“Dünyanın en mutlu kişileri kimlerdir?” diye sorulsa yanıtım, “Sevdiği meslekte çalışanlar” olur.
Sevilerek gerçekleştirilen bir iş, verimi ve başarıyı da beraberinde getirir. Bir Tibet atasözü, “Tabak yıkıyorsan, tabak yıka!” der. Yani bir işi hakkını vererek
yerine getir ki, başarılı olabilesin.
Tabii ki, iş ile eğlencenin birlikte yürümesi de çok güzel! Eğer işinizi seviyorsanız, başarıyı da avuçlarınızda tutuyorsunuz demektir. Kişinin mesleğini, tatildeymiş
gibi gerçekleştirmesi kadar güzel ne olabilir?
Yaşamda en büyük amaç aslında mutluluğu yakalamak olmalıdır. Mutluluk için de an’ı yaşamak son derece önemli. Yaşamayı gelecek günlere, yarınlara
ertelemeden, an’ı yaşamak gerek. Çünkü yarının garantisi yok. Bir mezar taşında, “Dün sizin gibiydim, yarın benim gibi olacaksınız” yazıyor. Yani “yarın”
yok, “bugün”, hatta “bu an” var.
“Bu yaşam koşullarında, bu stresli ortamda mutluluğu yakalama olanağı var mı?” derseniz, stresi yöneterek değil, stresle uzlaşarak da mutluluğa uzanabileceğinizi söylerim.
Mutluluk istenirse ve aranırsa bulunur.
Eğer yaşama tek yönlü bakarsanız, mutluluğu yakalamanız sadece hayaldir.
Çünkü farklı bakış açıları kişiyi de, yaşamı da zenginleştirir, monotonluğu kırar, yaşama renk katar.
Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ü en iyi anlatan kitaplardan birini, bir yabancı yazmıştır: Lord Kinros. Kitabın sonunda, Atatürk’ün naaşının, trenle,
Anadolu’dan geçerek Ankara’ya götürülüşü anlatılırken, köylülerin geceleyin,
küçük ateşler yakarak trenin yolunu aydınlatışı dile getirilir. Atatürk’ün, başarılarıyla dolu yaşamının büyük finali, bu görkemli anlatımla herkesi bir kez
daha sarsar.
Yaşamımızın başlangıcından biz sorumlu değiliz ama finalinden kesinlikle sorumluyuz. Elbette ki herkese Atatürk gibi bir final nasip olmaz ama herkesin,
yaşarken, kendisi için mutlu bir final hazırlama şansı ve olanağı vardır.
Unutmayınız ki, doğduğunuzda siz ağlıyor, çevrenizdekiler ise gülüyordu.
Öldüğünüzde ise herkes ağlarken, siz neden gülüyor olmayasınız?
Ravel’in, “Bolero” isimli yapıtı insanı neden etkiler, hiç düşündünüz mü?
Finaliyle…
16 dakikalık yapıtta, aynı melodi, nefesli sazlarla tam 24 kez, monoton bir şekilde yinelenir. Yani aslında yapıt, “sıkıcı” olarak nitelendirilebileceği sırada
orkestra, tüm enstrümanlarıyla “muhteşem final”e girdiğinde kendinizden geçersiniz.
“Muhteşem final” herkese yakındır. Yeter ki isteyelim!