10 ilimizi etkileyen, ülke sınırlarını aşıp tüm dünyayı yasa boğan, tarihi veya yüzyılın felaketi diye adlandırılan deprem sadece binaları yıkmakla, kesin sayısını hiçbir zaman bilemeyeceğimiz canlarımızın kaybına yol açmakla kalmadı birçok şeyi de altüst etti. 10 gündür elimiz tuşlara basmıyor, yazılması gerekenleri yazamıyoruz. Felaketin yaşandığı depremin 5'ncü günü vefat eden CHP'nin eski Genel Başkanı Deniz Baykal'ı 14 Şubat Salı günü ebediyete yolcu ettik. Elbette bu deprem travmasını atlatmak kolay olmayacak. Diğer taraftan siyaset dünyasının önemli figürü, uzun bir döneme damgasını vuran, önemli bir siyaset ve devlet adamı bu acı gündemde yeterince görülemedi. Bizim görmezden gelmemiz haksızlık olur. Hele ki 1992 yılında CHP'nin yeniden açılmasıyla birlikte kendisiyle çok yakın siyaset yapmış birisi olarak az da olsa hak ettiği değere katkı yapmak isteriz.
Deniz Baykal için siyaset hayatının son anına kadar üzerinde en çok spekülasyon yapılan politikacılardan biri denilebilir. Uzun yıllar Baykalcılık ve anti Baykalcılık siyaset yapma alanı haline gelmiştir. Sıcak siyasetin dışında, ebediyete intikal ettiğine göre umarız artık hakkında değerlendirme yapacaklar şimdiye dek yapılanların aksine rasyonaliteden uzaklaşmadan değerlendirme yapabilirler!
Kamuoyunda güncelliğini koruyan çokta eskilere gitmeden aklımızda kalan tanıklık ettiğimiz bazı örnekleri paylaşmak isteriz. En güncel olanlardan birisi Erdoğan'ın siyasi yasağını kaldırma suçlamasıdır. Bizimde daha önce birkaç kez yazdığımız gibi, o dönemde CHP destek vermese bile TBMM'de AKP'nin 364 ve 9 bağımsız milletvekili olduğu, CHP karşı çıksa bile ‘siyasi yasak' CHP'ye rağmen kaldırılabilirdi. Bunu gören Deniz Baykal bugün suçlamaya konu olabilecek ‘siyasi yasakları' savunan, demokrasi karşıtı bir parti olmamak adına, kendisi uzun yıllar siyasi yasaklı olmuş birisi olarak demokrasi adına destek vermiştir. O gün CHP yasakları savunsa, referandum yoluyla Erdoğan'ın siyasi yasağı kaldırılabilirdi bugün suçlayanlar bu seferde, yasakçı CHP, anti demokrat, demokrasi karşıtı Deniz Baykal diye suçlama yönelteceklerdi.
ABD'nin stratejik ortağı olmakla övünen AKP, ABD'nin BOP projesi kapsamında Irak'a harekât düzenleyen 1 Mart 2003 tezkeresini hükümetin isteğiyle TBMM'ye getirdi. Dönemin Doğan Medya grubu başta olmak üzere Irak'a girilmesi, TBMM'den tezkerenin geçmesi yönünde çarşaf çarşaf yazılar yazıldı. Ülke ekonomisinin ne kadar kazanç sağlayacağı yazıldı, geniş kamuoyu oluşturuldu. İktidar, medya tamam, TSK'da ikna edilmiş, ABD kararın çıkacağından oldukça emindi! Tüm bu baskılara rağmen CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ‘'Türkiye bu gayri hukuki ve gayri ahlaki harekâtın karargâhı ve cephesi olamaz. Olmayacaktır'' tarihi sözleriyle karşı çıktı.
CHP ve 100 civarında AKP milletvekilinin desteğiyle tezkerenin reddedilmesi sağlanmış. İddia o ki özellikle kararda etkili olan Deniz Baykal, 22. Dönem CHP milletvekilleri ve 100 AKP milletvekilinin her birine siyasi bedeli olduğu yönündedir.
İktidarın ABD ve FETÖ ile işbirliği yaparak ‘askeri vesayeti' kaldırdık dediği Ergenekon sürecinde herkes canhıraş süreci ‘Türkiye bağırsaklarını temizliyor' diye savunurken, Erdoğan'ın ‘ben bu davanın savcıyım' dediğinde Baykal'ın ‘sen savcısıysan ben de avukatıyım' demesi. Sonrasında FETÖ'nün 15 Temmuz darbe teşebbüsü… Kudretli Ergenekon, Balyoz savcı ve hakimlerinin hapse girmesi. Sonradan aklı başına gelenlerin ‘bu davanın savcısıyım' diyen Erdoğan'ı eleştirirken, haklı çıkan ‘Avukatıyım' diyen Deniz Baykal'dan tek bir söz etmemesi. Edecek olsalar; Deniz Baykal haklıymış demeleri gerekiyor çünkü!
Bugün en tartışmalı ve karışık olan bölge Suriye ile 915 kilometrekarelik sınırların ‘mayınların temizlenmesi' karşılığında 49 yıllığına İsrailli bir firmaya tarım yapılma karşılığında verilme isteği. Erdoğan'ın 23. Dönem TBMM'de ‘niye itiraz ediyorsunuz, burada Hans, Yakop çalışmayacak, Ahmet, Mehmet çalışacak' diye savunması. Deniz Baykal liderliğindeki CHP'nin karşı çıkmasına rağmen TBMM'den geçmesi ve CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne götürmesi ve AYM tarafından iptal edilmesi. Az bir şey midir? Bugün biran karşı çıkılmadığını, CHP'nin başvurusuyla AYM'nin iptal etmediğini düşünelim. Şimdi orada Suriye'den gelen sığınmacılara prefabrik kalıcı konut yapma iddiamız olabilir miydi?
1 Mart tezkeresiyle 65 bin ABD askeri o bölgeye yerleşmiş olsaydı, 915 kilometrekarelik alanın İsrailli bir firmaya verilmesi kabul edilmiş olsa belki bugün bambaşka kara bir tabloyu konuşuyor olacaktık.
Yine ellerinde keleş silahlarıyla gelenlere kurulan çadır mahkeme sürecini de hatırlamakta yarar var. Bugün kendilerine ‘yerli ve milli' diyenlerin dağdan gelenler için kurdukları çadır mahkemelerinde PKK'lılar salıverildiler. Erdoğan'ın süreci olumlayan açıklamaları oldu. Deniz Baykal yine aynı sertlikte karşı çıktı. Bir süre sonra salıverilenler otobüslerle il il dolaşmaya başladıktan sonra bu kez Erdoğan yanlış olduğuna dair açıklamalarda bulunmak zorunda kaldı.
Onlarca örnek verilebilir hiç kuşku yok ama Deniz Baykal'ı eleştiren sözde ‘yerli ve millicilere' küçük bir öneri olarak yıllar önce Sakarya İl Kongresinde yaptığı konuşmayı Google veya YouTube dan ‘Deniz Baykal Sakarya konuşması' yazarak bulup dinlemelerini şiddetle öneriyorum.
Daha önce Deniz Baykal'ın sağ a açılım politikalarını eleştirenlerin Cihangir İslam ve benzerlerine alkış tutması! Çarşafa rozet takma olayı üzerine haklı olarak eleştirenlerin bugün türban konularında sessiz kalması! Deniz Baykal'ı önseçim yapmamakla, parti içi demokrasi adına eleştirenlerin önseçimden söz edilmemesi karşısında sessizlikleri Deniz Baykal'a özel olsa gerek!
1992 yılından bugüne yakın siyaset yapma imkanına sahip olduğum Genel Başkanım Deniz Baykal'la çalışmış olmakta çok mutluyum, Allah rahmet etsin, mekanı cennet olsun.