Türk toplumu olarak genellikle eleştiriye hiç açık değiliz. Söze gelince klişemiz hazır:
“Eleştiriye çok açığım.”
Masal! Bunu söyleyen kişi, aslında “Ben eleştiriye karşı değilim, eleştirenlere kızıyorum” demektedir. Yani insanlar, sizden eleştiri beklediklerini söyleseler de
aslında duymak istedikleri sadece övgüdür.
Hele hele politikanın içinde bulunan kişilerin, yanlışlarının, hatalarının dile getirilmesine hiç tahammülleri yok.
Ancak bir kez daha yineleyeyim ki, gazetecilik meslek ilkelerinin başında da eleştiri geliyor. Bu görevi en iyi şekilde yerine getirmek zorundayız.
1972 yılından beri gazetecilik mesleğinin içindeyim. Bu süre içinde eleştiri hakkımı hep sonuna dek ama düzeyli bir şekilde kullandım. Kimseye “tutmazsa
izi kalır” yanlış anlayışı içinde çamur atmadım. Dedikodu yapmadım. Yargıdan en küçük bir ceza bile almamam gururum ve onurum. Demek ki, doğru bir çizgi
üzerinde yürüyorum.
Eleştiriye kapalı olanların başlarında, istisnaları bulunmasına karşın politikanın içinde bulunanların geldiğini belirttim.
Konuyu biraz açayım. Önce takdirle karşıladığım bir olayı dile getireyim. CHP Bandırma İlçe Başkanı Dr. Selim Panç’ı, CHP Balıkesir il kongresi
öncesindeki davranışları nedeniyle eleştirmiştim. Yazımı okuduktan sonra bana dönüş yaparak, “Teşekkür ederim. Eleştirilerinden yararlanacağım” dedi. Bu
davranışına ben de teşekkür ediyorum. Napolyon, şöyle diyor:
“Yapıcı bir eleştiri, akıllı insanları güçlendirir, ahmakları öfkelendirir.”
Gelelim, bir de olumsuz örneğe.
Yıllardır tanıştığımız, Balıkesir milletvekilliği, Bandırma Belediye Başkanlığı yapmış eski bir politikacıdan söz edeyim. Yıllardır haberlerini yaptığım,
gerektiğinde olumlu davranışlarını övdüğüm bu politikacı, son dönemlerde kendisine yine düzeyli bir şekilde yönelttiğim eleştirilere kızarak bana küstü.
Yan yana geçerken bile kafasını çeviriyor. Aslında pek umurumda da değil.
Çünkü kişi, kendisine yakışanı yapar.
Her zaman söylüyorum. Görevimi asla gazetecilik meslek ilkeleri ve ahlakından ayrılmadan yerine getirmeye çalışıyorum. İşimi yaparken de kimseye bir
düşmanlığım yok. Bu arada, zaman geliyor, sevdiğim, sürekli görüştüğüm kişileri de eleştirmek zorunda kalıyorum. Eğer eleştirdiğim kişiler, özellikle politikacılar
alınıp güceniyorlarsa, küsüyorlarsa benim dostum değildirler. Her şeyden önce de demokrasiyi içlerine sindirememişlerdir. Çünkü politikacı, sözde değil, özde
eleştiriye açık olmalıdır.
“Basit bir kişi, en küçük bir eleştiriye çıldırır. Akıllı adam ise kendisini eleştiren, kendisiyle tartışanların düşüncelerinden yararlanmaya çalışır” diyor, Elbert
Hubberd.
Bu arada bir de özeleştiri yapalım. Düzeyli eleştiriye açık olması gerekenler arasında biz gazeteciler de geliyoruz. Elbette ki, “zamana karşı yarış” mesleği
içinde istemeden yaptığımız hatalar da oluyor. Bu hatalara düştüğümüzde de öncelikle hatamızı kabul ederek düzeltmeli, hatta hiç komplekse kapılmadan
özür dilemeyi bilmeliyiz. Meslek yaşamımda zaman zaman bunu açık yüreklilikle yaptım. Bundan sonra da yapacağım, elbette ki.
Son sözü, Sadi-i Şirazi’ye bırakalım:
“Olgun bir adamı dost edinmek isterseniz eleştirin; basit bir adamı dost edinmek isterseniz, methedin.”