CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi, Demokrasi ve Atılım Partisi'nden oluşan altılı ittifakın genel başkanları DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın ev sahipliğinde Ahlatlıbel, Bilkent toplantılarından sonra üçüncü kez bir araya gelecekler.
28 Şubat'ta kamuoyuna açıklanan 48 sayfalık bildiri çokça tartışıldı, olumlu olumsuz eleştiriler yapıldı. Siyasetin çok kutuplaştığı bir süreçte farklı ideolojideki partilerin bir araya gelebilmesi olumlanırken, metnin içeriğine yönelik haklı eleştiriler yükseldi.
Umulan odur ki ittifak bileşenleri kamuoyunun metnin içeriğinde eksik gördüğü konularla ilgili hassasiyete dikkat ederek kurucu lider Atatürk'ü yok saymazlar, laiklik ilkesine dikkat ederler, bütün anayasaları yok sayarak sadece 1921 Anayasa'sını esas almaktan vazgeçerler. Kamuoyunun bir başka beklentisi ise iktidarın karşısında seçenek, umut olabilmek için sadece var olan sorunların tespitiyle yetinilmemesi aynı zamanda inandırıcı çözüm önerileri getirmesi beklenmektedir. İttifakın nasıl bir Türkiye vizyonu hedeflediği, topluma nasıl yeni bir gelecek vaat ettiğini en yalın halde, kitlelerin altında ezildiği sorunlardan nasıl kurtarılacağı anlatmalı ve kitleleri ikna etmelidir.
Muhalefet topyekûn şöyle bir rahatlık içinde; iktidarın uzun dönem yorgunluğu var, yeni hikaye yazamıyor, yorgunluk var, uzun iktidar millette bıkkınlığa yol açıyor bunun yanında uyguladığı yanlış ekonomi politikalarıyla ülkeyi derin ekonomik krizlere soktu, bu krizden çıkış yolu bulabilmesi çok kolay değil… ekonomik krizin yol açtığı fiyat artışları kitleleri perişan ediyor, kitlelerin temel tüketim ihtiyaçlarını karşılayabilmek için oluşturduğu; yağ, şeker, ekmek, et kuyrukları kitleleri iktidardan uzaklaştırmaktadır. Bu sıkıntılardan bunalan kitleler artık iktidara destek vermez bize yönelir düşüncesi gerçekçi değildir.
İktidardan umudunu kesen çevrelerce sıkça dile getirilen ‘iktidar seçim kaybetmez, kaybetse de gitmez, iktidardan gitmemek için her yola başvurur' kaygısı devam ediyor. Muhalefet çevrelerinin hafife aldığı iktidarın iktidarda kalmak için elinde kullanabileceğiz sonsuz devlet erkidir. Nasıl ki bir önceki seçimde seçim devam ederken ani bir kararla ‘mühürsüz oyları' geçerli saydırmışsa, şimdi de muhalefetle uzlaşı aramadan seçim yasasında kendi çıkar hesaplarına dayalı değişiklik yapmak istemesi hafife alınmamalıdır.
SEÇİM KANUNUNDAKİ DEĞİŞİKLİKLER NEYİ HEDEFLEMEKTEDİR?
Cumhur İttifakının üzerinde bir yıldır çalıştıkları Seçim Kanunu değişiklik teklifi muhalefetin itirazlarına rağmen komisyondan geçti. Muhalefet çevreleri iktidarın bu çabasını ‘seçim kaybetme korku ve çaresizliği' olarak görüyor. Asıl olan iktidar ve muhalefetin ortak bir uzlaşmayla ülkenin ihtiyacı olan seçim yasası yapmasıdır ama ne yazık ki bu bizde böyle olmuyor, iktidar gücünü eline geçiren konumunu muhafaza etmek için kendine göre seçim yasası yapıyor; bugüne kadar olduğu gibi.
Çokça yazılıp konuşulan düzenlemeye göre;
-Öncelikle yüzde 10 olan seçim barajı yüzde 7'ye düşürülmektedir. Bunun da MHP'nin ihtiyacından kaynaklandığı düşünülmektedir. Oysa cumhurbaşkanlığı seçiminde baraj uygulaması yoktur, baraj sadece partiler için geçerlidir.
-Bir önceki seçimlerde ittifakta da uygulanan D'hont sisteminden vazgeçilerek, yeni kurulan veya düşük oy alan partilerin ittifak yoluyla elde edeceği avantajı kaybetmesi, düşük oy alan partilerin D'hont sistemine göre Meclis'e daha az milletvekili çıkarması, ittifak içindeki etki gücünü kaybetmesi hedeflenmektedir.
-İktidar en önemli hedefi ise seçim kurullarının yapısına yönelik değişiklik talebidir. İktidar şunu bilmektedir ‘oyu atan değil, sayan' önemli olduğu için İl, ilçe Seçim Kurulu Hakimleri şimdiye kadar ‘en kıdemli hakim' olarak Seçim Kurulu Başkanı olurken, yeni düzenlemeyle ‘birinci sınıfa ayrılan Hakimler' arasından kurayla belirlenmesini istemektedir. Mevcutta en kıdemli hakimin görev kabul etmeme durumu söz konusu değilken, yeni düzenlemeye göre isteyen hakim kuraya girmeyebilecek. FETÖ davaları nedeniyle boşalan hakimlerin yerine çok sayıda AKP-MHP il, ilçe başkanı avukatlar hakimliğe alındığı, bunların avukatlıkta geçen süreleri meslekten sayıldığı için hiçbir seçim tecrübesi olmayan yeni partili hakimler birinci sınıf hakim olarak seçim yöneteceklerdir.
-Cumhur İttifakı cumhurbaşkanlığı kaybetme ihtimaline karşı Meclis çoğunluğuna sahip olmayı hedeflediği varsayılmaktadır.
Buradan anlaşılıyor ki sınırsız devlet erkini elinde bulunduran iktidarın seçimlere yönelik bu hamlesinin devamı gelecektir.
O nedenle millet ittifakı üçüncü bir araya gelişinde sadece ‘geçiş sürecinin ilkelerinin öncelikli görüşülmesi' değil temel sorunlara yönelik çözüm politikaları üretmek, iktidarın bu hamlelerine karşı çözümler ve yeni stratejiler geliştirmelidir
Sonuç olarak büyük partilere yarayacak sistemin avantajından yararlanmak isteyen iktidar umduğunu bulamayabilir ama millet ittifakının bu daha başlangıç olan iktidar kurnazlıklarına hazır olmalıdır!