Bu satırları yazdığım 2020 yılının Nisan ayının ortalarında COVID-19 pandemisi halen tüm dünyada etkinliğini sürdürmeye devam ediyor. Binlerce ölüm ve binlerce enfekte olmuş insan yanında tarım, ekonomi, turizm, lojistik, eğitim, gibi pek çok alanda olumsuz bir etkilenme söz konusudur. Yaşamın değerini sorgulamayan, tüketim çılgınlığına kendisini teslim etmiş toplumların pandemi sınavı biraz zor geçecek gibi.
Bu hastalığın etkisini yitirmeye başladıktan sonra her şeyin normal haline dönebileceğini söylemek mümkün değildir. Çünkü henüz tam ve onaylanmış spesifik bir tedavisi ve aşısı olmayan bir hastalığın oluşturduğu panik geçecek gibi görünmüyor. Sosyal izolasyonla sağlanan hastalıktan korunma çabaları, insanlar arası fiziksel mesafenin aralanmasına ve zaten kopmaya başlamış sosyal iletişimlerin daha da zedelenmesine sebep olacaktır. Farklı felaket senaryoları üretenlerin film yapıcılarına taş çıkartan tahminleri ne yazık ki, toplumsal kaygıları çoğaltmaktadır.
COVID-19 pandemisinden çıkartılması gereken dersler olduğunu düşünüyorum. Ancak toplumların buna niyeti yok gibi. El dezenfektanı kullanmaktan, maske takarak korunmaya çalışmaktan bir temizlik takıntısına kadar varan davranışların, ruhsal açıdan travmalara sebep olması kaçınılmazdır.
Bu süreçte felsefe, sosyoloji ve etik uzmanlarına büyük görevler düşeceğine inanıyorum. Çünkü toplumsal rehberliğin zayıfladığı bir dönemde zihinsel ve vicdani bir dik duruşun sağlanması için bu zorunludur. Bu hastalık nereden çıktı, nasıl bu kadar hızla yayıldı, bunlar hakkında konuşmak kolay. Fakat burada önemli olan, küçük bir virüsün akıllanmayan, çığrından çıkan bir dünyaya verdiği derslerdir.
Kendi içinde insan olmayı başaramayan bir canlının, bir virüs enfeksiyonu ile kendisine gelmesi, gerçeklerle yüzleşmesi üzücü bir durum. Oysa düşünce gücü ve vicdani boyutumuzla daha güzel bir dünya oluşturabilirdik.
Elbette ki, tarihsel süreçte yaşanmış diğer pandemiler gibi bu da gerileyecek, hatta ortadan kalkacaktır. Ancak bu salgının yarattığı fobiden, yeniden atak yapmasından endişe duyan düşüncelerden uzak kalmak mümkün değildir.
Evet, kabul etmeliyiz ki, hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktır. Zaman hiçbir zaman geriye doğru gitmeyeceği gibi, bazı davranış modelleri ve eskimiş fikirler de bu salgından sonra yeniden canlanmamalıdır. İkiyüzlülük, dürüst olmayan tavırlar, beyaz ya da gerçek yalanlar, mobbing ve daha bir çok olumsuz şeyin kaybolması, yeni ve daha güzel olanla yer değiştirmesini umut etmeliyiz. Bundan sonra doğaya ve canlılara, çevreye zarar vermeyen daha duyarlı, atıklarla dünyayı kirletmeyen, ücretsiz sağlık hizmetini yaygınlaştıran, nüfus kontrolünü sağlayan etik ve ahlaki değerleri önemseyen toplumların ortaya çıkacağına inanmalıyız. Bize ait olmayanı acımasızca harcayan ve zarar veren bir insan neslinin dünyaya ve evrene bir faydası yoktur. Şimdilik izolasyon sağlamak için toplumlara evde kalın çağrısı yapılıyor. Bu günler de geçecektir. Ancak bunun biraz uzun sürmesi bekleniyor. O zamana dek, daha fazla düşünerek ve hissederek doğru çıkarımlarda bulunulmasını diliyorum.