ANASAYFA GÜNDEMSİYASETMANŞET HABEREKONOMİSPORRÖPORTAJLAR YAZARLAR KURULUŞ KÜNYE İLETİŞİM

05.11.2023

ÍNÖNÜ NEDEN BÍR DEV ÍDÍ ?

Son günlerde Ínönü hakkında, onunla hiç ilişkisi olmayan yakıştırmalar yapıldı. Onun bir resmindeki bıyıklarından hareketle , Hitler'e benzerliği ileri sürüldü. Diktatör olduğu savıyla küçümsendi ve hakarete varan ithamlar karşısında bırakıldı. O, yattığı yer büyük olasılıkla cennet olan, öbür dünyadaki mekanından bu söylenenlere , herhalde gülümsüyor , her zamanki alışkanlığı ile ,“hadi canım sen de”  diyordur. Asıl önemli olan tarihin O'nun hakkında ne dediğidir. Bunun için de, okumuyanlar ya da okuyup unutanlar için, yakın tarihimize başvurmak gereklidir. Önümüzdeki günlerde Ínönü polemiği büyük olasılıkla , tekrar gündeme geleceği için , yakın tarihe bir göz atmak çok yararlı olacaktır.


Garp Cephesi Komutanı Ísmet'in( Ínönü) Ikinci Ínönü muharebe meydanından, BüyükMillet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal'e “Düşman, binlerce maktulleriyle doldurduğu muharebe meydanını silahlarımıza terk etmiştir” diye biten telgrafına Mustafa Kemal'in yanıtı şöyledir;


“Ínönü muharebe meydanında Metristepede Garp Cephesi Kumandanı ve Erkanı Harbiyeyi Umumiye Reisi Ísmet Paşaya;


Bütün tarihi alemde , sizin Ínönü meydan muharebelerinde deruhte ettiğiniz vazife kadar ağır bir vazife deruhte etmiş kumandanlar enderdir. Milletimizin istiklal ve hayatı, dahiyane idareniz altında şerefle vazifelerini gören kumanda ve silah arkadaşlarınızın kalb ve hamiyetine büyük emniyetle istinad ediyordu. Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz. Ístila altındaki bedbaht topraklamızla beraber bütün vatan, bugün müntehalarına kadar zaferinizi tes'it ediyor. Düşmanın hırsı istilası , azim ve hamiyetinizin yalçın kayalarına çarparak hurdahaş oldu.


Namınızı, tarihin kitabei mefahirine kaydeden ve bütün milleti  hakkınızda minnet ve şükrana sevk eden büyük gaza ve zaferinizi tebrik ederken, üstünde durduğunuz tepenin size binlerce düşman ölüleriyle dolu bir meydanı şeref seyrettirdiği kadar milletimiz ve kendiniz için şaşai  itila ile dolu bir ufku istikbale de nazır ve hakim olduğunu söylemek isterim.” ( Kemal Atatürk ;Nutuk ;  Türk Devrim Tarihi Enstitüsü; 1960;Íkinci cilt ; shf; 580)


Anadolu topraklarında kazanılan bu zafer , yüzyıllardır yenilgiye uğrayan milletimizin emperyalizme karşı başkaldırışının , ilk zaferi ve bir başlangıcı idi. Kurtuluş savaşının başarı ile sonuçlanmasından sonra  TBMM ve Mustafa Kemal, Ísmet Ínönü'yü Lozan Barış görüşmelerinde Türk delegelerinin başı olarak görevlendirdi. Ísmet Ínönü burada çok zorlu bir sınavı yine büyük bir başarı ile verdi.

                                                                   







                                                         II


“17 Temmuz (1923) akşamı imzası bir gün meselesi halini alan antlaşma , 

3 Şubat akşamı Íngiltere Ímparatorluğu Hariciye Nazırı Lord Curzon of Keddeston'un Türk heyetinin önüne uzatarak; “Türkiye'nin imza edeceği en iyi anlaşma budur. Eğer imza etmezse, Türkiye düşünsün! Asya'nın görünmez derinliklerinde kaybolur!” dediği antlaşma değildi. O antlaşma , o şekliyle, bir tarafın kaleme aldığı için , tek taraflı ,bağımsızlığı kısıtlayan , imzalayacak millete yaşama hakkı vermeyen bir antlaşma idi. Ísmet Paşa;

“Memleketimi esarete mahkum eden bir vesikaya imza koymam” diyerek , Íngiltere hariciye nazırının ve diğer delegelerin arkasından trene atladı, Ankara'ya geldi.”

4 Şubat akşamı Türk heyetinin imzadan kaçındığı antlaşma ile 16 Temmuz akşamı üzerinde uzlaşılan antlaşma arasında yerle gök farkı vardı. Bu ikinci konferans sırasında müttefiklerin verdiği antlaşma projesi baştan aşağı Türkiye lehine değiştirilmiş ve düzeltilmiş , dörtte üçü mücadele ile, gürültü ile, çetin çalışmalar sonucunda ve bütün esaslarıyla değiştirilmiştir.” ( Ali Naci Karacan ; Lozan ; Nokta Kitap; Ístanbul; 2006; shf 534)


Ísmet Paşa ile  konferansta en çok mücadele etmiş olan Fransız baş delegesi General Pelle, O'nun için şöyle diyordu;

“Mükemmel bir asker olduğu kadar , mükemmel bir diplomat!. Az söylüyor. Bir şeye “Olmaz” dediği zaman biliyorsunuz ki o şey olmazdır. Artık onu yaptırmamaya uğraşacaktır. Onun için görüşmelerde “Peki, kabul ediyorum” dediği zaman rahatlık duyardım. “Hayır..” dediği zaman ise büyük bir mücadelenin başlamak üzere olduğunu anlardık”


Ítalyan başdelegesinin fikri ise şöyle idi;

“Lozan konferansında Türk delege heyetinin üstünlüğü kat'i idi. Ísmet Paşa her itibarla konferansa hakimdi. Görüşmeleri daima iyi idare etti. Karşısındakinin zayıf noktalarını buldu .Bilgi ile , izan ile, zeka ile ve mücadeleden yılmayarak uğraştı. Ísmet Paşa, büyük askeri muvaffkiyetinden sonra , Türk tarihinde eşi olmayan bir siyasi zafer kazandı. Yalnız mükemmel bir asker değil, mükemmel bir diplomat olduğunu da gösterdi. Ben şahsen onun bu konferansta oynadığı büyük siyasi role hayranım.''Konferansın bitiminde yayınlanan Paris ve Londra gazeteleri de “ Türkler büyük bir siyasi zafer kazandılar” başlığını taşıyordu.”(a.g.e.535)


Ísmet Ínönü'nün başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı dönemindeki ve Atatürk devrimlerinin yerleşmesindeki hizmeti de hiç bir zaman unutulamaz. Fakat Íkinci Dünya Harbi  sırasında Türkiye'yi harbe sokmama mahareti ve bunun için karşılaştığı zorluklar ve onları başarı ile aşabilmesi O'nu devleştiren özelliklerden bir başkasıdır. Bütün kıtalarda yer yerinden oynarken, şehirler taş yığınlarına dönüştürülür, milyonlarca insan vahşice hayatını kaybederken , Ínönü'nün bu cehennemin ortasında Türkiye'yi , Íngiltere'nin ve Almanya'nın sürekli baskıları altında olmasına karşın, harbe sokmaması ve harp sırasında Türkiye'nin hiç bir kayıp vermemesi, O'nun yüksek diplomatik becerisinin sonucudur.


İnönü'nün onu devleştiren bir başka özelliği de Atatürk'ten sonra Tek Adam olarak yönettiği Türkiye'yi demokratik bir seçim sonucunda rakibine teslim etmesi  ve eşinin elini tutarak ve yürüyerek Çankaya'dan ayrılmasıdır. Dünyada hiç bir Tek Adam iktidarını seçim yoluyla terketmemiştir. Bu çok nadir bir olaydır.








                                                             III                                                                    

Íkinci Kahire Konferansı'nda Ínönü , Roosevelt ve Churchil'le karşı karşıya gelmişti. Ínönü ve Türk heyeti , Stalin'in Türkiye'yi yarım yamalak hazırlanmış durumda savaşa girmeye zorlamasından korkuyorlardı. Bu durumda Türkler, Almanların missilleme hareketiyle karşılaşacak, Ruslar da “kurtarıcı” durumuna geçecekti. Ínönü'nün ,bu konferansa katılma koşulu olan “eşit kişiler arasında serbest tartışma yapılması”  şartını Roosevelt kabul etti. Böylece, Ínönü , başarılı bir biçimde, konferansta serbestçe ve eşit sartlar altında tartışma hakkını elde etmiş oldu. (Edward Weisband; Íkinci Dünya Savaşında Ínönu'nün Politikasi II;  Cumhuriyet yayınları; Ístanbul; 2000; shf;112-3)


Íngiliz Başbakanı Churchill'in doktoru Lord Moran, anılarında Churchill'in Ínönü'yü savaşa girme konusunda nasıl zorladığı ve Ínönü'nün direncini şöyle anlatıyor;( Lord Moran; Winston Churchill; Constable ; London; 1966 shf;145-6)

Íngiliz Kabinesi üyesi ve Kahire'de ikamet eden , Íngiliz Devlet Bakanı Casey'in Kahire'deki Villası'nda 5 Aralık 1943'de verilen yemekten notlar;

“ Bu akşam Casey, Cumhurbaşkanı Ínönü ve onun Dışişleri Bakanı ( Numan Menemecioğlu) için, onlar Ankara'ya dönmeden önce bir yemek verdi. Türk Cumhurbaşkanı'nın karşısında oturdum. Eğer bir bir insanın düşünceleri onun yüzüne, tam olarak aksediyorsa, karşımdakinin ruhunun büyük sıkıntılar içinde olduğunu gösteriyordu. Yüzü , düşüncelerinin başka yerde olduğunu söylüyordu, kendisine bir şey söylendiğinde gülümsüyor fakat hemen kendi derin düşüncelerine dalıyordu. O ülkesinin harbe sokulması için baskı altında olduğunu biliyordu aynı zamanda harbin dışında kalmasının yaratacağı sonuçları hesaplıyordu. Harbe girmesinin getireceği başka bazı sonuçlar hakkında daha bilinçli idi. O'nun zeka dolu yüzü , içinde bulunduğu çıkmazı gösteriyordu.

Fransızca olarak  ,politikaya girmeden önce, bir ordu komutanı iken, Türkiye'deki her askerin onun oğlu olduğunu  , fakat binlercesini ölümüne yol açan kararlar vermek zorunda kaldığını söyledi. Muhtemel bir bombardımandan korkmuyordu. Harbin ülkesi için en iyi şey olduğuna karar verirse , tereddüdü olmayacaktı. Onun önümüzde duran harpten önceki geçmişi , bu söylediğinin boş bir laf olmadığını gösteriyordu. Inönü bize şunu söyledi – Eğer Basbakan ( Churchill) dinlemiş olsa- harp ya da barış için karar vermesini şu nokta etkileyecekti;

“Buradaki büyükelçiler , Türkiye hakkındaki bilgilerine dayanarak, bize Türkiye'nin harbe girmesinin onun avantajına olacağına bizi ikna etmelidirler.”

Ínönü – daha önce- bize Adana'da açıkça Almanlardan değil Rusya'dan Türklerin korktuğunu söyledi. Eğer Ruslar onlara yardım etmeğe gelirlerse, bir daha gitmeyecekler, Kremlin bir kez Boğazları askeriyle kontrol altına sokarsa, onları oradan çıkarmak ancak zorla- savaşla – olabilirdi.

Eden –Ingiliz Dış Ísleri Bakanı – bana döndü “Bundan ne anlıyorsun” diye sordu.

Şöyle yanıtladım “ Cumhurbaşkanı   anlatmak istediğini söylüyor. “ Eğer onlar gelmezse onlarla bir ilgim olmaz ve Boğazlar , Ruslar tarafından tehdit edil(mez)se , parmağımı bile oynatmam”








                                                                  IV

……..O (Churchill) yorgundu.yenilgiyi kabul etmiyordu. Türkleri bir kez daha ikna etmeye çalıştı. Geldiler ve onu sessizce , geçen zamanın farkında olmadan, onun önümüzde yükselen kader saati konusundaki çok güzel konuşmasını dinlediler. 

O'nun da en az Ínönü kadar dikkati dağılmıştı….. Gece yatak odasına gittim. O'nu başını elleri arasına almış yatakta oturur buldum . “Kendimi hiç bir zaman böyle hissetmemiştim . Bana kendimi tamamen tükenmiş hissetmiyeceğim bir ilaç verir misin ?” dedi”.


1939 Şubat'ında Ankara'ya gelen ve  9  Eylül 1944'e kadar  görevde kalan Íngiliz  Büyükelçisi Sir Hughe Knatchbull – Hugessen de anılarını  şöyle bitirmektedir ; (H.K.Hugessen;Diplomat's Peace and War;John Murray Books; London; 1949 shf; 206); “Türkiye Ísmet Ínönü'ye çok şey borçludur. Büyük zaferle adı yankılanan , Kurtuluş Savaşı'nda büyük rol oynayan generaline, Mudanya Mütarekesi'nin diplomatına,  Cumhutiyet'in ilk yıllarının Başbakanı'na, Atatürk'ün ölümünden sonra göreve gelen,  ve ülkede bir politik sistemin kurulurken, ayni zamanda harp süresince  ülkeyi yöneten   Cumhurbaşkanı'na . Yüksek ilkeler ve onur  sahibi ve bizim gerçek dostumuza.”


Şevket Süreyya Aydemir, Ismet Ínönü'yü anlatan Íkinci Adam (Remzi Kitabevi; Ístanbul1983; shf; 573) isimli kitabının üçüncü cildinin sonunda şöyle demektedir;

“Atatürk'e minnettardı. O'nun eseriydi denilebilir. Ama, görüş , hareket ve karar bağımsızlığını daima korudu. Kimseye kayıtsız , şartsız bağlanmamasını kitaplarımda, onun ana niteliklerinden biri olarak belirtmişimdir. Dostları değil, arkadaşları vardı. Hem de, sınırlı arkadaşlıkları vardı.Yalnız , milletinin inandığı davalarına kendini kayıtsız şartsız vermiştir.

Bence siyasi hayatının en mihnetli iki eseri, o dev, o korkunç Lozan mücadelesi ve bir de, Íkinci Dünya Harbine sürüklenişten, hem de nice baskılara rağmen, bu memleketi kurtarışıdır. Bu sonuncunun ne demek olduğunu, gerek o yıllardaki görevimin bana öğrettikleri, gerek Ísmet Paşa'dan dinlediklerimle yakından bilirim. Ama onun bu dev direnişinin, hem milletimizce, hele aydınlarımız ile askerlerimizce , gereği kadar bilinmediğini sanıyorum.

Íkinci Adam adlı eserimin üçüncü cildinin ilgili son sayfasında şunlar yazılıdır.   “Eğer o başarıyı sağlamasaydı ve bir maceraya milleti kaptırsaydı, şimdi şu Pembe Köşk'de Ísmet Paşa değil başkaları otururdu. Ve şu Çankaya semalarında , Türk bayrağı değil, başka bayraklar dalgalanabilirdi.” 

Bu cildi sunarken ona (Ínönüye) okuduğum zaman , onda pek rastlamadığım derin düşüncelere daldı, sonra başını kaldırdı; “Sana iltihak ediyorum”dedi.

Çilelerine, ıstıraplarına, hatta bazen hayal kırıklıklarına gelince ? Bunlar söz konusu olduğu zaman cevabı , her zaman şuydu;

“ Benim en büyük yenilgim, en büyük zaferimdir”

Bunu duyan, böyle düşünen ve buna inanan bir fikir, aksiyon ve ruh adamı için başka ne söylenebilir ?”


Ísmet Ínönü'nün 1950'de serbest seçimlerle iktidarı devretmesi ve muhalefet lideri olarak ülkenin demokratik hayatına katkıları, bu yolda yaptığı çetin mücadele , O'nu devleştiren bir ayrı destandır.


Bugün ülkenin kuruluşuna bu denli hizmet etmiş bir dev adam için,  O'nu, küçümseyici söylemler , O dev adamı   hiç etkilemez  aksine O'nu daha da yüceltir. 

Inönü elştirilebilir fakat hiç bir eleştiri nezaket sınırlarını aşıp hakaret ve yalan üzerine kurulmamalıdır. Maalesef ülkemizde bu sınırları bilmeyen çok insan bulunmaktadır.








Bu yazı 119 defa okundu.


Yorumlar


Ad Soyad E-Mail
GÜNDEMSİYASETMANŞET HABEREKONOMİSPORRÖPORTAJLAR YAZARLAR ARŞİV

KONUMUMUZ

Altıeylül / Balıkesir

ADRES

Altıeylül Mah. Çiğdem Sok. İnaler İş Mrk.No: 8 1/1 Altıeylül / Balıkesir
MND Ajans
©2020 | Tüm Hakları Saklıdır
MND Ajans