YAĞUP HOVHANNESYAN (1682? – 1752)
Yağup Hovhannesyan 1700'lerin Osmanlı dünyasında Serpos Erevanents'in çağdaşı , ünlü bir sarrafdı. Darphane'nin Sahibi –i Ayar'ı Harutyan Amira Hovyan'ın yanında çalıştıktan sonra, Harutyan Vezir Han'daki iş yerini Yağup ve kardeşi Hagop'a kiraladı. Yağup'un bu sırada toplam parası 20.000 kuruştu. (Jamgoçyan 44). 18.yüzyılda Vezir Han Ermeni kitapçı ve mücellitlerin bulunduğu bir iş yeriydi. Yağup Fransız sefiri Kont des Alleurs'ün ‘'sessiz güzel'' diye nitelendirdiği , bir Gürcü yetim kızı olan Anna ile evlendi.Anna, Harutyan Amira Hovyan'a esir pazarında bir tüccar tarafından satılmış , Harutyan'ın karısı da onu evlat edinmişti. Bu genç kızın daha sonra Kızlarağası Beşir Ağa'nın hazinedarı Süleyman'ın kız kardeşinden başkası olmadığı anlaşıldı.
Sarraf Yağup'un servetinin kökeninde, Süleyman aracılığıyla, kızlarağasına 100.000 kuruş değerinde mücevherat ve ipekli kumaş satmasına olanak veren bir sırrın saklı olduğu daha sonra farkedilmişti. Kızlarağası , Yağup'u Saray'a davet etmiş ona İstanbul tüccarlarının satttığı en güzel mücevherleri satınalabilmesi için, 100.000 kuruş sermaye vermişti. Böylece bir haftada iki kez , kırk hamal, Vezir Han'daki Haremeyn'in Bezirganbaşısı'nın dükkanına toplamda 200.000 kuruşluk büyük bir servet taşımış oldu. Artık Yağup Hovhannesyan , ihtiyar Serpos'u gölgede bırakmış ve İstanbul para piyasasının başı düzeyine yükselmiş oluyordu. Yağup ,Daha sonra I. Mahmut tarafından Osmanlı İmparatorluğu hazinesini yöneten Saray Sarrafbaşılığı'na atandı. 1747 – 1750 arasında sadrazam olan Esseyid Abdullah Paşa ve 1750-1752 arasında sadrazam olan Divitdar Mehmet Emin Paşa tarafından da Miri Hazine'nin yönetimine getirildi. O yıllarda Yağup Hovhannesyan ‘'İmparatorluğu yöneten el'' olarak kabul edilmekteydi. Eflak ve Boğdan voyvodalarını hedef alan Fener Rum Beyleri'nin ilk başvurduğu kişi o idi. Sarraf Yağup'un Fener Beylerinden , onlara voyvodalık ya da Saray'da mevki sağlamak için 500.000 kuruş kadar para aldığı bilinir (Jomgaçyan , 45). Danimarka Kırallığı , 1747 Kapitülasyonlarıyla Toskana Büyükdükalığı'na ve bazı Avrupa kentlerine verilmiş ayrıcalıkların aynisinin peşinde idi. Bu amaçla Gheler'i müzakere için İstanbul'a göndermişti. Gheler'e yardım etmek isteyen Fransa elçisi Kont Des Alleurs , Hovhannesyan'ın desteğini sağlamak istedi. Bunun için Hovhannesyan'ın kapısında beş gün beklemek zorunda kaldı. Danimarka'ya verilen kapitülasyonlar 14 Ekim 1756'da onaylandı.
Lale Devri'nin sonunda 1748'de Yeniçeriler başkenti kana bulayınca, iktidar suküneti sağlamak amacıyla onların elebaşlarını yakalattı ve öldürdü. Göğüslerine ‘'Her kim ki hükümeti eleştirir, sonu bu ola ‘' levhası asıldı. Asayiş sağlanmıştı. Fakat tahıl fiyatları almış başını gitmişti. Fiatların yüksekliği nedeniyle kentte açlık tehlikesi başgöstermişti. Türklerin pidesi, Ermenileri somunu, Fransızların francalası ekmek tezgahlarından kaybolmuştu. 1748 Temmuzu'nda aralarında kadın kıyafetli göstericilerin de olduğu halk yığınları fırınları yağmaladı. Dükkan sahipleri ve esnaf muhafızlara yardıma geldi. O gece bin kadar insan boğduruldu, Boğaziçi'ne atıldı. (Jamgoçyan,46).
1752'de Ayasofya taraflarında çıkan bir nümayişten sırasında , 8000 ev, 3000 dükkan , 40 cami, 2 Rum Kilisesi, kül oldu. Ermeni Patrikhanesi'nin bulunduğu Kumkapı da nasibini aldı. Orada çıkan yangında çığlık çığlığa aczini haykıran halkın arasında patrikler gibi beyaz giyinmiş bir adam belirdi. Hizmetkarları altın dolu çekmecelerle onunla beraber oraya gelmişti. Bedelini ödeyip ahşap evleri yıktırıyordu. Böylece yangının Ermeni Patrikhanesine sirayet etmemesi için, bir güvenlik şeridi yaratmaya çalışıyordu. Evini satmak istemeyenlere yüksek fiat ödüyor , yangını söndürmeye gelen tulumbacılara altın dağıtıyordu. On iki saat kadar burada bulunan adam yüz kadar ev satınaldı ve yıktırdı.
Bu adam Kudüs'teki dokuz aylık haç ziyaretinden yeni dönmüş , Saray'ın , Bab-ı ali'nin ve Haremeyn'in sarrafbaşısı , Birun ve enderun bezirganbaşısı Yağup Hovhannesyan idi. İnşaatı yeni biten Muş Surp Garabed Manastırı'nı yeniden inşa ettirmişti. Patrik Nalyan onu ‘'Modern çağların ikinci Zorababel'I ve Güzel Yusuf'u'' diye adlandırmıştı. Hovhannesyan, imparatorluğu ve kendi hayatını tehdit eden bu isyanı küçümsedi. (Jamkoçyan, 47). Müşterilerinin başına gelenlere, Sadrazam Mehmed Emin Paşa'nın annesinin sarayınının yanmasına , Kumkapı ve Samatya'daki evlerinin biri biri ardına kül olmasına aldırmadı. İngiliz ve Avusturya elçilerinin kendilerine sığınma için gönderdiği adamlarına kapıyı gösterdi. O Ermeni Patrikhanesi'ni kurtarmak için oradaydı.
30 Haziran 1752'de Sultan, sadrazamı azletti. Mirahor Mustafa Paşa sadrazam oldu. Yeniçeri ağası azledildi. Midilli'ye sürüldü. Orada boğduruldu. Asiler bu önlemleri yeterli bulmadı. Şeyhülislam Murtaza Efendi , selefi Mevlana Esseyid Mehmed Efendi ile saraya geldi. Darüs– Saade Ağası'nın idam edilmesini yasaklayan bir eski geleneğe karşın, Beşir Ağa'nın katlini talep etti. Sultan tehdit edildi. 10 Temmuz 1752'de Beşir Ağa'nın kellesi Saray'ın ikinci kapısı önünde ‘'Ulemaya muhalefetin cezası bu olacaktır'' yazılı bir ilanla teşhir edildi. Beşir Ağa'nın haznedarı Süleyman Ağa Beşiktaş'taki köşkünde derdest edildi ve ertesi gün kafası kesildi. Sonuncu kişi olan Hovhannesyan kaçmadı. Ulemanın üç kişiden, kaçmasını ve ölmesini istemedikleri tek kişi oydu. Hovhannesyan Patrikhaneyi kurtardıktan sonra Saray'a çağrıldı. Havanın değiştiğinin farkındaydı. Hovhannesyan, Mutemedi Moskova Kevork'tan Vezir Han'daki kasalarında emaneten bulunan bütün mücevherleri geçikmeksizin, sahiplerine vermesini istedi.
Yabancı elçiler Hovhannesyan'ın hapse konulmasına ve sorgulanmak üzere cellatbaşına götürülmesine tanıklık ettiler.Hovhannesyan insan tasavvurunun ötesinde işkenceye maruz kaldı.Tırnakları söküldü. Vücudunun bazı yerleri mengene ile sıkıştırıldı. Kemikleri kırıldı. Kızgın kömürler üzerinde yürütüldü. Başına kor haline getirilmiş miğfer kondu. Ondan istenen efendilerinin hazinelerinin büyüklüğünü ve nerede olduğunu söylemesiydi.. Bu arada Serpos yeniden Amira olmuştu. Sadrazam Mustafa Paşa idi. Sadrazam Sultan'a şu mektubu yazarak ‘'Bu üçlüden bir kişi sağ kalırsa sadrazam olarak kendi yetkisini tam olarak kullanamayacağını ve ‘'Zat -ı Şahaneleri'' de saltanatlarına hakiki anlamda nail olamayacaklarını'' bildirdi. 20 Temmuz 1752'de Vezir Han'ın önünde Hovhannesyan'ın kafası kesildi. Ölümünden önce cellatı ikna etti, Han fırınındaki rahip çağrıldı, son bir kez dua etme fırsatı buldu. 70 yaşında öldüğü var sayılsa 1682 doğumlu idi.
Hovhannesyan'ın mirası dudakları uçuklatacak kadar büyüktü. Biri Venedik elçisinin yazlık binalarının yakınlarında, diğeri Tarabya'da üç saray, 27 gayrimenkul, 100 kadar dükkan, 17 han, efendileri adına satınaldığı 5000 at, mücevherler, kıymetli taşlar, sanat eserleri, ve altın. Altını çoktu. 52 sandık altın dolu idi. Saraya götürülmeden önce tartılması ve deftere kaydı haftalar sürdü. Dul kalan karısı üzüntüden ya da zehirlendiğinde bir kaç gün sonra öldü. Geride kalan dört çocuğuna hükümet 10.000 kuruş ve yarım bir ev verdi. Devlet sarrafa borç verenleri hayli hırpaladı. Yurt dışı alacaklılarına ödemeler %20 indirimli yapıldı.Malları çok ucuza satıldı. Büyükderede'deki sarayının 6.015 kuruşa Boğdan Voyvodası Constantin de Racovitza satınaldığı biliniyor.
İngiltere elçisi Porter, Hovhanneyan'ın servetinin 15 milyon sterlin değerinde 60 milyon kuruştan fazla olduğunu belirtir (Jamgoçyan, 49). Bu miktara değeri 40 milyon kuruş olan mücevherler ve kıymetli taşlar dahil değildir. Miri hazine yoluyla Sultan'ın hazinesine aktarılanların değeri 40 milyon lirayı aşmaktaydı. Varlıklar kaydedilirken kaydedenler ,bazı şeyleri kendilerine ayırdığından, toplam servetin değeri çok dah fazlaydı. Yağup baş düşmanı Serpos gibi Haremeyn, Miri ve Hazine – i Hassa'nın üçünü birden yöneten iki kişiden biriydi. Fransız aristokrat sınıfının önemli zengin isimleriyle karşılaştırılabilecek niteliğe sahip bir zenginlikte idi.
5 Mayıs 1758'de zahire fiyatlarını yüksekliği nedeniyle kadın göstericiler ellerinde balta ve satırlarla yeniden harekete geçti. Sadrazam Ragıp Paşa'nın ve 7 Mayıs'ta başkalarının pirinç depoları yağma edildi. ‘'Bütün Müslümanlar bu kadın isyanının karşısında şaşkına döndüler. Kadınlara hukuken,( o günlerde) herhangi bir eşya gibi bakılan bir ülkede bu hem işitilmemiş , hem de kabul edilemez bir olaydı. Kadınlara karşı şiddet kullanmak ve işlerine devam etmelerine izin vermek bu işi hem tehlikeli hem can sıkıcı yapıyordu. Bereket versin ayni gün pirinç yüklü iki gemi limana ulaşmıştı.(Jamgoçyan ,44 Dip notu).