Tanzimat'a kadarki Türk – Osmanlı kültürünün durumu genel çizgileriyle şöyle özetlenebilir: (Ülken, 40):
1 . 13 -19.yüzyıllar arasında Osmanlı denilebilecek Türk kültürü , mimarlık, şiir, edebiyat gibi alanlarda gelişme göstermesine karşın 16.yüzyıldan beri ilim ve felsefede Batı kültürünün gelişmelerini takip edememiş, geri kalmıştır. 8 -11.yüzyıllardaki İslam medeniyetinin müsbet ilim düzeyini koruyamamıştır. Batının İlkçağ ve Ortaçağ ilim seviyesi ile ölçülemeyecek yeni keşiflerinden uzak kalmıştır. Eski İslam eserlerine ancak haşiye, ve şerhler yazmak bazılarını da yarım olarak Türkçe'ye çevirmekle yetinilmiştir.
3.Buna karşılık devlet teşkilatı ve hukuk anlayışı imparatorluk sosyal yapısının gerektirdiği gelişmeleri kazanmıştır. Kendi tipinde yetkin şekillere ulaşmıştır. Dört temelli hukuk doktrininden en çok Hanefi hukukuna dayanmış, onun verdiği yumuşaklık ve evrim imkanlarını geliştirmiştir. Zamanın ihtiyaçlarına göre verilen fetvalarla bu hukuki düzen, vakıflar ve toprak rejiminde görüldüğü gibi, kendine özel bir şekil almıştır.
4.İslam uygarlığı içinde yarattığı mimarlık , resim ( minyatür) , süsleme gibi plastik sanatlar, şiirin çeşitli dalları ve müzik alanında Türk kültürü , kendi tipinde yetkin ve olgun eserler vermiştir. Osmanlı mimarlığının olgun çağı Mimar Sinan (1490 – 1588) ile başlamıştı. İmpartorluğun her köşesini dolduran yüzlerce eseriyle Mimar Sinan , sanat tarihinde olduğu gibi , ilim olarak mimarlık tarihinde de zirveye ulaşmıştı. Sinan'dan sonra bu sanatın önemli eserleri Mimar Mehmet'in yaptığı Sultan Ahmet Camii , Mimar Davut ve Mimar Dalgıç Ahmet'in beraber yaptığı Yenicamidir.
Türk sanatının bir önemli dalı da , bir resim ekolü halini alan yazı sanatıdır. Arap yazısının en güzel örnekleri Osmanlı devrinde gelişmiş ya da o dönemde icadedilmiştir. Osmanlı dönemi nakkaşlık ve minyatüre de büyük emek vermiştir. Minyatürcüler arasında Nigari (1572), Fatih Dede (1699) ve Levni (1732) önemli yer tutmaktadır.
İmparatorluk sosyal tabakaları, biribirinden giyim kuşam, görünüş ve adet bakımından ayrılmıştır Aristokratik saray zevkte, kılıkta, düşüncede ve hatta dilde toplumun katmalara ayrılmasına neden olmuştur. Edebiyat da Saray Edebiyatı , Tekke Edebiyatı ve Halk Edebiyatı ile ayrılmıştır.
Fatih ve Sadrazam Mahmut Paşa bilginlere ve şairleri maaş bağlamıştı. Böylece Ulemay -ı Rüsum denen bir fikir adamı ve edip zümresi yetişti. Bu yöntem edebiyat ve düşüncenin hürlüğünü ve yaratıcılığını kaybettirdi . Bu düşünce ve sanat adamları dili de değiştirdiler .Bu devirde Türk şiirinin iki zirvesi, Fuzuli ve Baki yetişti. (Ülken,42).Divan Edebiyatı doğdu. Divan şiirinin bir özelliği de İslam fikir dünyasıyla olan bağlarını saklaması idi. Bu bazan söz sanatı (sanayi -i lafziyye) içinde sembol halini alıyor , bazen de şiirin özetini oluşturuyordu. Kelam, felsefe ve mantık kavramları yer yer şiirin içinde , semboller arasına giriyor , tasavuf ve ‘'Vahdet -i vücud'' geniş ölçüde şiirin etkin sesi oluyordu. Ruh- i Bağdadi, Fuzuli ve Galip'de bu etkin ses giderek artıyordu. Divan edebiyatına paralel olarak yüksek Tekke Edebiyatı kuruldu. Mevlana öne çıktı. Lirik manzum hikayeler tasavvuf sembollerine dönüştü. Bu devirde tasavvufla halk edebiyatı biribirine yaklaştı. Fuzuli'nin Leyla ile Mecnun'u bu yöntemin en başarılı eseri olarak gösterilir. Kerem ile Aslı, Aşık Garip , Tahir ile Zühre diğer örneklerdir.