Pakize Başaran, yalnız Bandırma'nın değil, ülkemizin gurur kaynağı bir yazar.
1948 yılından beri edebiyatın içinde. Bir dönemin ünlü kadın yazarları arasında önemli bir yeri bulunan, 20 dolayında romanı, çok sayıda şiirleri, düz yazıları ve radyofonik piyesleri ile edebiyatımızda haklı bir yer edindi, ses getirdi.
Pakize Başaran ile ilk röportajım, yaklaşık 30 yıl kadar önce, o yıllarda çalıştığım, rahmetli Nihat Özbek'in sahipliğinde, Bandırma'daki GERÇEK gazetesinde yayınlanmıştı. O yıldan sonra da çok sayıda röportaj yaptık, Pakize Hanım'la.
Yaklaşık iki yıl önce Pakize Başaran'ın şiirleri ve düzyazılarından oluşan “Daha Ne Olsun” kitabının editörlüğünü üstlendim. Bu kitaptan bir yıl kadar sonra da, Başaran'ın yaşam öyküsü olan “Edebiyatımızın Gülen Yüzü” isimli kitabı kaleme aldım.
Pakize Başaran, 1921 doğumlu olmasına rağmen edebiyattan, yazmaktan kopmuyor ve üretmeyi sürdürüyor. Halen BANSES'teki köşesinde yazıları, şiirleri, özlü sözleri ve çeşitli konulardaki değerlendirmeleri yer alıyor.
Başaran'ın tüm kitaplarını okudum. Güçlü ve sürükleyici kitaplarında zaman zaman ilginç sürprizler var. Bandırma'yla ilgili çeşitli anıları ile geleceğe de ışık tutuyor.
Pakize Başaran'ın, haydi kendisinin sevdiği hitap şekliyle “Pakize Sultan”ın en beğendiğim kişilik özelliklerinin başında yüreğindeki engin insan sevgisi, iyimserliği ve yaşama hep umut penceresinden bakışı gelir. Aynı, Sait Faik'in, “Bir insanı sevmekle başlar her şey” dediği gibi…
Başaran, gerçekten edebiyatımızın gülen yüzüdür.
Onun birçok kitabının imza günündeki söyleşilerinde ve başka etkinliklerde moderatörlüğünü yaptım. Zaten kendisi de, “İmza günlerimde yanımda olman bana büyük bir rahatlık veriyor” der.
Pakize Başaran'ın, eskiden yazdığı “Şaka Bitti” isimli kitabının yeni baskısı için Bandırma Belediyesi Kültür Müdürlüğü'nün çalışmalar yaptığını biliyorum.
Kitap basılıp, imza günü düzenlendiğinde, bir kez daha onun yanında olmanın mutluluk ve heyecanını şimdiden yaşıyorum.
İyi ki varsın, Pakize Başaran…İyi ki seni tanımışım…
Yazıma, “Pakize Sultan”ın, “Yıllar” isimli şiiriyle son vermek istiyorum. Tabii ki, onun, yıllarını boşuna değil, sürekli üreterek geçirdiğinin altını çizerek…
“Hızla geçiyor yıllar
dinlenmek bilmiyorlar
uçar gibi giderken
hiç haber vermiyorlar
Nedir bunun sebebi
acelesi var gibi
kaçarcasına bizi
terk edip gidiyorlar
Yer yer silinmiş izler
sanki tutsağı bizler
anılarla baş başa
bırakıp gidiyorlar
Bu duyarsızlık neden?
neden hiç düşünmeden
bizi ateşe itip
yakarak gidiyorlar
İşte hayat kardeşim
nerede dostun, eşin?
Yıllar acımasızca
Savurup gidiyorlar
Yıllar, düzen böyle kurulmuş
sonuç değişmeyecek
bu dünya var oldukça
yıllar uçup gidecek
Yıllar, yıllar, yıllar…
yok edip gidiyorlar
yıllar
ah, yıllar, yıllar, ah, ah!”