Atasözleri, özdeyişleri ve özlü sözleri severim. Çoğu bilgelik doludur.
İşte Kızılderili atasözlerinden bir demet:
“Bildiklerini anlat ama akıl vermeye kalkma. Anlatılanları iyi dinle ama hepsini doğru sanma. Sessiz kalmak, bir şey bilmediğin anlamına gelmez. Çok konuşmak da çok şey bildiğini göstermez. Herkesi kendine eşit gör, her kim olursa olsun bir insanı küçümsemek akılsızlık, çok büyük görmek ise korkaklıktır. Cesaret akıldan gelirse cesarettir. Bilgisizlikten gelirse cehalettir.”
X X X
Siyasette din tüccarlığı kadar kötü bir şey olamaz. Bunu baş nedeni hiç kuşkusuz ki cehalettir. Kur'an'ın Türkçesini okumayan bir toplum, elbette din ticaretinin kurbanı olmaya mahkumdur.
Bilim insanı Muazzez İlmiye Çığ, şöyle diyor:
“Beş yaşındaki çocuğa öbür dünyayı değil, yetmiş yıl yaşayacağı bu dünyayı öğretin. Korkuyla değil, sevgiyle eğitin.”
Ama din istismarı aldı başını gidiyor. Tarikatlar mantar gibi artıyor.
Rahmetli oyuncu Tuncel Kurtiz, şöyle diyor:
“Dinini tilkiden öğrenirsen, tavuk çalmayı sevap zannedersin.”
X X X
Kötülük yapmamak yetmez. İyilik yapmayı da bilmek gerekir.
Bilim insanı Albert Einstein, “Dünya, kötülük yapanlar yüzünden değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir” diyor.
X X X
Boş konuşan, sürekli dedikodu üreten, kıskanç kişilikli insanların düşünce üretmelerine olanak yok. Bu kişiler, aslında aşağılık kompleksi içinde, mutsuzluktan kıvranırlar. Toplumda başarılarını kanıtlamış kişilere saldırdıklarını sanarak gündeme gelmek isteseler de kimse tarafından dikkate alınmazlar.
Friedrich Nietzsche, şöyle diyor:
“Kıskançlığın ateşinin içinde kalan, sonunda kendisine yöneltir, kuyruğundaki zehirli iğnesini, akrep gibi…”
X X X
Racine, “İnsanda vicdan, yürek olmayınca vefa da olmaz” diyor.
Vefa ve minnet, vicdanın belleğidir.
Vefasız insanları hiç sevmem. Çünkü ruhları kirlidir. Ancak onların düşmanlıklarına kızmam, sabırlı davranırım.
Bir Kızılderili atasözü şöyle der:
“Nehrin kenarında sabırla susup oturarak beklersen, düşmanlarının cesetlerini geçişini izlersin.”
X X X
Günümüz medyasının durumuna üzülmemek elde değil. Gazetecilik ne yazık ki unutuldu.
“Mecbur kalırsan kalemini kır ama sakın satma!” diyen Sedat Simavi, iyi ki bugünleri görmedi.
Gel de Gobeels'e hak verme:
“Bana ahlaksız bir medya verin, size şuursuz bir halk yaratayım.”
Ünlü komedyen Charlie Chaplin'e(Şarlo) kulak verelim, şimdi de:
“Kitleleri birbirlerine karşı öfkelendirirsek, karınlarının açlığını unuturlar.”
X X X
Arada bir geçmişi anmakta sorun yok ama hep geçmişi özleyerek yakınmak da doğru değil.
Dünü toprağa gömmezsek, yarınlar çiçek açmaz! Kimse için gözyaşı dökmeye değmez. Ağlayacaksan kaybolan zamana ağla!
Tabii ki, gününü de en iyi şekilde yaşa!
X X X
Eğitim ama tabii ki çağdaş eğitim.
İşte Güney Afrika'da, bir üniversitenin girişindeki yazı:
“Bir ülkeyi yok etmek için atom bombası veya uzun menzilli füzelere ihtiyaç yoktur. Bunun için eğitim seviyesini düşürmek ve kopya çekilmesine izin vermek yeterlidir. Bunun sonucunda hastalar, doktorların elinde can verir. Binalar, mühendislerin elinde çöker. Para, ekonomistlerin elinde kaybolur. İnsanlık, dinci akademisyenlerin elinde ölür. Adalet, hâkimlerin elinde yok olur.”
X X X
Eğitimden bahsettikten sonra öğretmenden söz etmemek olmaz.
Bir öğretmen, sonsuza kadar etkileyebilir. Onun etkisi mezarda da bitmez, sürer gider.
Diğer mesleklerde çalışanlar, sabah evden “işe gidiyorum” diye çıkarlar ama öğretmen, “okula gidiyorum” der.
Öğretmenlik, kendi çocuklarına istediğinden daha iyisini ve fazlasını öğrencileri için istemektir.
Bir öğretmenin öğrenme isteği ve öğrenciliği mezarda biter. Öğretmenin emekliliği, okumaya ve öğrenmeye daha fazla zaman bulabilmesi içindir. Bir öğretmenin boş zamanı yoktur, olmamalıdır. Öğretmenlik, öğrencilerine anne olmaktır, baba olmaktır, abla, abi olmaktır. Yüreği dünyaları kucaklayan insan olmaktır. Öğretmenlik, sadece sabah gidilip, öğle vakti dönülen, cumartesi, pazar, sömestre ve yaz tatili yapılan bir meslek değildir. Öğretmenlik, anne olmaktır, baba olmaktır. Öğretmenlik, yüreği kocaman “insan” olmaktır.