Yücelerden yücesi
Kimse bilmez nicesin
Dolmuşun içi buz gibiydi. Şoför, çamurlu yollardan, ara sokaklardan, kar tepecikleri arasından direksiyonu hünerli kullanarak yol aldı. Yolcular kaygıyla, akşamdan donmuş yola baktılar. Eldivensiz ellerini hohlayarak ceplerine soktular.
En öndeki yaşlı adam kendi kendine söylendi. “Bu soğukta kıyma almaya gidilir mi? Bendeki de akıl işte! Otur adam sıcak evinde. At sobaya iki kürek kömür. Bu soğuğa kömür mü dayanır?” Uyuklamaya başladı. Minibüs sarsıldıkça gözlerini açtı…
Arka sıradaki kadınlar, su, elektrik, kredi kartı borcu ödemeye banka kuyruklarına gidiyorlardı. Araba sarsıldıkça daralmış, rengi solmuş mantolarına titreyerek sarındılar. Öğrenciler, kucaklarındaki kitapları biraz daha sıkı tuttular, sanki ısınmak ister gibi birbirlerine sokuldular. Yüzleri soluktu. Şoförün cep telefonu çaldı:
“Alo. Yenge neden ağlıyorsun? Çocuklar okula aç mı gitti? Ben müşteri taşıyorum gelemem! Sen durağa git.”
Şoför cep telefonunu kapattı. Elini hırsla dizine vurdu. Yoldaki çukurları kollarken gözleri sulandı. Yaşlı adam üzgün, kaygılı, uyardı:
“Aman oğlum, yoldasın! Belli ki çok üzüldün. Kendini bırakma! Sonra hepimize yazık olur.”
Şoför cep telefonunu açtı, ihtiyara aldırmaksızın birini aradı:
“Halit Abi, yengeye biraz borç ver, hesabıma yaz! Dün, yardım sandığında para bitti demişsin… Ben akşama sana uğrar, öderim… Yemin ederim abi!”
Karşı tarafın olumsuz yanıtlarına hırslandıkça şoförün sesi yükseliyordu:
“Akşama öderim… Çocuklar okula aç gitmişler. Borç vermezsen bu akşam da aç yatacaklar! Sağ ol abi!”
Şoför cep telefonunu hırsla kapattı. Yolcuların tümü gözlerini yola dikmişti. Şoför yoldaki kar öbeklerini geçti. Yaşlı adam başını salladı.
“Oh, çok şükür! Oğlum, borç verecek mi Halit dediğin kişi? Kim bu kadın, kardeşinin karısı mı?”
Şoför arkadan uzatılan paraların üstünü çevirirken başını hayır anlamında salladı:
“Amca bu yenge, bizim duraktan bir arkadaşın hanımı. İki çocukları var. Gül gibi geçiniyorlardı. Çocuklar küçük. Okula gidiyorlar. Arkadaşımız geçen ay trafik kazasında öldü. Kadın iki çocukla kalakaldı. Benden başka tanıdığı yok kadıncağızın! Ben de pek kazanamıyorum. Ne yapacağımı şaşırdım.”
Tekrar hüzünlenen şoför ağlayarak elini havaya açınca yaşlı adam telaşlandı:
“Aman evladım! Direksiyonu bırakma! Bu hanım yardım kurumlarına, belediyeye gidip durumunu anlatmadı mı?”
Şoför hem keder hem öfkeyle başını salladı:
“Her yere, aklınıza gelen her yere başvurdu. Belediyede ‘çok gençsin git çalış,’ dediler. Ben götürmüştüm. Kadıncağız ağlayarak binayı terk etti. ‘İş aramadığım yer kalmadı! Kimse işe almıyor. İki çocukla ev işlerine kabul etmiyorlar! Çocuklar küçük, evde yalnız bırakamıyorum. İşyerleri de zaten işçi çıkarıyor. Kriz varmış!’ dedi.
Yaşlı adam daha çok öfkelendi:
“Hiç insanlık kalmamış oğlum! Bu nasıl kriz? Hiç bitmiyor mu, yoksa bitirmiyorlar mı? İşlerine öyle geliyor galiba!”
Şoför daha kederlendi:
“İş yok amca. Kimseye iş yok! Yeni iş alanları açmıyorlar.”
Yaşlı adam birden bulmuş gibi sordu:
“Kimsesi, akrabası yok mu? Onların yanına gitsin!”
Şoför karlı yollarda kaymamak için yavaşladı:
“Amca, dedim ya yok kimsesi. Beni de kocasının cenazesine yardım ettiğim için tanıdı! Bak, duraktaki yardım sandığımızda biriken para bitmiş. Yardım ettiğimiz zor durumda o kadar çok arkadaşımız var ki… Yaşlılıktan çalışamayanlar, hastanede yatanlar, çocuklarını zor koşullarda okutanlar ve daha neler, neler…”
Yaşlı adam:
“Sağda indir beni oğlum. Bunu da çocuklara götür. Ben eve kıyma götürmesem de olur. Zaten iki yaşlıyız biz. Yemeyiz olur, biter!”
Yaşlı adam on lirayı minibüsün camının önüne bırakıp indi. Şoför şaşırdı, arkasından seslendi:
“Amca sağ ol. Sen ne yapacaksın bu soğukta? Ben onları aç koymam!”
Yaşlı adam hızla uzaklaştı. Gözleri yaşlıydı. Şoförü duymadı. Arka koltuklarda oturan iki öğrenci ve üç kadın, ellerindeki paralardan yaşlı adamın para koyduğu yere üçer beşer lira bırakıp gittiler…
Şoför şaşkın, hepsine kırık dökük sözler söyledi. Paraları camın önünden toplarken gözlerini sildi:
“Ey kurban olduğum! Kısmetini kesince insanı taş altına kapatırmışsın, ak saçlı pak yürekli ninem böyle söylerdi. Bak şu işe, telefon konuşmam minibüs yolcularını ne kadar çok üzdü, kendilerini unuttular. Ben nereden para bulacağımı düşünürken cömert yürekli öğrenciler, anneler, yaşlı amca, çocuklar için sevgilerini camın önüne sessizce bırakıp gittiler. Şimdi, evin önünden geçerken ellerim dolu kapıdan uğrar, aldıklarımı bırakırım. Çocuklar aç yatmasınlar!”