ANASAYFA GÜNDEMSİYASETMANŞET HABEREKONOMİSPORRÖPORTAJLAR YAZARLAR KURULUŞ KÜNYE İLETİŞİM

12.07.2022

TÜRKİYE CUMHURİYETİ VE ATATÜRK RÖNESANSI

REFORMLAR ÖNCESİ OLAYLAR

Türk ordusu, Büyük Zafer'den sonra  9 Eylül 1922'de İzmir'e girmişti. Trakya , boğazlar ve  İstanbul hala işgal altında idi. Ordu, İzmir'den sonra Trakya'ya yürüyecek miydi ? Herkes merak ediyordu. O zamanki  Garp Cephesi Komutanı İsmet İnönü hatıralarında  ‘Müttefik devletleri bizimle bir an evvel temasa geçmeye, onları mütareke ve barış koşulları aramaya sevk etmek,  şimdi en öncelikli hedefimizdi'' (Selek,292) diyor. Bulunan en etkin önlem Ordu ile Boğazlar üzerine yürümekti. Bu çok tehlikeli bir seçenekti. Fakat İstanbul ve Çanakkale Boğazlarına ordu ile gidildiğinde işgalciler ile çatışmalar, İtilaf Devletleriyle yeniden bir harbi başlatabilirdi. O zaman askeri harekata devam edilecek fakat kesinlikle silahlı bir çatışmaya gidilmeyecekti. Böylece mütareke ve barış kapıları zorlanacaktı. Trakya ve İstanbul İşgal altında idi. Yunanlıların Trakya'da yeniden bir ordu toplamasını önlemek zorunluluğu da vardı. Trakya Yunan işgali altında idi. Trakya'nın Yunanlılardan ve İngilizlerden kurtarılması lazımdı. 1920'dan beri İstanbul ve Boğazlarda, 31.000'ii İngiliz olmak üzere 65.000 kişilik askeri kuvvet , 250 top ve hava ve deniz filoları bulunuyordu. 13 Eylül'de Başkomutan Mustafa Kemal,1.ve 2. Orduların İstanbul ve Çanakkale üzerine yürümesi emrini verdi. Garp Cephesi Komutanı İnönü  bu ordulara ayni emri tekrar etti. 2.Ordu Çanakkale'ye doğru yürüyüşe geçti. Eylül sonuna doğru Çanakkale'de olacaktı. 1.Ordu İzmit çevresinde toplanacak ve yeni bir emri bekleyecekti. İstanbul üzerine baskı Çanakkale'den sonra başlayacaktı. Ordular çatışmayacaktı. En kritik nokta buydu. İki hedefe de kuvvetle gidilecek  fakat silah atılmayacaktı. İki ordu da İngiliz keşif kollarıyla temas etti. Hatta bazı yerlerde İngiliz kıtalarına 20-30 metre kadar yaklaşıldı.Türk askeri silah atmak için değil silah taşımak için olan durumunu koruyordu. İngiliz askerlerine de benzer emir verildiği sonradan anlaşıldı. İngiliz tel örgülerine kadar sokulan Türk askerleriyle İngiliz askerleri arasında konuşmalar, şakalaşmalar başlamıştı.

Türk orduları harekete geçmeden önce İngiliz işgal komutanı General  Harrington, Türklerin muhtemel harekatına karşı işgal kuvvetleri arasında bir ortak savunma kurma girişiminde bulunmuşdu. Fransız kamu oyu , zaferden sonra, Türklerin lehine dönüşmüştü. Fransız generali Pelle 18 Eylül'de İzmir'e geldi. Arabulucuk yapıyordu. Atatürk'le temasa geçti. Kıtalar o sırada yürüyüş halinde idi. Atatürk'ün Pele'ye verdiği yanıt: ‘'Mütareke, askeri harekatın durdurulmasıdır. Mütareke yapılması Trakya'nın tahliyesine bağlıdır. Halbuki düşman ordusu karşımızdan çekilmiş fakat Trakya'da toplanmaktadır. Zaman bırakırsak toplanırlar, tekrar bir takım savunma tertiplerine girmek için ordu olarak kendini gösterecek bir vaziyet alabilirler. Bunu önlemek lazımdır; galip gelen kumandanın takip vazifesi ile düşmanın bu  hareketlerinin bertaraf edilmesi lazımdır.'' Atatürk açık ve sert bir şekilde bunu tartışmış ve General Pele'yi ikna etmişti. Pele bunu uygun karşılıyor , üzerinde çalışacağını söylüyordu.

İngiliz hükümetinin Türklerin ilerlemesi karşısında Fransızlar ve İtalyanlarla daha önce temasa geçmiş olduğu ,onların katılmaması halinde bile Türklerle muharebeye girmeyi düşündüğü sonradan anlaşılmıştı. İtalyanlar ve Fransızlar yeni bir savaş istemiyordu. İngiliz dominyonları da böyle bir girişimi haksız buluyordu. İngiliz Başbakanı Lloyd George yeni bir harbe taraftardı ve bunda ısrarlı idi. Pele'nin girişiminden bir sonuç çıkmayınca, 2.Ordu Suvari Birlikleri harekete geçirildi. Çanakkale önlerine vardılar. Fransız diplomatı Franklin Boullon'un İzmir'e geleceği bildirildi. 23 Eylül 1922'de barış konferansı toplanıncaya kadar mütareke yapılmasını öneren, bunun için gerekli daveti içeren  bir telgraf geldi. İnönü sonucu şöyle anlatıyor : ‘'Biz Mudanya Mütarekesine giderken , Çanakkale'ye İstanbul Boğazlarına sürdüğümüz kıtaları  bir olay çıkarmaksızın İngilizler ile göğüs  göğüse temasa gelmelerini tehlikesiz olarak sağlamış  durumdaydık. Şimdiye kadar takip ettiğimiz politika , bir defa daha isabet görmüş oluyordu. Bu suretle müttefikleri harbi uzatacak bir tutum peşinden, yani İzmir'in etrafında bir mütareke imkanından ayırarak, Boğazlar etrafında bir mütarekeyi çaresiz düşünmek vaziyetine getirmiş olduk. Bu neticeyi alıncaya kadar bir çok tehlikeli yollardan geçildi ve gerek askerî gerek siyasi bakımdan , bütün bu tehlikeli yolları aşmayı Türkiye Büyük Millet Meclisi başkumandanlığı ve orduları başardı'' (Selek,299)

Mudanya konferansı oldukça soğuk bir hava içinde başlamıştı. Müttefik generallerin Türklerle böyle bir masa başı toplantısını yapmalarını yadırgadıkları belliydi. Karşılarına , Türk orduları mümessili olarak çıkana adam da , ilk bakışta onların gözlerini doldurmamıştı. 10 Ekim 1922 tarihli, General Harrington  Lord Curzon'a verilmek üzere yazdığı mektubunda şöyle demektedir (Süreyya, İkinci Adam, I, 207): ‘'İsmet Paşa'yı ilk gördüğüm vakit, o benim üzerimde büyük bir bir etki ve intiba bırakmadı. Görünürde, gösterişsiz, ufak tefek bir insandı. Az konuşuyordu. Bundan başka – eksiklik mi yoksa bazı hallerde bir meziyet mi – çok ağır işitiyordu..Öyle sanıyorum ki aşağı yukarı 42 yaşlarındadır. Bizimle münasebetlerinde ilkin çok inatçı görünüyordu. Onun güldüğünü hemen hemen hiç görmedim. yalnız ‘'Nasılsınız'' veya ‘'Allahaısmarladık''  derken biraz gülümsüyordu. Elbette ki Ankara'dan aldığı kesin talimata göre hareket ediyordu. Ama teferruat hususunda bir Üstattı..Her satırı gayet dikkatle tetkik eder ve baştan sona kadar  okur, notlarını süratle alır, ve satırların altında gizli bir mana bulunmadığına kanaat getirmedikçe fikrini söylemez. Ama nazik davranır. Heyecanlandığını  hiç bir zaman belli etmedi. Bir nevi hukukçu kafası var. Bir vesikayı sona kadar okur, sonra bir kaç dakika düşünür ve ondan sonra her paragraf hakkında fikrini söyler. Çalıştığımız müddetçe onu büyük bir dikkatle tetkik ettim.Bunun için her fırsattan faydalandım. Fakat bütün gayretlerime rağmen onu biraz da insancıl kılmayı başaramadım.

Hiç şüphe yok ki iyi bir generaldir. Ordusu da kendisine güvenmektedir. Mustafa Kemal'in çok yakın arkadaşıdır. Ama sanıyorum ki bir sofra başında oturup yemek yemek , sohbet etmek için iyi bir sofra adamı değildir …''


Bu yazı 387 defa okundu.


Yorumlar


Ad Soyad E-Mail
GÜNDEMSİYASETMANŞET HABEREKONOMİSPORRÖPORTAJLAR YAZARLAR ARŞİV

KONUMUMUZ

Altıeylül / Balıkesir

ADRES

Altıeylül Mah. Çiğdem Sok. İnaler İş Mrk.No: 8 1/1 Altıeylül / Balıkesir
MND Ajans
©2020 | Tüm Hakları Saklıdır
MND Ajans