“17 Temmuz (1923) akşamı imzası bir gün meselesi halini alan antlaşma ,3 Şubat akşamı Íngiltere Ímparatorluğu Hariciye Nazırı Lord Curzon of Keddeston’un Türk
heyetinin önüne uzatarak; “Türkiye’nin imza edeceği en iyi anlaşma budur. Eğer imza etmezse, Türkiye düşünsün! Asya’nın görünmez derinliklerinde kaybolur!” dediği
antlaşma değildi. O antlaşma , o şekliyle, bir tarafın kaleme aldığı için bağımsızlığı kısıtlayan , imzalayacak millete yaşama hakkı vermeyen bir antlaşma idi. Ísmet Paşa;
“Memleketimi esarete mahkum eden bir vesikaya imza koymam” diyerek , Íngiltere hariciye nazırının ve diğer delegelerin arkasından trene atladı, Ankara’ya geldi.”
4 Şubat akşamı Türk heyetinin imzadan kaçındığı antlaşma ile 16 Temmuz akşamı üzerinde uzlaşılan antlaşma arasında yerle gök farkı vardı.Bu ikinci konferans
sırasında müttefiklerin verdiği antlaşma projesi baştan aşağı Türkiye lehine değiştirilmiş ve düzeltilmiş , dörtte üçü mücadele ile, gürültü ile, çetin çalışmalar
sonucunda ve bütün esaslarıyla değiştirilmiştir.” ( Ali Naci Karacan ; Lozan ; Nokta Kitap; Ístanbul; 2006; shf 534)
Ísmet Paşa ile konferansta en çok mücadele etmiş olan Fransız baş delegesi General Pelle, O’nun için şöyle diyordu;
“Mükemmel bir asker olduğu kadar , mükemmel bir diplomat!. Az söylüyor. Bir şeye “Olmaz” dediği zaman biliyorsunuz ki o şey olmazdır. Artık onu yaptırmamaya
uğraşacaktır. Onun için görüşmelerde “Peki, kabul ediyorum” dediği zaman rahatlık duyardım. “Hayır..” dediği zaman ise büyük bir mücadelenin başlamak üzere
olduğunu anlardık”
Ítalyan başdelegesinin fikri ise şöyle idi;
“Lozan konferansında Türk delege heyetinin üstünlüğü kat’i idi. Ísmet Paşa her itibarla konferansa hakimdi. Görüşmeleri daima iyi idare etti. Karşısındakinin zayıf
noktalarını buldu .Bilgi ile , izan ile, zeka ile ve mücadeleden yılmayarak uğraştı. Ísmet Paşa, büyük askeri muvaffkiyetinden sonra , Türk tarihinde eşi olmayan bir
siyasi zafer kazandı. Yalnız mükemmel bir asker değil, mükemmel bir diplomat olduğunu da gösterdi. Ben şahsen onun bu konferansta oynadığı büyük siyasi role
hayranım.” . Konferansın bitiminde Paris ve Londra gazeteleri de “ Türkler büyük bir siyasi zafer kazandılar” başlığını taşıyordu.”(a.g.e.535)
Ísmet Ínönü’nün başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı dönemindeki ve Atatürk devrimlerinin yerleşmesindeki hizmeti de hiç bir zaman unutulamaz. Fakat Íkinci
Dünya Harbi sırasında Türkiye’yi harbe sokmama mahareti ve bunun için karşılaştığı zorluklar ve onları başarı ile aşabilmesi O’nu devleştiren özelliklerden bir başkasıdır.
Bütün kıtalarda yer yerinden oynarken, şehirler taş yığınlarına dönüştürülür, milyonlarca insan vahşice hayatını kaybederken , Ínönü’nün bu cehennemin ortasında
Türkiye’yi , Íngiltere’nin ve Almanya’nın sürekli baskıları altında olmasına karşın, harbe sokmaması ve harp sırasında Türkiye’nin hiç bir kayıp vermemesi, O’nun
yüksek diplomatik becerisinin sonucudur.