapılmış. Önümüzdeki zamanlarda nasıl kullanılacağını göreceğiz, öğreneceğiz. Bu caminin cemaati kim olacak? Yakında yerleşim yok. Herhalde taşıma cemaat olacaktır.
Seçim sürecinde ‘'Çayderesi Islahı Projesi'' ne oldu? Unutuldu mu?
Bir toplumun nasıl ki okula, camiye, spor alanlarına, vb. ihtiyacı varsa, piknik alanına, tabiat parkına, doğal alanlara da ihtiyaç vardır. Akarsu kıyıları uygun alanlardır. Savaştepe yolu üzerindeki Çukurhüseyin Deresi çevresi düşünülmelidir. Adına ne derseniz deyin, halka hizmet verecek piknik alanına gerek olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Piknik alanı olursa orada mangal yakılır, içki içilir diye düşünenler olabilir. Suç işlemedikten sonra ne yer, ne içerse içer. O, kişinin kendi sorumluluğunda, size ne, siz nasıl karışabilirsiniz!
***
Başta hükümetler, yerel yönetimler ve ilgili kamu kuruluşları halkın yaşamını kolaylaştıracak, güzelleştirecek önlemleri almak zorundadır. En önemlisi halka hizmettir.
AKP hükümetleri döneminde milyoner sayısı artmış. Karşılığı olarak da halkın fakirliği de arttı. Bugün ‘'bir numaralı sorun nedir'' diye sorulsa yanıtı ‘' işsizlik, yokluk ve yoksulluk'' olur.
Bunun için birinci şart ülkeyi kötü yönetimden kurtulmaktır. İlk seçimde bunu başarmak gerekir. Halk bunu başarırsa yüzler güler. Adalet temeline dayalı bir toplum olursak, üretim de artar. Kısa zamanda daha zengin, daha mutlu insanları olan bir ülke haline geliriz.
Komşu ülkelerle sorunlar giderilir, yabancı uyruklular ülkelerine gönderilir, dünya ülkeleri ile daha dostça ilişkiler geliştirebiliriz. ‘'Yurtta barış, dünyada barış''a katkı verebiliriz.
Haydi herkes iş başına. Bu ülke bizim, bu insanlar bizim….
İyi ve mutlu yarınlar dileklerimle hoşça kalınız.