Reşat Nuri Güntekin’in romanındaki Çalıkuşu Öğretmen Ferideleri, Anadolu’nun en uzak köşelerinde sevgiyle, özveriyle gözbebekleri öğrencilerine eğitim ve öğretim veriyorlar. Cumhuriyetin yüzüncü yaşına yaklaştığımız şu yıllarda,yine çocuklar her şeyden mahrum, yine öğretmenler çaresiz, yine okullar bakımsız!İnsan olanbu durumdan utanmalı, vicdanı sızlamalıdır. Çocuklar bizim geleceğimiz ve yarının aydınlığıdır. Onlara ne veriyoruz ki geleceğimizden gelişme, yenileşme, büyüme, zenginleşme, vatanın yücelmesini bekleyelim!
Bu acı gerçekleri sizlerle paylaşmak istedim. Yurdumuzun tüm çocukları kıymetlidir. Nerede olursa olsun ayırmadan onlara hizmet vermek gerçek öğretmenliktir. Öğretmen; okula kim aç geldi, kimin boynu bükük,kim üzgün, kim hasta hemen anlayandır. Gerçek öğretmen, olumsuz koşulları olumluya çevirebilendir.
Güzel Türkiye’m! 1965 yılındaBalıkesir’in ilçesi Dursunbey’de öğretmenlik görevime başladığım yıllardaki koşullar hiç mi değişmeyecek? Aileler hep çocuklarına okul gereçlerini alamayacak kadar az kazanç düzeyinde mi yaşayacak?Ya okulların fiziki koşulları ne zaman değişecek?
Genç bir bayan öğretmenin bana gönderdiği mektubundan bazı bölümleri sizlere duyurmak istiyorum. Bu mektubu tüm vicdanlı ve yüreğinin gözleri açık insanlar duysun, hissetsin diye koyuyorum. Kararı siz verin. İşte mektup:
“Doğudan, yeni keşfettiğim bu topraklardan hepinize merhaba,
Ben Ege’nin bereketli topraklarında, zeytin ağaçları, uçsuz bucaksız deniz ve dünya tatlısı insanları arasında doğanşimdi ise ülkemin doğusunda, bir köyde görev yapan, bir sınıf öğretmeniyim.
Bu satırları yazmaktaki amacım sınıfımdaki daha 1.sınıf öğrencilerimin, elmaslarımın, ilk göz ağrılarımın sesini sizlere duyurmak.
Onlar öyle masum öyle temiz ki, inanın hayattaki tüm sıkıntılarımı unutturuyorlar bana. Bir gülüşleri yetiyor dünyayı unutmaya. Siz değerli büyüklerim benden çok daha iyi bilirsiniz fakat içim içime sığmıyor burada. Her gün “Ne yapsam, neyi nasıl öğretsem?” telaşı ve heyecanı sarıyor beni. Uyuyamadığım geceler bile oluyor. Bu ne büyük sorumlulukmuş! Vicdan ile öğretmenlik sözcükleri neden hep birlikte kullanılıyor ve hep birbirlerini çağrıştırıyormuşşimdi daha iyi anlıyorum.
İtiraf etmeliyim ki başlarda çok korktum. Çünkü ülkemin bilmediğim topraklarında, kültüründe, bilmediğim bir lisan ile insanlar bana çocuklarını emanet ettiler. Korktum… Onlara sahip çıkamamaktan, iletişim kuramamaktan korktum. Ama bir şey oldu. Aynı dilde konuşamaz anlaşamazken, birden oldu üstelik… Ben onları sevdim, bana emanet ettikleriçocukları çok sevdim. Bu sevgi tüm korkuları, sıkıntıları unutturdu bana. Gurbette o sınıf benim ailem oldu. Hepsi çocuklarım oldu. Bir gün, bir öğrencimin babası geldi okula. Bana uzun uzun baktı ve“Hoca, sen eli öpülecek insansın.Çocuğum kimseyle konuşmuyordu ama şimdi konuşuyor, okuyor. Okula gelmek için can atıyor,seninle gurur duyuyorum.” dedi. O gün anladım ki bu meslek benim yaşamımın anlamı olacaktı. Şimdi tek amacım öğrencilerime iyi bir gelecek sağlamak. Hepsini elimden geldiğince iyi bir sınıf ortamında okutmaktır.
Ben çocuklarıma öğretirken onları eğlendirmek, eğitirken de onlara yaşamı sevdirmek istiyorum. Bulunduğum bölgede ailelerin maddi olarak büyük sıkıntıları var. Ben kendimce yardım etsem de yeterli olamadığım için sizlerden, değerli büyüklerimden küçücük isteklerim olacak:
Kalem, silgi, defter, karton, resim kâğıdı, boyalar(pastel, kuru, sulu, parmak boyaları), elişi kâğıdı, makas, 6-7 yaş grubu çocuklar için okuma kitapları vb. kırtasiye malzemelerine sınıfımızda çok ihtiyacımız var.
Sizlere doğudan, günün erken ışıyıp erkenden karardığı topraklardan sesleniyoruz. Biz 33 kişilik sınıf olarak sizden yardım bekliyoruz…
Size şimdiden teşekkür eder, mutlu sağlıklı günler dileriz.”
22 Kasım 2014
Köyde bir sınıf öğretmeni