Geçtiğimiz günlerde Grigory Petrov'un, “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” isimli kitabını bir kez daha okudum.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün, çok değerli bilgiler ve değerlendirmeler içermesi dolayısıyla tüm kamu çalışanlarının okumasını önererek, okulların müfredat programına da koydurduğu ve Türk memurlarının kitabı incelemesini sağladığı biliniyor.
Kitapta, Finliler'in “bataklık arazi” denilen “Suomi” ismini verdikleri Finlandiya'nın nasıl uygar bir ülke durumuna geldikleri, bu uğurda yapılan büyük mücadele dile getiriliyor.
Fin ulusunun yaşamında başlıca iki olayı kayda değer olduğu biliniyor. Bunlardan birincisi, Rus ihtilaline kadar Finliler'in bağımsız bir yaşamlarının olmayışı, ikincisi ise bu ulusun başlı başına ve büyük bir güç sayılacak, kendilerine önderlik edecek büyük kültür ve uygarlık, halkın bizzat kendi çabasının ürünüdür.
Finliler'in yükseliş önderi ise Snelman…
Bir yabancı atasözü, “Yeni toplumlar, kendileriyle birlikte yeni şarkılar üretirler” diyor.
İşte kitap, kuzeyin küçük ve sakin ulusu Finliler'in, Snelman önderliğinde büyük yükselişini dile getiriyor. Tabii ki, toplumların tarihlerinden ders çıkarıcı olaylar anlatılarak…
Bunlardan bazılarını, sizlerle paylaşmak istiyorum.
DEĞİŞİM VE YENİLEŞME
“Zaman geçtikçe nesiller sürekli değişiyor, yenileşiyor. Her nesil, kendisiyle birlikte yeni kavramlar, söylemler, yeni ihtiyaçlar ve talepler geliştiriliyor. Yeni nesillere artık eskimiş, zaman aşımına uğramış yönetim birimleri ve yasalar zorla uygulanamaz. Yeni nesiller için daha akılcı, daha adil, daha sağlam temellere dayanan yönetim anlayışlarının, yasa ve kuralların uygulanması zorunludur.
Akıl ve sağduyu sahibi devlet adamlarına sahip ülkelerde artık bu iş, böyle yapılmamaktadır. Bu ülkelerde, krizlere, kaoslara, toplumsal sarsıntı ve çalkantılara yol açmadan, daha bilgece, daha adilce yöntemlere başvurulmaktadır. Birçok ülkede ise devlet adamları, halk yönetiminin ve toplum eğitiminin aşama aşama düzenlenmesi gerekliliğini kavrayamıyorlar ve anlamak istemiyorlar. Devlet yapısının duvarları harap oluyor, yer yer çatlaklar baş gösteriyor ama gittikçe derinleşen dıştan sağlam ve güçlü görünen devlet kurumlarının çatlamasına, hatta yıkılmasına asla şaşırılmamalıdır.
Eski İran yıkıldı, eski Osmanlı Devleti, eski Avusturya İmparatorluğu yıkıldı, koca Rusya devrildi, Bismark'ların ve Wilhem'lerin Almanya'sı da yıkıldı gitti.
Devletlerin güç ve zaafı, ulusların ilerleme ve yozlaşması, yalnızca devlet adamlarının ehil oluşlarından ve yönetim yeteneklerinden veya beceriksizliklerinden kaynaklanmaz. Yöneticiler iyi veya kötü olsunlar, kahraman veya zalim olsunlar, onlar kendi uluslarının birer yansımasıdırlar. Onlar, halk kitlesinin içinden doğmuştur. Bir ulus nasılsa, devlet adamları da onlar gibidir. İşte bu nedenledir ki, eskiden beri ‘Her ulus, layık olduğu yönetime ve devlet adamlarına sahip olur' denilmektedir.”
BÜYÜK ADAMLAR BİR MERCEK GİBİDİR
“Ulusların büyük adamları bir mercek gibidir. O, kendi kişiliğinde ulusun gücünü ve özelliklerini toplar, bununla milyonlarca insanın ruhunu tutuşturur. Ancak güneş ışığından yoksun, bulutlu havalarda hiçbir mercek, bir kar taneciğini eritmeye, bir su damlacığını bile ısıtmaya güç yetiremez.
İsviçre peyniri, yalnızca dağlarda otlayan ineklerin sütünden yapılır. Çeşitli dönemlerde ve çeşitli uluslarda yetişen büyük adamlar da böyledir. Onlar, çiçek açmaya başlayan bir milletin latif rayihasıdırlar.
Napoleon, eski barışsever Çin'de değil, Fransa'da yetişmiştir. Rusya ise direnişsizliğin havarisi olan Tolstoy'u yetiştirmiştir. Bunun tersi görülmemiştir.
Her ulus, iktidar mekanizmasının başına ya kudretli ya da önemsiz kişileri geçirir. Bunlardan birinin işbaşına gelmesi, ulusun ahlaki düzeyi ve yaşantısına bağlıdır.”
SABIR VE TAHAMMÜL İBADETİ
“Her çağda ve her bölgede halk kitleleri, sabır ve tahammül göstermek zorunda bırakılmıştır. Zorluklara ve yokluklara katlanmak, halkın zorunlu bir görevi gibi kabul edilmiştir. Her vesileyle halka saldırır ve hor görürler. Bunlar, milletin sabırlı ve tahammüllü oluşundan söz ederek, milletin bu mecburiyetini bir din konumuna yükseltirler. Zaten İsa'nın dinini de sabır ve tahammül dinine dönüştürmemişler midir?”
X X X
Grigory Petrov'un, “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” isimli kitabını mutlaka okuyun.
Dönemin Finlandiya'sı ile günümüz Türkiye'si arasında çok sayıda benzerlikler bulacaksınız.