İşte benim mevsimim geldi, geçiyor.
Eylül'den söz ediyorum, elbette.
Eylül, benim için ay değil, bir aylık mevsimdir. Çoğu kişi yaz aylarını özleyip bekler, ben ise eylülü…
Eylül, benim için bir ülkedir…Hemen ona sığınırım.
Eylülde Erdek, terk edilmiş bir kasaba gibi olduğunda, her fırsatta kendimi Erdek'e atarım. Sahilde yalın ayak yürümek bir başkadır.
Balıkçıların ağlarından balıklarını toplarken yaşadıkları mutluluğu gözlerinde görerek ben de mutlu olurum.
Ah o martılar yok mu, martılar!
Can Yücel, bir şiirinin dizesinde, “Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin” der.
Böylesine güzel bir tanım olur mu?
İnanın eylülde güneş bile bir başka güzel batar. Eylül güneşi yavaşça söner.
Cemal Süreya, “Dedim ya, Eylül'dü/Savruluşu bundandı kimsesizliğimin” diyor.
Eylül'de yalnızlık bile anlamlı bir güzellik taşır.
Eylül'ün “hüzün ayı” olduğunu söyleyenlere gülüyorum.
Oysa her eylülde yenilenir insan. Eylül, dinlemek isteyene en güzel öyküleri anlatır.
Aklınıza eylül düşerse yaşamla buluşursunuz.
Eylül, anıların en güzellerinin saklandığı bir mevsimdir.
İşte yeni bir eylül daha akıp gidiyor avuçlarımızın arasından…
Yıllardır her eylül ayında onun güzelliklerini yazmaktan mutlu oldum ve “Eylül'ü kaçırmayın, yakalayın. Kim bilir, belki de yaşadığınız son eylüldür bu” diye seslendim.
Eylül'ü çok seviyorum. Eylül'süz yaşayamam.
Dizelerimiz, Ataol Behramoğlu'ndan, “Eylül sabahının serinliği” ismini taşıyor:
“Eylül sabahının serinliğini
Yaprakların serinliğini
Ciğerlerime dolduruyorum
Sessizlik ve serinlik
Birleşiyor
Yıkanmış güvercinler
Ve çok uzakta bir tren sesi
Her zaman yeniden başlamak duygusu
Doğuyor içimde
Her uyanışımda
Düşmanlarımı bağışlıyorum
Daha çok seviyorum dostlarımı
Her uyanışımda
Eylül sabahının serinliğini
Yaprakların serinliğini
Yüreğime dolduruyorum”