Her evde o eve ait olan ve başka evlerde olmayan kendine has bir koku bulunduğunu düşünürüm. Sizce de öyle değil mi?
Psikolojide örtük bellek kavramı vardır. Bilinçli olmayan hatırlamalar bu bellek ile yapılır. Bu kavrama göre yaşadığımız ortamdaki ses ve koku gibi uyaranlara aşina oldukça bu uyaranları duygularımız ile pekiştiriyoruz. Aynı zamanda bilinçaltımızda kodluyoruz. Dolayısıyla o kokuyu her aldığımızda yaşadığımız güzel anıları, yaşanmışlıkları hatırlıyoruz.
Bir evde bulunan dolaplar, çekmeceler, kullanılan parfümler, pişirilen yemekler, fırınlanan börekler, demlenen çaylar hatta mobilyalar bu kokuyu belirler. Her evin kendine has var olan kokusu o evde yaşanmışlıkların bileşkesidir.
Ve…
Hiçbir evin kokusu bir başkasına benzemez. Neden mi? Çünkü o evin rayihası ait olduğu evin yaşam tarzıdır. Mesela benim baba evim annem kokar, babam kokar, kardeşim kokar. Bana her daim aidiyet ve güven hissi verir. Geçmişe götürür. Anılarımı tazeler. Tom Robbins “Geçmişle ilgili en güçlü bağımız kokudur.” der. Türkçemizde “koklaşmak” kelimesinin mecazi anlamı “birbirini sevmek, anlaşmak” tır.
Bununla birlikte her evin bir de hali vardır. Behçet Necatigil “Evin Halleri” adlı şiirinde ismin hal eklerinin isme getirdiği anlam ve işlevleri “ev” sözcüğüne getirerek evin hallerini aktarır. Şiir şöyledir;
Evin yalın hali
İster cüce ister dev
Camlarında perde yok
Bomboş, ev.
Evin -i hali, sabah,
Geciktiniz haydi!
Uykuların tatlandığı sularda
Bırakacaksınız evi
Evin –e hali, gün boyu,
Ha gayret emektar deve!
Sırtınızda yılların yorgunluğu
Akşam erkenden eve.
Evin –de hali, saadet,
Isınmak ocaktaki alevde
Sönmüş yıldızlara karşı
Işıklar varsa evde.
Evin –den hali, uzaksınız
Hatta içinde yaşarken
Aşkların, ölümlerin omzunda
Ayrılmak varken evden (Behçet NECATİGİL)
Evimiz, yani içinde doğduğumuz ve yaşadığımız mekân. İşte bu mekân hayatımızın merkezidir. Evimiz bizi bir biçime sokar. Ancak şiirde de ifade edildiği gibi ev yalın halde iken bir başka ifade ile bomboş iken işlevsizdir. Sevgisizdir. Ürkütücüdür. Karanlıktır. Ne içinde insan vardır ne de pencerelerinde perde. Ev, – i halindeyken belirtilmiş yani bilinen ve kullanılan bir hale gelmiştir. Evin –i halinin “sabah” ve “haydi” kelimeleri ile birlikte kullanılması günün ışımasını ve yoğun bir çalışma temposunun başlama halini imgeler. Artık ev, sabah uykusunun en tatlı olduğu zamanlarda ekmek kavgası için bırakılıp gidilecek bir hal almıştır. Dolayısıyla bir anda hayat mücadelesi başlamıştır. Bir ayağınız içeride diğer ayağınız dışarıda, elinizde anahtar son kez bakarsınız geriye… Her şey yolunda mı diye…
Evin –e hali ise eve yönelmeyi ifade eder. Evden dışarı çıkan aile bireyleri eve dönmek için gün boyu akşama kadar beklerler. Şiirde “gün boyu”, “ha gayret” ve “akşam erkenden eve” ifadeleri ev dışındaki çalışma hayatının zorluklarını simgeler. Eve geri dönmek günün yorgunluğunu atmak, demlenmek, huzur ve neşe bulmak ihtiyacından doğar.
Evin –de hali ise aile bireylerinin evde bulundukları zamandır. İşte bu zaman bireyin evine döndüğü, huzuru ailesinin yanında bulduğu andır. Söyleyen özne evde bulunma halini “saadet” kelimesi ile simgeler. Bununla birlikte şiirde geçen “ısınmak” ve “ocak” kelimeleri evin sıcak bir ortam olarak görüldüğüne işaret eder. Işıkların evde var olması o evde yaşanıyor olmanın ve canlılığın belirtisidir. Birey evde olduğu için mutludur. Dargınsa ya da kırgınsa birilerine; sarılıp battaniyesine kapanır kendi kendine…
Evin –den hali ise evden uzaklaşmanın simgesidir. Ayrılıklar, ölümler bireyi evinden uzaklaştırır. Bazen bu uzaklaşma eğitim için olsa dahi evin içindeki huzurlu ortamdan uzak kalan, kendi kendine yalnız kalan bireyi simgeler.
Evlerin halleri de kokuları da anlatmakla bitmez. Sanırım en güzel olan bir evin sevgi, mutluluk, güven ve huzur kokmasıdır. Eğer böyle bir evde yaşıyorsanız, dilerim ki; her akşam evinize dönebilmiş olmanın ılık huzuru içinizi sarsın!