Günlük yaşamda dost ve arkadaşlarla, kendi aramızda sohbet ve muhabbet olsun, hoşça vakit geçirelim diye konuşuruz ya… derken birisi gelirde, hayırdır ne konuşuyorsunuz falan diye sorunca, hiç işte laf olsun, laf ola beri gele, havadan sudan konuşuyoruz deriz veya öyle derdik.
Hiç konu bulamaz isek, havalarda çok soğudu veya havalarda çok ısındı… falan diye konuya girince, aradaki buzlar erir, varsa küskünlüklerin gitmesi ve giderilmesi için uygun bir ortam ve fırsat da yakalanmış olur.
Böyle bir fırsat yakalandığında, uygun söyleşi ve diyaloglar devam ederken, herkes ağzındaki baklayı çıkarır ve varsa taşı gediğine koyar. Tatlı tatlı sohbet ederken, birisi gelir de hariçten gazel okumaya kalkarsa, ikaz edilir ve hariçten gazel okuma, pişmiş aşa soğuk su katma diye ikaz edilir.
Bazen de dostlarla buluşup görüşürken veya tesadüfen bir araya geldiğimizde, e…ne var - ne yok, nasılsın, neler yapıyorsun, işler nasıl, o iş ne oldu…vb. Duydun mu, o' ne yapmış, yine ne demiş, … hiç olacak iş değil, bu kadar da olmaz, kesinlikle olmaz, bunu yapamaz…falan der, sesimizi yükselterek olan ve yapılanlara karşı olumlu veya olumsuz tepkilerimizi dile getiririz. (TV'de haber bültenlerini izlerken olduğu gibi.)
Bir zamanlar, dost ve arkadaşlar arasında, memleketi kurtarma muhabbetleri falan yapılırdı. Ne olacak bu memleketin hali? Vatan, Millet, Sakarya, Cumhuriyet, Hak ve Adalet, Atatürk, Atatürk'ün İlke ve Devrimleri, Meclis'in ve Hükümet'in icraatları …vb.
…Derken, üç büyüklerin futbol maçlarına ait skorlar, attığı, atamadığı goller, galibiyet ve yenilgiler ile puan durumlarından ve idarecilerinden bahsedilirdi.., at yarışları ve altılı ganyanda ki ayaklar, at sorma ve at söylemeler…
Bu günlerde, hayat pahalılığından, mutfaktaki yangından, zorunlu tüketim mallarını alamamaktan, aşırı ve çok yüksek enflasyondan bahsettiğimiz ve şikayetçi olduğumuz için ne olacak bu memleketin hali sohbetlerine pek fazla vakit bulamıyoruz. Yani derdimiz ve konumuz bunlar oldu.
Şimdilerde, o' tür sohbet ve muhabbet konuları ve konuşmaları yok. Varsa - yoksa, yumurta, et, süt, patates ile soğanın fiyatının ne kadar pahalı olduğu, gün aşırı akaryakıta gelen zamlar, halkımızın ilk kez duyduğu ve çok yadırgadığı komik ekonomi kavramlarını konuşuyoruz.
Çiftçilerimizin tarlalarını ekip biçemediklerini, traktörlerinin haczedildiğini, gübre, tohum ve ilaç alamadıklarını, hayvancılıkla uğraşanların yem alamadıklarını, sütlerini maliyetin altında fiyatla satmaktansa, hayvanlarını kesime vererek hayvancılıktan vazgeçtiklerini görüyor, duyuyor ve konuşuyoruz. Onlar adına ve memleketimizin geleceği adına çok çok üzülüyoruz.
Fakir ve yoksul vatandaşlarımızın zeytin, peynir ve ekmek alamadıklarını, simit fiyatının ekmek fiyatını solladığını duyup dillendiriyoruz. Okula giden çocuklarına cep harçlığı veremeyen gözü yaşlı anne ve babaları görüyoruz. Birde bunun üzerine devlet bütçemizden beslediğimiz beş-altı milyonun üzerindeki sığınmacı göçmenin ülkemizde var olduğunu gözlerimizle görüyor olmanın üzüntüsü bize yetip artıyor.
Diyorum ki, Anayasamızın 10 ncu Maddesinde yer alan herkes; dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. “Ve hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz ifadeleri de mutlak eşitlik anlayışının yansımalarıdır.” Denildiğine göre, bir de bizim, ne olacak bu anayasamızın hali diyesimiz geliyor. Bunu da ne olacak bu memleketin haline konu olarak eklememiz gerekiyor.
Çünkü, kimlere ne tür ayrıcalıklar yapıldığını, yapılmakta olduğunu, her gün görüyor ve duyuyoruz.(TV ekranlarında, haber bültenlerinde ve sosyal medyada ..cadde ve sokaklarda.)
Yine, Anayasamızın 2nci Maddesinde yer alan Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal
bir hukuk devletidir hükmüne uygun olarak, devletimizin sosyal devlet olma vasfını kullanarak
hiç olmazsa” ilk okuldan üniversite sonuna kadar” öğrencilerimize okulda yemek yedirme imkanı
sağlaması gerekir diye düşnüyorum. Bu çağda ve bu devirde, bu tür bir iaşe - yedirme, içirme ve
beslenme usulüne ihtiyacımızın olduğu aşikardır.
Günlük hayatımızda sohbetlerimizin bile esas konusu olan hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon oranları artarak sürüp gitmektedir. Kişi başına düşen milli gelir seviyesi çok düşmüştür ve hala düşmeye devam etmektedir.
Maalesef durum gerçektir, durum ciddir, vatandaşlarımız çok zor şartlar altında hayatlarını idame ettirmektedirler. İşte bu sebeplerle, laf olsun diye boşa konuşmamak gerektiğini düşünüyorum. Saygılarımla dertlerimizi sizlerle paylaşıyorum.