Aralık ayında Çin’nin Wuhan kentinde ilk çıktığında Türkiye dahil hiçbir dünya ülkesi koronavirüsü önemsemedi, hiçbir ülke ciddiye almadı. Bırakın ülkenin yöneticilerini, ülkemizin tekstil sektör temsilcileri başta olmak üzere birçok kesim bunun bir fırsata dönüşeceği hesabını bile yaptı.
Bugün en çok vaka ve ölümlerin yaşandığı İtalya’da ilk vaka Şubat ayında görüldü. İspanya, Fransa, Almanya, ABD ve birçok ülkede de o günlerde görüldü ve bugün önü alınamaz hale geldi. Bu arada Çin, Hong Kong, Singapur, Japonya, koronavirüsün merkezi Asya ve Uzakdoğu, salgını kontrol altına almayı başardı.
ABD-Trump önce ciddiye almadı Çin virüsü diye dalga geçti ve bugün ABD Avrupa’yla birlikte virüsün merkezüssü haline geldi. Dünya Sağlık Örgütü yaptığı tahminle ABD’de 2.2 milyon can kaybının yaşanacağı öngörüsünde bulunuyor.
İngiltere-Boris Johnson ciddiye almadığı gibi herkes virüse yakalansın ve sürü bağışıklığı kazansın dedi baktı ki ölümlerin önüne geçilemiyor aldığı önlemler kendisinin de koronavirüse yakalanmasına mani olamadı ve karantina altına alındı.
PEKİ ÜLKEMİZDE NE DURUMDAYIZ?
İyiye gitmiyoruz!
Bizde ilk ölüm vakası 10 Mart tarihinde ilan edildi. Yani virüsün merkezüssü Çin’den üç ay sonra. Geçen üç ay süre zarfında başta Çin ve bizden önce virüs belasıyla uğraşmak zorunda kalan ülkelerin ne yaptığı hangi tedbirleri aldığı veya almadığı; almadığı tedbirler sonucu yaşadığı sıkıntılar dikkate alındı, değerlendirildi, gerekli dersler çıkarıldı mı?
Maalesef evet diyemiyoruz…
Başlangıçta bazılarının aksine muhalefet eden birisi olarak ‘ben dahil’ Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı başarılı bulanlardandım! Türkiye ilk defa yaşanan önemli bir toplumsal olay-afet sonrası karşısında sorumlu bir yönetici gördü. O sorumlu yönetici toplumun karşısına çıkıyor, günlük olarak olayları değerlendiriyor, süreci anlatıyor; sayılar veriyordu. Kamuoyu da hem sorumlu bir yöneticiyi görmenin rahatlığı hem de diğer ülkelerin yaşadığı ağır tablolar karşısında kendi durumumuzu kıyaslayarak rahatlıyor, biz onlardan daha iyiymişiz duygusunu doyasıya yaşıyordu!
Toplumun önemli bir kesiminin verilen sayılarla ilgili kuşkusu yok değildi. Dünya ülkelerinden gelen yüksek rakamların aksine bizdeki rakamların düşüklüğü kuşkuları her geçen gün artırıyordu. Dünya Sağlık Örgütü ısrarla ‘Test, test, test’ derken bizde yapılan test sayıları çok düşük seviyelerdeydi. Test sayıları düşük olunca doğal olarak vaka sayıları da düşük çıkıyordu. Nedense bazı gün test sayıları bir önceki güne göre düşüş gösteriyordu.
Maalesef can kaybı sayıları artık üçlü rakamları geçmişti. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın en son açıkladığı Cuma günkü rakamlar test sayısı 7641, vaka sayısı 1704, vefat sayısı 16, toplam vefat 108 olarak açıklandı.
Koronavirüs de hafta tatiline girmiş olmalı ki cumartesi açıklanmadı. Bakanın son tweeti ‘Tedbirlere uyarak evinde kalan halkımıza teşekkür ederim. Çok iyi başladık. Aynı ciddiyetle devam edelim’ tweet’iydi.
Pazar günü alışılagelmiş basın toplantısı yerine sosyal medya üzerinden ilk defa 9982’iyle en yüksek test yapılıyor, 1815 vaka, 23 vefatla toplam 131 vefat sayısına ulaşılıyordu.
Açıklanan verilerin aksine Türkiye’nin her yerinden vaka ve vefat haberleri geliyor, görüntüler yayınlanıyor bütün bunlar resmi açıklamalara olan güveni sarsıyor, bizde toplumdaki paniği artırmamak için Türkiye’nin her yerinden bize gelen haberleri yazmıyoruz, paylaşmıyoruz ama durum oldukça ciddidir. Çünkü virüs bize daha yeni, geç geldi.
Türkiye kendisinden önce yaşanan vakaları dikkate alarak gerekli tedbirleri yeterince almadı. İlk vaka 10 Mart’a gelinceye kadar İran başta olmak üzere birçok ülkeyle sınırları daha önce kapatabilir, giriş çıkışları daha sıkı kontrol altına alınabilirdi.
En önemlisi umreye gidişlere izin vermemeli ve umreden dönenlerin tamamını ‘karantina’ altına alabilirdi. Diğer ülkelerde vakalar görülmeye başlandığı halde umreye gidişlere izin verildi. Umreden dönenlere aşırı toleranslı davranışla test yapılmadı evlerine salındı. Onlara evlerinizde kendinizi karantinaya alın dendi. Allah için onların bazıları karantinaya uydu evlerinden çıkmadı ama evlerine ahaliyi çağırarak mevlit okuttu onlara hurma, zemzem ikram ettiler. Yoksa Anadolu’nun birçok ilinde koronavirüsün ne işi var!
İlk kaybın olduğu 10 Mart’tan sonra topluluklardan uzak durun denildiği halde Cuma namazları devam etti, sonra kaldırıldı derken Saray’ın Millet camisinde ‘Milletsiz’ VİP Cuma namazı Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın imamlığında kılınmaya devam edildi. Millet adına her işi yapma hakkını kendinde görenler millete; siz Cuma kılamıyoruz diye üzülmeyin biz sizler adına da Cuma kılıyoruz mesajı vermek istemiş olabilirler mi dersiniz!
Toplumun her kesiminden Diyanetin kullandığı bütçeyle ilgili itirazlar yükseliyor, hac organizasyonları iptal olduğuna göre orada kullanılmayacak bütçenin koronavirüsle mücadele için Hazine’ye devredilsin önerileri geliyor.
Yine ülkemizin en önemli Kardiyoloji hocalarından Prof. Dr. Bingür Sönmez’in yaklaşık 144 bin din görevlisinin kronavirüsle mücadelede kapı kapı dolaşarak sürveyans testi yapmalarını, evde ateşli insan var mı, kaç kişi temas etti, içeri girmeden, sosyal mesafeyi koruyarak nasihatte bulunsunlar, insanlara moral versinler. Ateşi olanları, hasta olanları mutlaka sağlık ocağına rapor etsinler önerisi dikkate alınmalıdır.
Diyanet her gün minarelerden salavat tekbiri okuyarak toplumda kurban psikolojisi yaratmak yerine bu önerileri değerlendirerek mücadeleye katkı verebilir.
Toplumun dikkatinden kaçmayan bir başka durumda Sağlık Bakanı ile Saray ve bazı bakanlar arasında sorun mu var? Sağlık Bakanının bazı uyarı ve önerileri karar vericiler tarafından dikkate alınmıyor mu? Mesela ‘umre’ciler gönderilmesin dedi mi veya başka hangi uyarı ve önerileri dikkate alınmadı? Bilim Kurulu’nun önerileri ne kadar dikkate alınıyor?
Herkesin evde kal önerilerine daha önce değdim gibi aman ‘Akıl sağlığınıza dikkat edin!’
