Ülkemizde elde edilen gelirler adaletli dağıtılmıyor. Adaletli dağıtılabilse, en başta açlık, yoksulluk, çaresizlik yok olur. İnsanlar daha mutlu, daha huzurlu yaşarlar. Böylece birlik, beraberlik, kardeşlik gelişir. Gelirlerin adaletli dağılımını sağlamak için alt gelir guruplarına köylülere, işçilere, memurlara ve emeklilere daha çok pay verilmesinin yol ve yöntemleri bulunmalıdır.
Gelirin adaletli dağılması demek, herkes eşit gelir sahibi olacak anlamında olamaz. Fabrika sahibi ile işçisi elbette ki aynı gelirin sahibi olmaz. Herkesin insanca yaşayabileceği, açlık korkusu yaşamadığı, çalışması ve becerisi arttıkça daha iyi ücrete ulaşabileceği bir güven duygusu olmalıdır.
Bugün çarşı esnafı satışlarının en düşük seviyeye indiğini söylüyor, ‘'siftah yapamadık'' diyorsa bu toplum kesimlerine daha çok pay verilmesi için en başta esnafların destek olmaları gerekir. Köylü, işçi, memur, emekli eline geçen fazlaca parayı ne yapar? İhtiyaçları için harcayacaktır. İşte o zaman da çarşı – pazarda ticaret canlanacaktır.
Dar boğaza giren akıllı esnaf son zamanlarda bu yönde görüş belirtmeye başladı. Yukarıda saydığım dar gelir gurupları iyice sıkıntılı bir yaşam sürüyor. Artık homurdanmalar arttı. Sesli tepkilere dönmeye başladı. Yarın sokaklar da coşacaktır. Ayrıca önümüzdeki ilk seçimde bu tepkisini gösterecektir.
Seçmen oy ile tepkisini göstermede yetersiz kalırsa, daha çok çile çekecektir.
***
1970'li yıllarda rahmetli Ecevit CHP Genel Başkanı olunca, yepyeni söylemlerle;
‘' Bu düzen değişmelidir.''
‘' İnsanca bir düzen kurmak için halktan yetki istiyoruz.''
‘' Toprak işleyeniz, su kullananın.''
‘' Ne ezen ne ezilen, insanca hakça düzen.''
Özlü sözleriyle CHP'yi, yüzde 41,5 oyla Türkiye'nin en büyük partisi yaptı. Halk hem lidere güven duydu, hem de böyle bir istek vardı. Tam iktidar olamadı ama kurduğu hükümet gelirin, alt gelir guruplarına daha fazla verilmesi sağlanmıştı.
Taban fiyatı verilen ürünlerde çiftçiler memnun olmuştu. Köylü üreticiler buğday, tütün, mısır, fındık, pancar gibi ürünlerde kazançları daha iyi olmuştu.
İşçiler, memurlar ve emekliler daha iyi ücret almanın mutluluğunu yaşıyorlardı. Örgütlenme konusunda daha korumacı bir hükümet iş başındaydı.
Fakat Ecevit Hükümeti zaten tek başına iktidar olacak sayıya ulaşamamıştı. Bir taraftan Amerikan ambargoları, diğer taraftan yurt içi muhalefet hükümetin ömrünü kısalttı. Siyasi cinayetler, peşinden 1980 faşist askeri darbe ve daha sonra kurulan hükümetler halkın bu saydığımız kesimlerin yoksullaşmasını gittikçe arttırdı.
Yirmi yıldır tek başına iktidar olan AKP döneminde milyoner sayısı gittikçe artıyor. Milyoner sayısının artması o ülkenin kalkınmışlığının göstergesi değil, aksine o ülkede sömürünün arttığını gösterir.Mahallede adamın birinin yirmi tane dairesi varsa, bu demektir ki on dokuz kişi kiracıdır. Milyoner sayısı arttıkça yoksulluk da artar.
Biz; ‘' Ne ezen ne ezilen, hakça bir düzen ‘' olsun istiyoruz. Elbette girişimci iş adamlarımız da olacak, ticaret yapan da olacak, ihracat ve ithalat yapan da olacak, serbest meslek insanı da olacaktır. Hükümetlerden umulan ve beklenen dar gelir guruplarının gelirini artırıcı önlemleri almaktır. Refahı tabana yaymaktır. O zaman ‘'beka'' sorunu yaşanmaz. İşte o zaman vatanın birlik ve bütünlüğü sağlanabilir.
***
AKP'nin iktidar yıllarına baktığımızda hep zenginin daha zengin olması çabası var. Hiç işçi, köylü, memur, emekli onların derdi değil. Onun için milyoner sayısı artıyor. Buna karşılık fakirlik ve yoksulluk da artıyor.
Ama bu siyasal bir tercihtir. Sağ partiler zengini korur, kollar. Sol ve sosyal demokrat partiler ise emekten, emekçiden yanadır. Bu tercihin farkına halkımız yavaş da olsa varıyor. Her beş yılda bir yapılan seçimlerde oylarını da bu anlayışla kullandığı zaman yoksulluktan kurtulacaktır.
Yokluk ve yoksunluğu yok edecek bir iktidar oluşumu bizlerin elindedir. Tuzaklara düşmeden, aklımızı kullanarak, bilime sarılarak mücadele etmeliyiz.
‘' Ne ezen ne ezilen, hakça bir düzen ‘' isteyenler toparlanın…..