Çanakkale savaşında gökten ölüm yağıyordu, her taraf yaralı ve ölen askerlerimizle doluydu.
Silah ve cephane kadar ve hatta ondan da daha değerli bir şey vardı, "morfin".
O kadar azdı ki, ancak iyileşme umudu olan yaralı askerlere yapılabiliyordu. oysa iyileşme umudu olmayan askerlerimizin de o kadar ihtiyacı var ki, çok acı çekiyorlar!
Ameliyathanenin önünde bir masa, masanın başında BİR doktor, gelen yaralı askerleri muayene ediyor, kurtulma umudu olmayan askerlere morfin yapmıyor, yapamıyor!
Onların yüzüne bakmadan muayene ediyor, acıma duygusu olmasın diye.
Yine bir yaralı asker getirilir, ağır yaralı, çok acı çekiyor, ameliyat olsa da kurtulma umudu yok!
"Baba" diyor yaralı asker, baba...
Yaralı asker oğludur, ama kurtulma umudu olmadığı için ona da morfin yapmaz ve ;
"Bunu gölge bir yere götürün" der.
Daha sonra görevini başka bir arkadaşına devredip oğlunun yanına gider, oğlu ölmüştür...
(Çanakkale'nin bilinmeyen öykülerinden)
Ameliyat edilen askerlerden birinin köyü yakındadır, komutanı derki ona;
"Sen evine git, burada iyileşmen zor, evinde daha iyi bakılırsın.
Şartlar çok ağır ve zordur yaralı bir asker için.
Peki der asker, komutanına, gideyim de, ne zaman döneyim?
" yaran kabuk bağladığında dönersin" der komutan.
Hiç görmediği bir kardeşi vardır askerin, kardeşi bir abisi olduğunu biliyordur, görür görmez tanır onu, abi diye sarılır.
Konu komşu geçmiş olsuna gelir askere, çabuk iyileşsin diye, kimi tavuğun keser getirir, kimi, süt, yoğurt, yumurta.
... Ve bir gün asker annesine; "bak, yaram kabul bağladı, ben cepheye dönüyorum" der.
Herkesle vedalaşır, sarılır, kucaklaşır, sıra kardeşine gelir. Biliyordur kardeşinin gizlice üniformasının kopçalarıyla oynadığını zira o düğmeler şimdiye kadar gördüğü en güzel şeydir küçük çocuğun.
Abi, kopçalardan birini koparır ve kardeşine verir, bu senin olsun der.
O, çocuk, "Ha babam" sınıfının da yazarı olan, şair, yazar Rıfat Ilgaz'dır.
Bu anısını yıllar sonra Sunay Akın'a anlatacaktır.
O kopçayı yazı masasının çekmecesinde hep saklamıştır ancak bir polis baskını sırasında polisler o düğmeye de el koymuşlardır.
(Çanakkale'nin bilinmeyen öykülerinden)...
Kimbilir daha bilmediğimiz ne çok öykü var!
Bu ülke Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün eşsiz askeri dehası, öngörüsü, onun askerlerinin inanılmaz kahramanlıklarıyla, eşi benzeri görülmemiş bir direniş ve zaferle kurulmuştur, bu yüzden;
Jurnal gemi seyir defteridir, geminin rotası, hızı, gideceği limanlar, nöbet değişimleri zabitler tarafından jurnal'a yazılır.
Geçilen boğazlar, fenerler, örneğin; "Cebelitarık geçildi, İstanbul boğazı geçildi" gibi...
ÇANAKKALE Boğazı geçildiğinde, "Çanakkale geçildi" yazılmaz,
"şehitlik abidesi selamlandı" yazılır.
Yazılı bir kural değildir ama gelenek olmuştur.
Çünkü ;