Bi-baht olanın bağına bir katresi düşmez
Bȃrȃn yerine dürr ü güher yağsa semadan (Ziya Paşa)
(Gökyüzünden yağmur yerine inci ve mücevher yağsa; bahtsız olanın bahçesine bir damla düşmez.)
Ziya Paşa’nın yukarıdaki beytinde geçen “bȃrȃn” kelimesi “yağmur” kelimesinin eşanlamlısıdır. Ben bu yazıyı kaleme aldığım saatlerde Balıkesir’de yağmur yağıyordu. Dolayısıyla bereket damlalarının toprağa düşüşü bu yazıya vesile olmuştur demek hiçte yanlış olmaz.
Sizlerin de bildiği üzere 13 Nisan’da başlayıp 12 Mayıs’a kadar devam eden yağmurlara halk arasında “yağar ay” ya da “yağmur ayı” denilir. İnanışa göre bu yağmurlar bereket, şifa ve uğur kaynağıdır. Dolayısıyla yağar ay yağmurlarıyla ilgili inanış ve uygulamalardan bazıları şöyledir:
Nisan yağmurunda ıslanmanın sağlık getireceğine inanılır ve bu sebeple yağmur başladığında baş açık bırakılarak ıslatılır.
Nisan yağmurları bir kapta toplanır. Üzerine dua okunur. Sabah akşam aç karnına yedi gün şifa niyetine içilir.
Nisan ayında yağan ilk yağmurun damlaları toplanır. Bundan yoğurt mayalanır.
Nisan yağmuruyla yemek pişiren gelecek nisana kadar yoksulluk görmez.
Para kesesi bereket için Nisan yağmurunda yıkanır.
Bir bebeğin tırnakları makas görmeden avuçları Nisan yağmuru ile yıkanırsa eli açık, cömert olur.
Nisan yağmuruyla yıkanan saç gürleşir.
İlk Nisan yağmuru yağarken evin damına hanedeki insan sayısı kadar taş dizilir. Her taş bir kişiyi temsil eder. Yağmur kesildikten sonra taşların altına bakılır. Hangi taşın altında böcek çıkarsa o taşı temsil eden kişinin yıl boyunca kısmetinin açık, rızkının bol olacağına inanılır.
Ben inanıyorum ki sizlerin de aklına daha pek çok inanış ve uygulama gelmiştir. Bununla birlikte bir inanışta divan edebiyatımızda vardır. Şöyle ki; Nisan yağmuru istiridyenin içine düşerse inci, yılanın ağzına düşerse zehir olurmuş. İnci, sadef denilen deniz hayvanının karnında oluşurmuş. Nisan ayında sahile çıkan sadef, midye gibi yapısıyla kapağını açarmış. O sırada karnına düşen nisan yağmurunun damlasını yutup denize geri dönermiş. Denizdeki tuzlu su ortamında bu saf yağmur tanesi hayvana acı verince o da bu acıdan kurtulmak için bir sıvı salgılarmış. Yağmur suyu ve bu salgı karışıp inciyi
oluştururmuş. Eğer sadef birden fazla yağmur damlası yutarsa inciler çok ve küçük olurmuş. Dolayısıyla makbul olanı tek bir damla ile oluşan bir tek inciymiş. Bununla birlikte divan şiirinde aşığın gözyaşı da yağmur olarak düşünülür. Bu yağmur gibi dökülen gözyaşı damlaları da inciye benzetilir. Çünkü divan şiirinde geçen en kıymetli taş incidir.
Fuzuli bir beytinde insanı sadefe benzetir ve insanın zahmet çekmeden bu dünyada mutluluğa ve huzura ulaşamayacağını şu şekilde dile getirir:
Fuzuli dehrden kâm almak olmaz olmadan giryân,
Sadef su almayınca ebr-i nisandan güher vermez.
(Ey Fuzuli! Ağlamadan bu dünyada saadete erişmek mümkün değildir. (Nitekim) sadef de nisan bulutundan su almayınca inci vermez.)
Bu beyitte “ebr-i nisan” nisan bulutu demektir. Nisan bulutu şiirde gam ve kederi temsil eder. Nisan bulutunun bırakacağı yağmurlar nasıl tabiatın yeniden canlanmasına vesile oluyorsa insanoğlunun da akıttığı gözyaşları onun saadete erişmesine vesile olacaktır. Zira yukarıda da bahsettiğimiz gibi sadef, incinin oluşumu için acı ve ızdıraba tahammül eder. Çünkü her nimetin bir külfeti vardır.
Bugünlerde gökyüzünden Nisan ayının incileri damlamaya başladı. Ben de sizin bu damlalardan nasibinizi almanızı diliyorum.
Bahtsız değil her daim şansı açık olanlardan olmanız dileğimle,
Hoşça kalın!