Ne yazık ki ülkemizde iktidara yandaşlık etmeyen tüm basının üzerinde baskı ve yasaklar her geçen gün artarak devam ediyor.
Akp iktidara geldiğinden beri kendisine muhalif olan veya eleştiren kim olursa olsun sindirmeye, yok etmeye çalışıyor.
18 yıllık Akp iktidarı döneminde başta TBMM olmak üzere tüm kurumlar güçsüzleştirildi ya da baypas edildi; ülkemiz tek adam anlayışına teslim edildi.
Bugün ülkemizde demokrasi değil, anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun adlandırmasıyla monokrasi yönetimi vardır. Yani ülkemiz tek adamın fermanlarıyla yönetilmektedir.
Kurtuluş Savaşı döneminde bile devletin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’e kök söktüren, hesap soran TBMM’nin yerinde bugün Danışma Meclisi kadar bile etkili olamayan bir Meclis vardır.
Ne yazık ki bugünkü Meclis, tek adamın gölgesinde kalmaktadır.
Meclis’in, yasama organının görevi kanun yapmaktır.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin yürürlüğe girdiği 2018’de seçilen TBMM 101 kanun yaptı.
Bunun 50’si uluslararası anlaşmaların uygun bulunduğuna ilişkin kanun. Yani rutin onama işleridir.
Bunun yanı sıra Cumhurbaşkanı ülkeyi kararnameler ile yönetiyor.
Bugün itibariyle Cumhurbaşkanlığı kararlarının sayısı 2 bin 500’e yaklaştı. Kararlardan birçoğu da kanunla düzenlenmesi gereken işleri düzenliyor.
Yargı bağımsızlığı tamamen ortadan kaldırıldı ve saraya bağlandı.
Demokrasinin gereği olan basın özgürlüğü de ne yazık ki büyük ölçüde kaldırıldı; basının yüzde 90'ı iktidarın kontrolüne geçti.
Bütün demokratik ülkelerde basın halkın gözü kulağı dilidir. Ülkemizde ise ne yazık ki “havuz medyası” da denilen yandaş medya, iktidarın sözcüsü olarak muhalefete karşı baskı ve tehdit, halka karşı manipülasyon aracı olarak kullanılıyor.
Bu yüzden ülkemiz Dünya basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke içinde 157’nci sırada yer alıyor.
Ülkemizde ki basın Endonezya, Tanzanya, Kenya gibi ülkelere göre daha alt sıralarda ve daha çok baskı altındadır.
Ülkemizde kamuoyunu aydınlatmak için; doğru haber veren, tarafsız davranan, özel hayata saygılı olan ve hukukun evrenselliğini savunan gazetelerimiz ve gazetecilerimiz muhalif diye nitelendiriyorlar.
Şu anda ülkemizde muhalif olarak nitelendirilen birkaç gazeteyi de birtakım baskılarla, yasaklarla, sindirmeye çalışıyorlar.
Ne yazık ki, baskılarla ve tehditlerle halkımızın doğru haber alma özgürlüğünü de elinden almaya çalışıyorlar.
Bundan dolayı Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel, Hülya Kılınç, Ferhat Çelik, Aydın Keser ve daha nice gazeteciler cezaevindeler.
Muhalif veya eleştirel olduğu için baskı altına alınan gazetelerimizin başında Cumhuriyet, BirGün ve Evrensel gelmektedir.
Cumhuriyet Gazetesini Fetöcü olmakla suçlayarak yazarlarını ve ekibini geçmişte olduğu gibi bugünde tutuklayarak içeri atıyorlar.
Eskiden adliyelere haber toplamaya giden gazetecilerimiz şimdi neredeyse her gün ifade vermeye gidiyorlar.
Çünkü iktidar kendisine biat etmeyen gazeteci ve yazarları ya casus ya Fetöcü ya da hain ilan etmektedir.
İktidarın değil halkın gözü kulağı dili olarak dürüst, objektif haber yapan tüm gazetelerimizde yapılan her haber, suç unsuru olarak kabul ediliyor.
Oysa ki, Cumhuriyet Gazetesini fetö ve terör ile yan yana getirmek vicdansızlıktır.
Cumhuriyet Gazetesi tarihimizde cumhuriyet ile yaşıt ve önemli bir yere sahiptir.
İktidara muhalif olan, eleştiren her gazete ve yazar yandaş medya ve iktidar tarafından blinç edilmektedir.
Ama ne yaparlarsa yapsınlar, Cumhuriyet gazetesini ve Cumhuriyet’in değerlerini yok edemeyeceklerdir.
Bundan sonraki süreçte de halka doğru haberi ulaştırmak için Cumhuriyet Gazetesi susmayacak ve yoluna devam edecektir.
Bu ülkede on binlerce Cumhuriyet okuyucusu var.
Cumhuriyet Gazetesi aynı zamanda Yunus Nadi, Uğur Mumcu ve İlhan Selçuk’un gazetesidir.
Cumhuriyet gazetesi doğru haber ve ilkeleri uğruna birçok yazarını şehit verdi.
Her darbe döneminde sansür, oto sansür, baskı, hedef gösterme ve tehditlere asla boyun eğmedi ve dimdik ayakta kaldı.
Bu anlamda hepimize düşen görev Cumhuriyet Gazetesi’ne sahip çıkmaktır.
Bizler Cumhuriyet’e sahip çıkmaya devam edeceğiz.
Cumhuriyet gazetemiz ile birlikte doğru ve eleştirel çizgide haber veren Evrensel, Birgün, Sözcü ve muhalif çizgideki tüm gazeteleri, internet mecralarını susturmak istiyorlar.
Basın İlan Kurumu eliyle eşit dağıtılması gereken resmi ilan ve reklamları halktan, emekten, demokrasi ve barıştan yana olan gazetelerden esirgiyorlar.
Dahası, uyduruk gerekçelerle altından kalkamayacakları ağır para cezaları uygulayarak, kapanmaya zorluyorlar.
Ama her şeye rağmen eleştirel ve muhalif basın, halktan yana tavrını devam ettirecek, halkın sorunlarını, dertlerini dile getireceklerdir.
Özgür basın susmayacak ve susturulamayacaktır.
Hak, hukuk, adalet ve objektif haber anlayışını ilke edinen bu gazetelerimize hepimiz sahip çıkacağız.
Zaten objektif haber yapan birkaç gazete, radyo ve ekran kaldı.
Onları da tehdit, şantaj ve baskılarla susturmaya çalışıyorlar.
Bütün dünyayı ve ülkemizi tehdit eden Koronavirüsle mücadele sürecinde bile ayrımcılık yapıyorlar.
Muhalif ve eleştirel basını susturmaya çalıştıkları gibi virüse karşı başarılı çalışmalar yürüten belediyelerimizi de baskı altına almaya çalışıyorlar.
Salgın herkesi tehdit ederken bile, yandaş patronlara rant aktarmaktan, İstanbul’u mahvedecek olan çılgın proje için ihale düzenlemekten geri durmuyorlar.
Ama ne yaparlarsa, yapsınlar, zalimin zulmü arttıkça sonu yakınlaşır.
Tüm olumsuzluklara rağmen geleceğe olan umutlarımız arttı.
Bu ülkede demokrasiden ve cumhuriyetten yana olan büyük bir çoğunluk var.
Halkı susturamayacakları gibi özgür basını da susturamazlar.
Unutmasınlar ki, yarın iktidardan düştüklerinde bugün susturmaya çalıştıkları basına muhtaç olacaklardır.
Biz demokratlar olarak, eksiksiz düşünce basın ve ifade özgürlüğü istiyoruz.
Düşüncenin terör suçu kapsamından çıkartılmasını istiyoruz.
Gazetecilerimizin yerinin hapishaneler değil haber masaları olmasını istiyoruz.
Hapishanelerdeki basın emekçilerinin ve siyasal eylemleri nedeniyle özgürlüklerinden yoksun bırakılan insanlarımızın serbest bırakılmasını istiyoruz.
Yaşasın demokrasi.
Yaşasın basın özgürlüğü.
Saygılarımızla.