İnsanlığın Yaşayışı elbette bilgi yoluyla kolaylaşmıştır. Bunda şüphe yok. Günümüzde, bilginin kolaylaştırıcı vasfının olması ve işlerlik kazanması, kazandırılması işi de hiç şüphesiz, YÖK'e bağlı üniversitelerde gerçekleşecek, gerçekleştirilecektir. Bu da bilgi üretmek ve üretilen bilgiyi kültüre tahvil etmekle mümkündür. Bunun için de üniversitelerin özgün bir karaktere büründürülmesi gerekir.
Bilgi üretmek ve faydasını sağlayıcı çalışmak için bütün engellerin yok edilmesi lâzımdır. Tabiidir ki bu işte de usul ve erkâna uyulması meselesi önemlidir.
Toplumsal zedelenmelere ve aşınmalara meydan verici hâl ve hareketlere zemin hazırlamak yanlışlığından kaçınılmalıdır. Bilgi üretmesine medar olmak için önü açılmış üniversitelerin, bu açıklığı fırsat sayıp maksatlarının hilâfına hareket etmelerinin önüne adliyeden önce bağlı olduğu üst kurumun mani olması gerekir ki maksada aykırı işler yapılmamış olsun. Bu cümleden olarak tarihî bir şahsiyet, zamanının bir numarası, Birunî(973-1051)'nin asırlar öncesinden dile getirdiği görüşlerini belirtmek isterim.10 asır önce, böyle düşünülmüş olması karşısında şapka çıkarıp düşünmemek elde değil.
“Çünkü ilim güzeldir, lezzeti de kalıcıdır. Araştırma boyunca, bu lezzet sürer gider. Çalışma bitince lezzet de son bulur. İlim adamı, kendinden önce gelen âlimleri hor görmemeli, tevazû ile eserlerine yaklaşıp istifade etmelidir. Böylece en doğru ve en sağlam bilgilere ulaşacak, kusurlu, hatalı bilgilerden uzak durmuş olacaktır.
Birunî, ilmin ilerlemesi ve gelişmesi için şunlar lüzumludur, diyor:
Birunî, bazı önemli bilimsel çalışmaları, astronomi ve matematik, ilk astronomi gözlemlerini 990'da yapmıştır. Bu, daha 17 yaşındayken astronomide verimli bir düzeye ulaştığını göstermektedir.”
BU tespitlerin takriben 940 yıl önce belirlenmesi karşısında, ”özek üniversite” terkibinin anlamı çok daha açık anlaşılacaktır.
Tarihimizi, “Orta Çağı” kapayan bir milletin torunları olmamıza rağmen, karanlık göstermeye, beceriksiz göstermeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Aksi halde Büyük Türk milletinin hakkını yemiş oluruz. Sultan 2. Abdülhamit Han'a işbirliği halinde “kızıl sultan “ diyenlerin başını çeken Fransa'nın
Louis Pasteur ‘üne(27 Aralık 1822, Dole, Fransa - 28 Eylül 1895 ) Bilimsel çalışmalarının gelişmesini sağlaması için 800 altın destek verdiği bilinmez. Aksine, mikrobu keşfeden ilk bilgin İbn-i Sina (980-1037) olmasına rağmen keşif payının Pastör'e verilmesini, İbn-i Sina'nın torunlarının bilmeyişi yüzlerini yere katarak yürümelerine sebep olmaktadır. Bundan kimsenin haberi yok mu? Tarihî Harran Üniversitesine intisap ettikten sonra, Harun Reşit tarafından Ser müderris(Rektör) tayin edilen, Cabir Bin Hayyan'ın “Eski Yunan Bilginlerinin iddia ettikleri gibi - el cüz-i lâ yetecezza-atom, parçalanamaz değildir. Parçalandığında, Bağdat'ı altüst edecek bir enerji doğar, diyen; genetik bilimini kâşifi, yanmayan kâğıdı üreten, Kimyayı, simyadan ayırarak bilim haline koyan Modern manada ilk kimya laboratuvarını kuran, su geçirmez kumaşları vernikleyen, Cam üretiminde (Mn3O4) kullanan, Paslanmayı önleyen, altın yaldızla süsleme, elementleri tespit eden Cabir Bin Hayyan'ı(721-815) bırakalım vatandaşlarımızı okur-yazar kısmını, kimya öğretmenlerinin kaçta kaçı yeterince tanımaktadır.
Nota tespitinin mucidi sayılan, icadıyla beraber yaptığı müzik enstrümanlarını en iyi derecede kullandığı gibi aynı sazla dinleyiciyi hem ağlatacak hem güldürecek kadar usta, Farabi'den(870-951)yine kaç musikişinasın haberi var?
Bilmeyenlerin mi, öğretmeyen, öğrenmeye fırsat vermeyenler mi sorumlu. Geçmişimizi öğretmezsek geleceği nasıl kurarız.
Bilimsel çalışmaları yapacak nesle önce bilimsellik sevdirilmeli, Bilim insanlarının muteber işlerin erbabı oldukları bildirilmeli ki ilim aşkı meydana gelsin. Prensiplerini, Birunî, açıklamış; fazla söze ne hacet.