Çağdaş Harvard filozoflarından John Rawl'in Dağıtımcı Adalet “Distributive Justice” yaklaşımı hakkaniyete “fairness”e dayanan bir başka teleological yaklaşımdır. Rawls üretilen mal ve hizmetlerin dağıtımında hakkaniyete dayanan karar ve hareketleri ahlâkî karar ve hareketler olarak tanımlar (Hartman; 1998, 44-53). Bu türlü yaklaşımda özellikle eşit olmayan bir gelir dağılımı ancak zayıflar lehine olursa kabul görür. Dağıtımcı adalet kooperatif-işbirliği içeren bir sistemle gerçekleşebilir. Böyle bir durum bile toplumun toplam faydasını maksimize etmek için yapılmaktadır.
“Sosyal sistemin temel yapısı ortalama bireylerin hayatla ilgili görüşlerini etkiler. Bu etkileme onların toplumda başlangıçta bulundukları pozisyonlara göre olur. Örneğin;
doğdukları sosyal sınıf, gelir seviyesi, doğal yetenekleri açısından sosyal sistem onları farklı etkiler. Kadın ve erkek arasındaki ayrımcılık doğal yetenekleri yüksek olanların daha yüksek avantaj sağlamasında kendini gösterebilir. Dağıtımcı adalet kavramının en temel sorunu bu yolla ortaya çıkmış hayat görüşleri, farklılıklardır. Bu farklılıklar eğer adilse ve daha az avantajlı kesimlerin durumunu geliştirip yükseltecekse kabul edilebilir. Diğer bir deyişle avantajının azalması, avantajsızların durumunu daha kötüleştirecekse, farklılıklar kabul edilmez.”
Tek kural Rawl'in belirttiği gibi herkes için temel özgürlüğü gerektirir. Herkes için özgürlük, politik, eşitlik, vicdan ve düşünce hürriyeti vardır. Herkes için genel statüyü tanımlayan eşit yurttaşlardan oluşan bir sınıf vardır. Herkes için fırsat eşitliği varsa ve uygun özelliklere sahipse rekabet eşitliği olduğu varsayılır. Bu veriler çerçevesinde bu ortamın basit yapısında kaçınılmaz olarak doğacak olan ekonomik ve sosyal eşitsizlikler izah ve kabul edilebilir. Farklılık ilkesi bu eşitsizlikler eğer adilse ve büyük bir sistemin bir parçası olarak zayıflar lehine ise kabul edilebilir.
Dağıtımcı Adalet yaklaşımının şu ana sorununa bakalım. Kapitalist sistemde girişimci sınıftan birinin oğlu kalifiye olmayan bir işçiden daha iyi geleceğe sahiptir. Eğer varolan sosyal adaletsizlik bugün yok edilmiş olsaydı bile “aile” olgusu varolduğu sürece bu farklılık sürecektir. O halde bu farklılığa kabul edici nitelik kazandıran ne olacaktır? Bu kuramın ikinci kuralı olan avantajsız kişi lehine, bu örnekte olduğu gibi kalifiye olmayan işçi lehine, bir kazanım sağlanacaksa farklılık kabul edilebilir. Uzun devrede girişimci sınıfın ekonomik faaliyetinin sonucu gelir seviyeleri artacak ve bundan kalifiye olmayan işçi de yararlanacaktır. Beklentilerdeki eşitsizlik Rawl'a göre ekonominin daha verimli, etkin “efficent” çalışması, endüstrinin daha hızlı gelişmesini sağlayacaktır. Bunun sonucunda da daha çok mal ve hizmet üretilecek ve sistem içinde dağıtılacaktır. Eğer en alttaki sınıfın beklentilerini bu eşitsizlikler, farklılıklar yükseltecekse bu en üstle arasındaki bütün pozisyonların beklentilerini de arttıracaktır. Farklılık ilkesi çok sınırlı bir şekilde yorumlanırsa bu farklılıklar en kötü durumda olanın lehine olurken ortadakinin aleyhine olsa bile yine kabul edilmelidir.
Tabiatın eli açıklığından avantajlı duruma geçmişler doğal yetenek ve becerili kişiler eğer dezavantajlılar lehine harekette bulunulursa sonunda onlar da kazanmış olacaklardır. Adalet ilkesinin dağıtımcı payları verimlilikle uyuşma durumundadır. Adaletin verimlilik üzerinde ağırlığı vardır. Adil kurumlar aynı zamanda verimlidir.
“Eğer hükümetler ve hukuk pazarların rekabetçi ortamını sağlıyor, kaynakların tam istikdamını yaratıyor, toprak ve servet uzun bir devrede geniş bir şekilde dağıtılıyor, eğitimle eşit fırsatlar doğuruyorsa bundan doğacak gelir dağılımı adil olacaktır.” Bunlar bildiğimiz şeylerdir. Kurumların çerçevesinde “farklılık ilkesi”ni nasıl devreye sokabilir, bu ilkeyi tatmin edebiliriz? Rawls bu soruya yanıt verirken eşit vatandaşlık haklarını güven altına alan bir anayasa tarafından temel sosyal bünyenin kontrol edildiğini varsayıyor. Hukuk sisteminin yasalara uygunluk, vicdan özgürlüğü ve düşünce hürriyetiyle yönetilmekte olduğu varsayılıyor. Her açıdan fırsat eşitliğinin varlığı ve politik sistemi hükümetler arasında yalnız bir seçim, tercihler süreci olduğu kabul ediliyor. Hükümet sosyal sabit sermayeyi sürdürebilmek için yurttaşlara eşit eğitim fırsatları sağlıyor, iş hayatında yurttaşlarına fırsat eşitliği veriyor ve meslek seçiminin hür olmasını temin ediyor. Bütün bunları iş hayatındaki davranışları kontrolle ve Pazar ve mesleklere giriş ve çıkışı serbest yapmakla sağlıyor.
Rawls'a göre bu görevlerini yerine getirmek için hükümet dört ayrı gruba ayrılmış olan kuramlar uyguluyor. Bu “kavramsal” sistem gerçek hayattaki sistemle uyuşmayabilir;
Tahsis etme bölümü (Allocation branch): Pazarların tekelleşmesini önler ve rekabetçi özelliği taşımasını sürdürür. Verimlilik, müşteri tercihleri bölgesel tercihlerle pazarın rekabetçi karakterini korur.
İstikrarlı olma bölümü (Stabilization branch): Mümkün olabilecek en yüksek istihdamı sağlayarak kaynak maliyetini azaltır. Bu iki bölüm Pazar ekonomisinin rekabetçi bir şekilde çalışmasını sağlar.
Transfer bölümü (Transfer branch): Bu bölüm yoluyla bir sosyal minimum sağlanır. Pazar ekonomisi minimum ihtiyaçları karşılayamamışların taleplerini dikkate almaz. Bu bölüm ise o ihtiyaçların dikkate alır ve karşılar. Bu işlem bir gruptan diğerine gelir ve servet transferi demektir. Payların hakkaniyet içinde dağılımı sosyal sistemin tamamına ve toplam gelirin nasıl dağıldığına, ücretlerin seviyesine ve transferlere bağlıdır. Yoksul ihtiyaç sahiplerinin istekleri ve onurlu bir hayat sürme arzuları tam rekabetçi ortamda gelirlerin dağılımında dikkate alınmayacaktır bu duruma karşı hazırlıklı, tedbirli olmak, gerekli önlemler almak akılcı bir yoldur. Eğer transferler yoluyla sürekli maksimum seviye sağlanmışsa gelirlerin geri kala kısmının tam rekabetçi bir ortamda belirlenmesi kabul edilebilir, bu yolla ihtiyaç sahiplerinin isteklerinin karşılanması şüphesiz daha etkin bir yoldur. Rawls en azından teorik olarak bu yöntemin minimum ücret standartları ve başka mevzuatların, talepleri karşılamaktan daha verimli olduğu görüşündedir. Dezavantajlı durumda bulunan kişilerin ücret ve transfer yöntemiyle, özgürlüklerinin talepleri ile uzun devre beklentilerinin maksimize edilmesi örtüşmüş olur. Bütün bu taleplerin minimum sosyal destek şeklinde özel bir bölümce yapılması bir tercih nedenidir.
Dağıtım bölümü (Distribution branch): Zaman zaman temel koşulları değiştirerek belli bir süre içinde gelir ve servetin hakkaniyet içinde yapılmasını sağlar. En başta veraset ve hediye vergilerini içeren bir sistem uygulanır. Burada amaç vergi toplamaktan çok yavaş ve sürekli olarak gelir ve servet dağılımını sağlayarak eşitli ve fırsat özgürlüğünün sonunda güç yoğunlaşmasını doğuracak bir durumu önlemektedir. Dağıtım bölümünün ikinci kolunun amacı transfer ödemeleri ve benzerlerini yapmak için, kamu hizmetlerinin maliyetini karşılamak, devlet masraflarını ödemek için vergi gelirini arttırmaktır. Gerçekte ise çok hızlı artan gelir vergisi, varolan sistemlerdeki haksızlıkları önleyemiyor, haklılığı ve verimliliği arttıramıyor. Gerçek hayatta haksızlık içeren olgular arasında seçim yapmak zorunda kalıyoruz. O zaman konu daha az haksızlığı içeren seçeneği bulmak oluyor.
Rewls'in kuramı eğer tam rekabetçi bir fiyat sistemi hakkaniyet içinde uygulanırsa bundan doğacak gelir dağılımı adil olacaktır görüşünün biraz daha geliştirilmiş şeklidir. Böyle bir sistem kendi başına bırakıldığında gelir dağılımının adil olacağı garantisi yoktur. Bu nedenle Rawls ekonomik faaliyetin anayasa ile düzenlenmesi ve yukarıda belirtilen dört devlet birimi tarafından yürütülmesini, gelecek kuşaklara bırakılacak bir provizyon – karşılık- için adil tasarruf fonksiyonunun yürürlüğe girmesini önerir.
KAMU OYUNUN ESENLİĞİ EN YÜCE YASADIR. SALUS PUBLİCA SUPREMA LEX