ANASAYFA GÜNDEMSİYASETMANŞET HABEREKONOMİSPORRÖPORTAJLAR YAZARLAR KURULUŞ KÜNYE İLETİŞİM

20.07.2022

TÜRKİYE CUMHURİYETİ VE ATATÜRK RÖNESANSI(3)

İnönü ve heyet 13 Ağusos'ta Ankara'ya döndü. Seçimler olmuş, İkinci Türkiye Büyük millet meclisi çalışmalarına başlamıştı. Başbakan Rauf Bey İnönü'yü karşılayanlar arasında yoktu. İstanbul'a gitmişti. Yeni hükümet Ali Fethi Bey başkanlığında kuruldu. İsmet Paşa'nın Dışişleri Bakanlığı devam ediyordu. Lozan anlaşması ve ona ek 15 mukavele 21-23 Ağustos'ta meclisten geçti. Sadece 14 kişi karşıt oy kullandı. İnönü anlaşmayla ilgili kazanımları şöyle özetliyordu: ‘'Lozan anlaşması milli devletin sınırlarını azami imkanda kurtararak vücuda getirmiştir. Trakya müzakere yoluyla kurtarılmıştır. Eksikliklerden biri Boğazların açık olması ve Türkiye'nin tahkim hakkından yoksun kalmasıdır.Bu ancak 13 yıl sonra, 1936'da Montrö anlaşması ile sağlanmış ve Boğazlar Türk hakimiyetine o zaman geçmiştir. İleriye bırakılan bir diğer sorun Hatay'dı. Ancak 1938'de Atatürk tarafından çözümlenebildi. Lozan  görüşmeleri sırasında Araplar , sürekli Türklerin aleyhine hareket etmişti. Azınlıklar ve kapitülasyonlar , borçların ödenmesi konuları yüzünden görüşmelerde çok sıkıntı çekilmiş fakat konu Türk tarafının istediği gibi çözümlenmiştir. ‘Lozan anlaşması , askeri zaferler gibi milletimizin hakkı ve kendi kabiliyetinin mahsulü olan bir kazançtır.'' (Selek, 426)

9 Eylül'de İzmir'in kurtuluşundan sonra, 21 Eylül'de Damat Ferit Paşa ülkeden kaçtı.   1.Kasım 1922'de saltanat  TBMM'nin kabul ettiği 302 nolu kararname ile kaldırıldı. ‘'Türkiye Büyük Millet Meclisinin , hukuku hakimiyeti ve hükümraninin mümessili hakikisi olduğu'' kabul edilmiş, Osmanlı İmparatorluğu sona ermişti.

2 Ekim 1923 de İşgal kuvvetleri İstanbul'u tahliye etmeye başladı. 4 Ekim'de tahliye tamamlandı  Trakya topraklarının tesliminde TBMM temsilcisi olarak Refet Paşa, İstanbul komutanı olarak da Selahattin Adil Paşa İstanbul'u teslim almakla görevlendirildi. 6 Ekim'de Şükrü Naili Paşa komutasında 3.Kolordu birlikleri şehre girdi ve  5 yıllık işgal sona erdi. İstanbul ilkin 13 kasım1918'de ve sonra 16 Mart 1920'de işgal edilmişti. Böylece 4 yıl 10 ay 23 günlük işgal sona erdi

İki önemli konu Ankara'nın başkent olması ve devletin şeklinin Cumhuriyet olarak  saptanmasıydı.   Malatya mebusu İnönü ve arkadaşlarının verdiği teklifle, 13 Ekim'de Ankara'nın başkent olması kabul edildi. O günlerde Çankaya'da oturan Atatürk'ün Köşküne kadar gidecek yol bile yoktu.  Milletvekilleri evlerine ata binip gidiyorlardı. 29 Ekim'de , bazılarının karşı olmasına rağmen, Cumhuriyet ilan edildi. Atatürk ilk Cumhuriyet hükümetinin kurulması görevini İsmet Paşa'ya verdi. Karşıt olanların başında, Atatürk'ten uzaklaşan Rauf Bey geliyordu. Sonra Ali Fuat Paşa ve Kazım Karabekir Paşa da ona katıldılar.

1924 yılı 3 Mart'ında   Şeriye ve Evkaf Vekaleti ile Erkan'I Harbiye -I Umumiye Vekaleti, din ve ordunun siyasi akımların ve münakaşaların dışında tutulması için,  kaldırıldı .‘'Tevhidi Tedrisat Kanunu'' – Eğitim Birliği – yürürlüğe girdi . Hilafet kaldırıldı.1924 Anayasası çalışmaları başladı ve yeni anayasa kabul edildi. Anayasa'da ‘'Türkiye Devleti'nin dini, dini İslamdır'' hükmü devam ediyordu. İnönü bu konuyu şöyle açıklıyor : ‘'Reformları, bizzat hakim olarak tatbik ediyoruz. Hareketlerimiz dini İslama mugayir değildir. Bu tesiri muhafaza etmek istiyoruz. Şartlar bizi ihtiyata mecbur etmiş demektir. Böyle bir hükmün anayasaya sonradan sokulması, laik cumhuriyet konusunun henüz daha kafi derecede işler halde olmadığını göstermektedir.'' (Selek, 453)

6 Ağustos 1924'de Lozan anlaşması yürürlüğe girdi. Bu tarihten en çok 9 ay içinde Musul sorunun görüşülmesi gerektiğinden İngiltere'nin yüksek komiseri Sir Percy Cox Türkiye'ye geldi. Görüşmelerden bir sonuç çıkmadı. Türkiye Cemiyetı Akvam'a müracaat zorunda kaldı. 1924'in önemli sorunlarından biri kumandanların yarattığı buhran oldu. Hem milletvekili hem kumandan olmaları  istenmedi. İkisinden birini seçmeleri önerildi. Bu durum bazı kırgınlıklar yarattı. 9 Eylül'de Cumhuriyet Halk Partisi kuruldu. 17 Ekim'de Halk Partisi'ne karşıt Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası faaliyete geçti.

1925 yılında en önemli olay Şeyh Sait isyanı, onun bastırılması, Takriri Sükun Kanunu'nun  kabulü, suçluların cezalandırilması ve Terakkiperver Fırka'nın kapatılması idi. Aşarın kalkması,Tütün Reji'sinin yabancı şirketlerden devralınması, Şeker Fabrikaları Kanununun  ve Şapka kanununun çıkarılması diğer önemli olaylardı.

1926 yılında ise Atatürk'e yapılan suikast öne çıktı. Olay gerçekleşmeden önlenmişti. Teşebbüs edenler yakalanmış,  İstiklal  Mahkemesi'nde yargılanmış ve cezalandırılmışlardır. İnönü'ye göre ‘'Yeni devlet kurulurken baş döndürücü bir takım reformlar yapılıyor. Bunlardan endişeye kapılıp muhalefete geçenlerden her birinin , reformların önemini ve tatbik şeklini düşünecek seviyede bulunduğu farz olunamaz…. Bunların hepsi birleşip tehlikeden nasıl kurtuluruz diye düşüneceklerdir. Bunun çaresi Atatürk'ten kurtulmaktır. O halde meseleyi halletmek lazımdır demeleri, olayların ve başlamış olan akımın bir sonucudur. Böyle olabilir. Atatürk'ün yalnız başına , hiç kimseyi dinlemeyen bir kudret sahibi olarak neler yapacağından duyulan korku ve onu kontrol altında bulundurmak düşüncesi.. Zahiren , kapıldıkları saf endişe budur. ‘' (Selek,480).  1926 yılı Medeni Kanun'un da  kabul  edildiği yıldır

1928 yılında Harf İnkılabı oldu.  1930'da başarısızlıkla sonuçlanan Serbest Fırka tecrübesi yaşandı. 1930'lara kadar süren devrede dış politika konuları ağırlığını korudu. Lozan konferansı sırasında çözülememiş olan Musul sorunu bunların başında geliyordu. Bu sorunun çözümü ertelenmemiş olsaydı yeni bir harp tehlikesi sözkonusu idi. Bunda fedakarlık olunmasaydı barış tehlikeye girecekti.Yunanlılarla olan mübadele konusunun iyi niyetle çözülmesi ancak Venizelos'un Türkiye'yi 1930'da ziyareti sırasında yapılan anlaşmalarla oldu. Ertesi yıl İnönü dışişleri bakanı Tevfik Rüştü Beyle Yunanistan'I ziyaret etti.  Türkiye – Rusya ilişkileri de 1925'te yapılan bir anlaşma ile olumlu şekilde gelişiyordu.1928 yılında Cenevre'deki silahsızlanma konferansına Rusya'nın talebi üzerine Türkiye de çağrıldı.Top yekün silahsızlanmayı öngören Kellogg paktına Sovyet Rusya ile beraber Türkiye de katıldı. Ayrıca bu pakttan sonra Litvinov protokolü de imzalandı. 1932'de İnönü Rusya'ya davet edildi. Molotof ve Litvinov  tarafından coşkuyla karşılandı.Yanında getirdiği bayan İnönü safrakesesi  iltihabından rahatsızlanınca kendilerine Ankara'ya gelinceye kadar Rus doktorlar tahsis edildi. İnönü Stalin ile de  görüştü. Stalin'in yönettiği bir toplantı sonucunda Ruslar Türkiye'den alacakları mal karşılığında 20 yıl vadeli , taksitleri her yıl ödenmek şartıyla ,faizsiz, 8 milyon dolar altın değerinde borç vermeyi kabul ettiler. İnönü hatıralarında , Ankara'da İngiliz elçisiyle yaptığı bir görüşmede , borç miktarı ve şartlarını söylediği zaman elçinin yanıtı ‘'Çok Müstesna birşey'' olmuştu.(Selek, 509). 1933'te Türkiye'yi Voroşilof başkanlığında bir Rus heyeti ziyaret etti. İki ülke arasındaki güven havası daha da kuvvetlendi.

1923 Türkiyesi'nin yönetimi ele alındığında yılları içeren, bütün sorunları ve çözümlerini kapsayan , sistematik bir şekilde uygulanacak bir plan yoktu. Ne böyle bir planı hazırlayacak eleman, ne de böyle bir plana temel olacak istatistik bilgiler vardı. Anadolu ve Trakya karasında , ancak 771.500 km2 lik  bir ülke ve ancak 12.500.000 kadar nüfus vardı. Yarı aç, harap, yolsuz, sermayesiz , sanayisiz ve tarımı ilk çağ düzeyinde bir Türkiye bulunuyordu. Sorunlar önem ve etkileri oranında kendilerini birer birer çözümlettirmişlerdir. Ülkede bir fiziksel bütünlük yoktu. Bunu sağlayacak demiryollarına ihtiyaç vardı. Fakat  asayiş sorunu ön sırada yer alıyordu. Orta Anadolu'da eşkiyalık devam ediyordu. Şehir ve kasabalarda , yollar ve dağlarda huzuru sağlamak gerekliydi. Doğu'da ayrıca yurt dışı irtibatlı , askeri hareketleri gerektiren asayiş sorunları vardı. Sorunları çözümlemek için mali kaynağa ihtiyaç vardı. Harpten yeni çıkılmıştı. Harp sırasında vatandaşın varlığının yüzde 40'ı ordu hizmetine alınmıştı ve bunun ödenmesi gerekiyordu.  Maliye bakanları halka vergi ihtiyacını cesaretle anlatmıştı ve halktan olumlu yanıt alınmıştı.

Cumhuriyetin ilanından sonra başbakan  İsmet Paşa'nın karşılaştığı en çetin sorunlar, iktisat sorunları oldu. Lozan anlaşmasına göre 1916'da saptanmış olan gümrük tarifelerini Türkiye 1923 / 1928 arasında değiştiremeyecekti. Diğer bir deyişle , bir süre gümrük bağımsızlığına ve korumacı siyasete geçilemiyecekti. Borçların ödenmesi gereği cılız devlet bütçesinde 1924 -1930 yıllarında yüzde 4.6  ile 8.5 arasında   yük teşkil ediyordu.  1923'de devletin sağladığı gelir 93 .000.000 lira , 1924'de ödenecek borç taksidi 14.014.000 lira idi. 1924 ‘de  bütçe geliri 129.214.610 lira, gideri 176.993.800 lira idi (Aydemir  I, 345). 1923'te ihracat 84.700.000 lira , ithalat 144.800.000 lira idi ve ciddi bir açık bulunuyordu. İhracat maddeleri üreten Ege, Çukurova, Trakya savaş sırasında elimizde değildi ve düşman işgalinden büyük zarar görmüştü. Cumhuriyet imparatorluktan karayolu denecek bir şey devralmamıştı. İstanbul İzmit arasında bile bir karayolu yoktu. Cumhuriyet, yabancı şirketlerin kontrolünde olan sadece 4637 km demiryolu devralmıştı. Denizcilikte durum daha vahimdi. 4000 km deniz sınırına sahip devlet , Cihan Harbi'ne 110- 120 bin  saf tonluk 120 parça gemi ile girmişti. Harp sonunda bu filo 50.000 tona inmiş , cılız ve döküntü bir varlığa dönüşmüştü.Türk limanlarında yük ve yolcu taşıma hakkı , kabotaj hakkı  1.Temmuz 1926'da ancak Türklere geçmişti. 1927 tarım sayımına göre ülkede nüfusun % 75'i köylerdeydi, 1928 nüfus sayımına göre ise ülke nüfusu 13.460.270 idi. Nüfusun % 2.1'i sanayide, %1.9'u ticarette çalışıyordu ,kalanı da çiftçi ve çalışmayandı. Toprakların sadece %32'i ekiliyordu. 2.4 milyon ton hububat, 1 milyon ton bakliyat, 1.6 milyon ton sınai bitkiler ve 26 bin ton tütün üretilebiliyordu. Hayvan servetinde harp nedeniyle çok büyük bir düşüş kaydedilmişti. Sanayi hiç yok gibiydi  1913 sayımına göre  bütün imparatorlukta 16.975 , 1915 ‘de 14.060 sanayi işçisi vardı. 1921'de iş yeri sayısı, demirci ve arabacı dükkanları dahil 33.058 çalışan sayısı 76.216 idi .Dokuma sanayiinde 9.353 işyeri vardı ve 48.025 işçi çalışıyordu. Yıllık yünlü ihtiyacı 5.5 milyon metre, ithalat 3.766.000 metre idi. Sanayi kurumlarının yalnız % 4.32 sinde motor kullanılıyordu. 1923'de  elektrik üretimi 77 milyon Kw'den ibaretti. Elektrik üreten 90 iş yerinde 1350 işçi ve görevli çalışıyordu 1923'de Bursa'da çalışan 632 ipek işçisi vardı. 1923'de memleketin ihtiyacı olan 50.000 ton şekerin tamamı ithal ediliyordu. Yılda 4.000 ton deri ithal ediliyordu. Ülkede ancak askeri ihtiyaca yarayan 500 ton kösele üretilebiliyordu. Çimento fabrikalarının kapasitesi yalnız 75.000 tondu. 7.000 iğlik harabe durumundaki pamuklu  fabrikalarında  9.5 milyon metre kaput bezi üretilebiliyordu. El tezgahları tamamen terk edilmişti. İthalatın %18'i pamuklu ve yünlü ürünlerdi. (Aydemir I,353)

Bütün Türkiye'de , okuma yazma bilmeyenlerin oranı % 90'nın üzerindeydi.  13 milyon nüfusun 11 milyonu 40.000 köyde yaşıyordu. 38.000 köyde ilkokul yoktu. Türkiye'nin bütün ilkokullarında 34.000 kız olmak üzere toplam 341.941 öğrenci vardı. Ortaokullarda 1182'si kız, 5905 öğrenci, liselerde toplam 1241 öğrenci bulunuyordu. Bütün öğrencileri 1221 kişi  olan 9 sanat okulu vardı. İkisi de İstanbul'da bulunan iki kız enstitüsü vardı. Ülkedeki tek üniversite İstanbul'daydı. Yüksek öğretmen okulu ile birlikte üniversitede öğrenci miktarı 1199'du.

Bütün Türkiye belediyelerinin 6 hastanesi vardı. Bunların yatak mevcutları 6335'di. Bir kısmı yabancılara ait 45 özel hastanenin yatak sayısı 2400 , devlet il hastane sayısı 45, yatak adedi 4559 idi. Sıtma bütün yurtta salgındı. İki milyon kişi sıtmalıydı. Bazı bölgelerde trahom ve frengi yaygındı.Bir milyon kişi frengili , üç milyon trahomluydu . Her doğan bebekten biri ölüyordu. Ülkede 337 doktor,  sadece 6'sının sahibi Türk olan 60 eczane vardı. Diş Hekimi yoktu.  40 bin köyde yalnız 136 ebe vardı. Ortalama ömür 40 yaştı.TBMM'de ‘'Bulaşıcı Hastalıklarla Mücadele Kanunu'' teklifi çıkarılmak istendiği zama, hocalarla , şeyhler , hastalığın Allahtan geldiğini , insandan insana geçmediğini savunarak , kanunu öneren Operatör Emin bey'i Meclis ortasında kıyasıya dövmüştü.  (Aydemir I, 354).

‘'Ülkede yanmış bina sayısı 115 bin ,hasarlı bina ise 12 bindi. Kiremit üretimi yoktu. İthal ediliyordu.Limanlar, madenler ve demiryolları yabancılara aitti. Ülkedeki toplam sermayenin sadece yüzde 15'i Türklere aitti. Osmanlı'dan Türklere miras kalan sadece dört fabrika vardı: Hereke ipek, Feshane yün, Bakırköy bez, Beykoz deri . Elektrik yalnız İstanbul, İzmir ve Tarsus'ta vardı. Bütün ülkede otomobil sayısı 1490 idi. Tiyatro, müzik, resim, heykel ve spor yoktu'' ( Yılmaz Özdil, Sözcü, 26.7.2020)

‘'İlk bütçe tatbikatlarından sonra nihayet bütçenin açık verdiği, bu bütçe ile idare olunamayacağı bir gerçek olarak meydana çıktı. Daha bu yıl dolmadan, yeni tahsisat almak yerine mevcut tahsilattan bir kısmını sarf etmemek için zorlamaya ve tedbir almaya başlardık. Denge sağlamaya ve açıkları masraf etmemeye temin etmeye mecburduk. Çünkü açık hasıl oldu mu , bunu karşılayacak hiç bir kaynak , hiç bir veresiye yolu yoktu. (  İnönü – Selek , 520). Bir ara , hazinenin normal tediyelerini mevsimlere uyarak aksatmadan yapabilmek için 3-5 milyon liralık bir kredi ihtiyacı doğdu..Osmanlı Bankası ile görüşüldü. Banka ‘'Bu bir istikrazdır , istikraz muamelesi olarak görüşüp kararlaştırmak lazımdır. Türkiye'nin dışarıya olan eski borçlarını da bu esnada dikkate almak gerekir'' yanıtını verdi. Bu cevap gelir gelmez ‘İnönü 'dış dünyaya ümit vermemek için'' hemen teması kestirmişti. 1929'a kadar Türkiye'nin dışarıya karşı iktisadi ve mali açıdan ilişkileri gerçekten kesilmiş durumda idi. İnönü  ‘'Bütçe açık verecek, idare edemeyeceğiz, borç almaya mecbur olacağız , önemli işlerimizi yapamayacağız..Bu kavramlar hiç birimizin kafasında yoktu. .. Bütçe açığındaki mahzurları bildiğimiz ve bundan sakındığımız  kadar , ticaret dengesindeki açığın önemini de pek güzel kavramıştık'' diyor. 15 yıl Batı'nın borç vermek istemesine karşı Türk hükümeti almamakta direnmişti. Onlar 1929'a kadar bunlar beceremezler , muhakkak bize gelirler diye düşünüyordu. İnönü ‘'Bilmek lazımdır ki , istikrar ve ihtiyaç zamanı gelen yardım , en yakına dostundan geldiği zaman bile bedava gelmez. Hal için ve gelecek için bir takım kayıtları da beraber taşır. Bunu bilmeyen adam bizde devlet mesuliyetini taşıyamaz'' diye belirtiyor.

İnönü devlette çalışanların aylıklarının zamanında  ödenmesin sağlamakta Maliye Bakanı Abdülhalik Renda'nın anlayışı ile sağlandığına işaret ediyor. (Renda'nın  ayni zamanda Merkez Bankası'nın kurulmasında büyük katkısı olmuştu). İmparatorluktaki bu hastalık o zaman çözümlenmişti. Gelir sağlama konusunda Reji idaresi kaldırılmış, tütün üzerine devlet tekeli konmuştu. İstanbul'da elektrik, tramvay , tünel gibi yabancı şirketlerce kurulmuş işletmelerin imtiyaz süreleri doldukça devlete geçmiş. Süresi dolmayanlar da satınalınarak devletleştirilmişti. Varolan yabancılara ait demiryolları devletleştirilmiş ve geniş çapta bir demiryolu inşa  projesi uygulanmıştı. 1924'de İş Bankası kurulmuştu.

Şeyh Sait isyanından sonra doğuda her yıl halkı ayaklandırmak için , yolları kesen bir siyasi eşkiyalık oluyordu. Kolordu komutanı Salih Omurtak'ın komutasında   Ağrı dağı üzerinde ve çevresinde yapılan  geniş harekatlar sonucu bu sorun çözüldü. İran şahı Rıza Pehlevi'nin 1934'de Türkiye'yi ziyaretinden sonra İran'la iyi ilişkiler gelişti. İnönü 1937'de başbakanlıktan ayrıldığı sırada Dersim meselesinin çözüldüğünü Dersim'e iki yönden demiryolu geldiğini ,1950'de Dersim'in Türkiye'de ilkokulu en çok il olduğunu, halkın sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarının karşılandığını belirtir. Bu arada Suriye ve Irak sınırları korunur hale getirilmiş, kaçakçılık ve asayişsizliğin önüne geçilmiştir. Dünyayı sarsan 1929 krizinin etkileri ülkede de duyuluyordu. Buna karşı hükümet gerekli önlemleri almıştı. Dış ticaretteki tıkanıklıkların aşılabilmek için kliring anlaşmaları yapıldı. Sovyet uzmanı olan Profesör Orlof başkanlığında  bir heyet Türkiye'de 3-4 ay kaldıktan sonra Türkiye için ,1933-1938 arasında uygulanacak bir  sanayi programı  önerdi. Bu plan titizlikle  uygulandı. Karabük Demir Çelik, ve Nazilli Basma dahil  bir çok fabrika ülkenin çeşitli yerlerinde , planlandığı şekilde kuruldu.

Bütün bu gelişmeler yaşanırken ve devlet yeniden kurulurken hükümet ve Atatürk – İnönü ikilisi güzel sanatlara ve Türk Rönesansı'nın  oluşmasına da  çok büyük hizmetlerde bulundu.


Bu yazı 312 defa okundu.


Yorumlar


Ad Soyad E-Mail
GÜNDEMSİYASETMANŞET HABEREKONOMİSPORRÖPORTAJLAR YAZARLAR ARŞİV

KONUMUMUZ

Altıeylül / Balıkesir

ADRES

Altıeylül Mah. Çiğdem Sok. İnaler İş Mrk.No: 8 1/1 Altıeylül / Balıkesir
MND Ajans
©2020 | Tüm Hakları Saklıdır
MND Ajans