Sokağa çıkışın yasak olduğu bir hafta sonunu daha bitirdik. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı da kapsayan Perşembe gününden itibaren hayatı eve sığdırmaya devam; sabır ve akıl sağlığı diliyorum!
Yazı yazdığımız yurtseverlik sitesinin GYY Ferhan Şaylıman korona günlükleri adıyla yazı dizisi başlattı. Biz düzenli olarak zaten yazıyoruz.
Türkiye olarak Asya’dan başlayıp, Avrupa’ya sıçrayan bize henüz gelmediği günlerde biraz rahat davrandık. İlk ölüm vakasının ilan edildiği günlerde 10 Mart’ta yazdığımız yazıyı; Koronalı günlerde Allah herkese akıl sağlığı versin cümlesiyle bitirmiştik. Ferhan beyde; araştırmalar boşanmaların arttığını, bu temenninin çok yerinde olduğunu ifade etmişti.
Şimdi anlaşılıyor ki ‘akıl sağlığını’ koruyabilmek hiçte kolay değilmiş. Bu konuda ülkeyi yönetenlerin böylesi kritik günlerde bile hala siyasi atışma yapmak yerine toplumun sağlığını koruyacak tedbirleri, bırakın önlem almayı sıcak siyaseti sürdürüyor. Hala CHP’li belediyelere engel çıkarılıyor, sanki CHP yardım kampanyasına karşıymış gibi, böylesi günlerde bile CHP üzerinden toplum ayrıştırılıyor, kutuplaştırılıyor.
Taksit taksitte olsa artık evlerdeyiz. Hayatı eve sığdırmaya çalışıyoruz. Sığdırabilen var, ihtiyaçlar ve her geçen gün ihtiyaçların getirdiği dayanılmaz zorluklar karşısında evinin duvarları üzerine gelenler var. Evlerde kim tarafından çalınırsa çalınsın; kapılarının çalınmasını bekleyen, yardıma muhtaç çaresiz insanlar var.
Ekonomik sıkıntılar, zorunlu ihtiyaçların dışında artan virüs endişe ve korkuları ha hasta oldum ha olacağım korkuları yükseliyor. Çünkü virüs herkese bir gün mutlaka bulaşacakmış!
Bu işin uzmanlarının söylediğine göre Türkiye daha yolun başındaymış. Yani vakaların yayılım hızı henüz yeni başlamış, peak noktasına daha varmamışız. Çünkü Türkiye virüsün kendisine geç gelmesinin avantajını tam kullanarak izole edilme işine hafife almış, daha radikal tedbirler almak yerine taksit taksit alınan tedbirlerle riski artırmış.
AKIL SAĞLIĞI NASIL KORUNACAK?
Her deprem sonrası deprem uzmanlığı adı altında TV’lerde her gün topluma olası deprem korkusu salanlar gibi şimdi de Covid-19 uzmanları her gün beyinleri bunaltıyor.
Yaşamını riske atarak virüsle ölümüne mücadele eden sağlıkçılarımıza haksızlık ettiğimiz düşünülmesin, konu o değil.
Konu, her gün TV’lerde boy gösteren adının önünde sıralı unvanlar bulunan ama kendi meslektaşına bile tahammülü olmayan, onun görüşlerinin tam aksine kendi uzmanlıklarının geçerli olduğunu iddia eden, sen benden çok konuştun diye kavga eden uzmanlara!
Günlerce maske takılmayacak, sadece virüs taşıyanlar ve virüs taşıyanlarla aynı ortamda olanlar takacak dendi şimdi, sokağa çıkan herkesin maske takması zorunlu deniyor.
Aynı tartışmada bir uzamanın dediğini diğer uzman kişi kabul etmiyor, başka tezler öne sürüyor.
Günlerdir Covid-19 testi ücretli mi, ücretsiz mi, özel hastaneler pandemi hastanesi ilan edildi; özel hastaneler tedavide ücret alacak mı, ücretsiz mi olacak bir türlü anlaşılamadı.
Özellikle 60 yaş üstü büyüklerimize Allah gerçekten akıl sağlığı versin. Ağzını açan 60 yaş üstünü dile getirerek sokağa çıkmamaları gerektiği gibi en yüksek risk grubunu oluşturduğu çok dikkatli olmaları gerektiği vurgulanarak sanki her an ölümle karşı karşıyalarmış gibi anlatılıyor. 60 yaş üstü büyüklerimiz virüsten değil belki ama virüs korkusundan sağlıklarını kaybedecekler.
Birde benim gibi tansiyon ve kronik rahatsızlığı olan grup var. Onlarda sanki ilaçlarını aksatmaksızın kullansa, rahatsızlık kontrol edilebilir olsa bile böyle bir rahatsızlığı olanın her an virüse yakalanacakmış gibi anlatılması endişeleri artırıyor.
Hadi maske işi çözüldü! Ortada hala maske yok da! Herkes test yaptıracak mı yoksa belirti gösterenler mi yaptıracak!
Sosyal mesafe 1 metre mi, 1,5 metre mi, yoksa 3 metre mi olacak!
Neymiş sosyal mesafe korunmalı odalar bile ayrılmalıymış! Herkesin 200-300 metre evi yoksa nüfus kalabalık ise ne olacak?
Biz artık akşam haberleri dışında ABD’den katılan (Prof. Dr. Mehmet Çilingiroğlu) kendisini dünyanın en akıllısı ilan eden, adının önünde sıralı unvanlar yazan katılımcılar dahil hiçbirini izlemiyoruz. Ya film, ya Netflixste diziye takılıyoruz, ya da kitaba devam ediyoruz.
Özün özü; virüsten olmasa bile virüs korkusundan, virüsün yarattığı ruhsal çöküntüden toplum akıl sağlığını kaybetmese çok iyi.
Devletin hızla bu işe el atması gerektiği gibi TV yapımcıları birazda psikolog, psikiyatrist uzmanlarla topluma yön vermeli, toplumu sakinleştirmeli (son günlerde psikolog önerileri duymaya başladık).
Sosyal medyada dolaşan, İbn-i Sina’ya atfen bir deney yapıldığı:
İki kuzu iki ayrı kafese konur, kuzular aynı yaşta, aynı kiloda, aynı cinstir ve aynı yemlerle beslenir. Tüm şartlar eşittir. Ancak, yan kafeste de bir kurt vardır ve kurdu sadece kuzulardan bir görmektedir. Aylar sonra kurdu gören kuzu huzursuz, zayıf ve çelimsiz olduğundan ölür. Kurt kuzuya hiçbir şey yapmamasına rağmen, kuzu yaşadığı korku ve stres yüzünden ölmüştür. Kurdu görmeyen diğer kuzu ise oldukça huzurlu olduğundan besili ve kiloludur.
Bu deneyde İbn-i Sina, zihinsel etkinin, sağlık ve bünye üzerindeki olumlu ve olumsuz etkisini deneylemiştir.
Gereksiz korku, endişe, kaygı, stresin, insan bünyesine verdiği zararı hiçbir şey veremez.
Salgın günlerinde en çok üzerinde durulması gereken şey korku, endişe, kaygı, stres, panikten sağlığımız için uzak durabilmek.
Bu şartlarda anksiyete bozukluğuna uğramadan ne kadar uzak durulabilirse.