Seher vakti ulvi bir zaman dilimidir. Ruhumuza şifalı bir serinlik bahşeder. Dolayısıyla benim bu naçizane yazımı kaleme almamdaki sebep “Seher” in kalbime ve gönlüme dokunuşundandır.
Türkçe sözlükte sabahın gün doğmadan önceki zamanı anlamına gelen seher vakti; manasının güzelliğinden dolayı sıkça isim olarak da kullanılmaktadır. Çünkü seher vakti gökten rahmet yağmurlarının damla damla döküldüğü, sema kapılarının ardına kadar açıldığı bir zaman dilimidir. Tan yerinin ağarmasından biraz önceki zaman olan seher vakti; karanlıktan aydınlığa geçişi simgeler. Bir başka ifadeyle gecenin sessiz, sakin ve ürkütücü karanlığından ümitlerle dolu aydınlıklara kavuşma zamanıdır. Yani karanlığın yakasının yırtıldığı zaman dilimidir. Dolayısıyla gerek dini gerekse edebi metinlerde “seher vaktine” sıklıkla vurgu yapılmaktadır.
Dini inanışımızda seher vaktinde yapılan dualar karşılık bulur. İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed bir hadisi şeriflerinde bu vaktin kıymeti şöyle ifade eder: “Seher vakti Allahutaala buyurur ki; İstiğfar eden yok mu? Onu mağfiret edeyim. İsteyen yok mu? İstediğini vereyim. Duasını kabul edeyim.” (Buhari) Dolayısıyla kişi seher vakti ilahi sevgili ile muhabbet ettiğinde hem gönlü inşirah bulur hem de ruhunu modernizmin dişlilerine kaptırmaktan kurtulur.
Kültürümüzde ise tan, şafak, fecir gibi güneşin doğuş vakti ile alakalı kelimeler kutlu olarak kabul edilir. Yine halk inanışında “güneşi üzerine doğurmamak” gerekir. Zira kişinin nasibi seher vakti dağıtılır. Bu yüzden kişi erkenden evinin kapısını açmalı ve nasibini almalıdır.
Seher vakti gerek türkülerimizin gerek klasik şiirimizin gerekse rock müziğimizin sözlerine kadar her dizede kendine yer bulmuş; şiirimizin ana mazmunlarından biri olagelmiştir. Yunus Emre “Dünya yalandır / Güvenme malına malın talandır / Seherde âşığa uyku haramdır” derken; Kul Ahmet “Seher yeli nazlı yâre bildir beni bildir beni / Düşmüşem elden ayaktan kaldır beni kaldır beni” der. Barış Manço ise dizelerinde seher vakti bir güzele vurulur. Klasik şiirimizde ise Necati “Mey ü neyle seher demin hoş gör / Ki cihan bu bir iki üç demdür” derken dünyanın gelip geçici ve ömrün kısa olduğuna vurgu yapar. Dolayısıyla seher vakti mey ve ney ile geçirilecek rindane bir yaşam için hoşgörü talep eder.
Bu bağlamda seher vakti kimi zaman âşık ile maşukun buluşup kavuştuğu; kimi zaman ise kulun Allah'ına niyaz ettiği vakit olagelmiştir. Aşık maşukuna “bâd-ı saba” yani seher yeli ile haber gönderir. Burada Hz. Yakup'a oğlu Hz. Yusuf'un gömleğinin kokusunu seher yelinin getirdiğini de anmadan geçmeyelim.
Seher vaktinden söz edince benim özelikle Zara'dan dinlemeyi sevdiğim;
“Seher vakti çaldım yârin kapısın
Baktım yârin kapıları sürmeli
Boş bulmadım otağının yapısın
Çıkageldi bir gözleri sürmeli” (Aşık Agâhi)
türküsünü anmadan geçmek olmaz. Türküyü tasavvufi anlamda yorumlayacak olursak âşık seher vakti sevgilinin kapısını çalmıştır. Burada şairin yâr dediği tek ve gerçek sevgili olan Allah'tır. Ancak kapı sürgülü olduğu için âşığa açılmamıştır. Kapı açmak tasavvufta ruhun sıkıntılarını, müşküllerini gidermek anlamındadır. Bununla birlikte ellerimizi semaya kaldırıp dua ettiğimizde Fatiha suresini okuruz ki bu süre “feth” yani açmak kökünden gelir. Dolayısıyla Fatiha suresini okurken hem ellerimizi hem de gönül kapılarımızı Tanrı'ya açarız. Buna karşılık türküde kapı açılmamış ve bir “gözleri sürmeli” çıkagelmiştir. Onun yardımı ile tüm kapılar açılmıştır.
Ben de siz değerli okurlarıma rahmet kapılarının açıldığı seher vaktinde kalbinize ve gönlünüze dokunanların olmasını diler, teslimiyet ve içtenlik ile edilen dualarınızın kabul olmasını temenni ederim. Saygılarımla…