Oğuz, anneannesine gazeteden haberleri heceleyerek okuyordu. Aklı, sokakta top oynayan arkadaşlarının neşeli seslerindeydi.
Oğuz anneannesine isteksizliğini göstermek için nazlandı.
“Anneanne gazetenin yarısını okudum. Yarısını da akşama babam gelince kendisi sana okusun!”
Anneannesi gözlüklerinin üzerinden sertçe baktı.
“Oğuz, iki tane haber okumadın daha. Gazetenin yazılarını beğenmiyorsun!
Hiçbir yere gidemezsin. Sen bugün sokağı unut!”
Oğuz elindeki gazeteden gözlerini ayırmadan birden bağırdı.
“Aaaa… Anneanne baksana, bir deniz kaplumbağası Dalyan’da yaralı olarak bulunmuş!”
Anneanne çok heyecanlandı.
“Oku… Oku, oğlum! Deniz kaplumbağasına kim, ne yapmış? Zarar verenlerin elleri kırılsın!”
Oğuz heceleyerek okudu:
“Muğla-Dalyan’da dün bir Caretta Caretta, boynuna misina dolanmış, ayağına olta iğnesi saplanmış durumda yaşlı bir balıkçı tarafından bulundu…”
Anneanne meraktan büyüyen gözlerle elindeki örgüyü divana fırlattı.
“Haydi, oğlum daha hızlı, hecelemeden oku!”
Oğuz gazeteyi masaya bıraktı.
“Anneanne, ben heceliyorum, okumayı daha yeni öğreniyorum biliyorsun.
Hemen sahile koşup deniz kaplumbağasını görmek istiyorum. İnanamıyorum anneanne, bizim sahildeymiş! Şimdi görebilmek için can atıyorum,” dedi ve evden hızla çıktı.
Anneanne arkasından kapıya koştu ve bağırdı:
“Oğlum Oğuuuz… Nereye gidiyorsun?”
Sokak kapısından çıkan Oğuz anneannesini duymadı bile! Hızla sokakları dolandı. Sahile bir an önce ulaşmak için rüzgâr gibi koşuyordu. Trafik ışıklarında hızını kesip beklemek zorunda kaldı. Yeşil ışık yanıncaya kadar yumruklarını sıkıp bekledi. Işık yanar yanmaz fırladı. Çarşıyı çok hızlı geçti. Simit fırınından yeni çıkmış simitlerin, çöreklerin kokusu burnuna kadar gelince, şöyle bir başını çevirip baktı o
kadar… Dondurmacıya gülüp geçti. Dondurmacı şaşırdı, elleriyle “nereye koşuyorsun” işareti yaptı. Oğuz aldırmadı. Şimdi çok önemli işi vardı.
Deniz kaplumbağasını görmek için sokakları yıldırım hızıyla geçti. İskelede, kalabalığın arasında veteriner Haşim amcasını görüverdi. Haşim amca da onu görmüştü. Yanına çağırdı.
“Oğuuuz yanıma geeel!”
Oğuz kalabalığın arasından kendisine zorla yol açarak veterinerin yanına ulaştı.
“Haşim amca, bana da göster deniz kaplumbağasını. Hani nerede?”
Haşim amca, Oğuz’a gülümseyerek elini uzattı.
“Oğuz, sen nerelerdesin oğlum? Ben, burada ilk önce seni bulacağımı sanarak gelmiştim.”
Oğuz, Haşim amcasına sarıldı.
“Anneannemden zor kurtuldum. Elinden gelse tüm gazeteleri bana okutacak!”
Haşim amca, Oğuz’a gülümseyerek başını salladı.
“Anneannenin işi de çok zor aslında. Oğuz’u eve kapatmak kolay iş değil! O da gazete okutma yöntemini bulmuş.”
Oğuz, Haşim amcasını bulmuşken biraz yakınıp, sitemde bulundu:
“Aman Haşim amca, sesli okumaktan benim canım sıkılıyor. Arkadaşlarım sokakta neşeyle oynarken benim oynamama izin verilmiyor! Ben deniz
kaplumbağasını görmeye geldim.”
Haşim amcası da Oğuz’a kavuşmaktan çok mutluydu. Ona sevgiyle sarılırken kaplumbağayı gösterdi:
“İşte bak, deniz kaplumbağası burada! Ben ilk bakımını yaptım. Gel yanına gidelim.”
Oğuz’un gözleri fal taşı gibi açıldı. İskelenin önünde, deniz kaplumbağasını koruma altına almışlardı.
“Haşim amca bu çok kocamanmış!”
“Daha önce sen hiç deniz kaplumbağası görmedin mi Oğuz?”
“Gördüm… Gördüm… Biz sandalla geziyorduk. O da sudaydı. Yüzüyordu. Biz de yanından geçmiştik.”
Haşim amca elini Oğuz’un omzuna koydu:
“Bunların bazıları yüz elli kilo ağırlığında olabiliyor.”
“Kim benim arkadaşıma zarar vermeye cesaret edebilir Haşim amca?”
Oğuz’un gözleri dolmuştu. Elini deniz kaplumbağasının başına sürdü.
“Bak Oğuz, işte boynuna dolanan misina ve ayağına saplanan olta iğnesi. Olta iğnesini çok zor çıkardık!”
Oğuz gördüklerine hayretle bakıyor, içini çeke çeke ağlıyordu…
“Haşim amca, gözlerime inanamadım! Bunlar onun çok canını acıtmıştır. Ah, benim güzel arkadaşım!”
“Oğuz, yeter ağlama! Ellerini hayvanın başına sürme! Seni gören başka çocuklar da dokunmak isterler.”
Veteriner Haşim amca Oğuz’a bilgi vermeye devam ediyordu.
“Ben, Caretta Caretta’ya ilk yardımı yaptım. Şimdi de “Dalyan Deniz Kaplumbağası Araştırma Kurtarma Rehabilitasyon (uyum) ve Bilgilendirme Merkezi”
iyileştirme çabalarını tamamlamak üzere.” Oğuz anlatılanları dikkatle dinliyordu.
“Böyle bir merkez mi varmış? Ben ilk kez duyuyorum. Kaplumbağanın adını
“Özlem” koymuşlar, diye okudum. Ben erken gelebilseydim, kendi adımı koyacaktım.”
Haşim amca, Oğuz’un başını okşarken tebessümle cevap verdi:
“Adı hiç önemli değil güzel oğlum! Şimdiye kadar misinalı boynu, oltalı ayağıyla çekilen fotoğrafları, çarşıdaki panolara asıldı. Bilgisunarla (enternet)
dünyaya yayınlandı. Adının hiç önemi yok! Yeter ki tüm insanlık, senin gibi onlara acısın. Bu yeter!”
“Haşim amca, ne zaman denize bırakacaksınız?”
Haşim amcası, Oğuz’un elini tuttu:
“Ha şöyle. Sakin ol. Kimseye söylemezsen seni de götürürüm İztuzu’na. Yarın sabah erken gel. Mayonu içine giy. Annen kurabiye yaparsa sevinirim. Annenle
baban çalışıyor olmasalardı onları da çağırırdım.”
“Evden bana izin vermezler!”
“Ben anneannene telefon ederim. Sen arkadaşlarına söyleme yeter!”
Ertesi sabah Oğuz, heyecandan kahvaltısını bile yapamadı. Annesinin pişirdiği kurabiyeleri daha soğumadan paket yaptırdı. Sokakları koşarak hızla geçip iskeleye
geldi. Haşim amcası, yaşlı balıkçı ve torunuyla Oğuz’u tanıştırdı.
“Oğuz bak. Bu amca, deniz kaplumbağasını yaralı hâliyle bulup getiren balıkçı Selim. Bu da Selim’in torunu Yunus oluyor.
Oğuz, yaşlı balıkçının elini öptü. Yunus ile tokalaştı.
“Arkadaşım deniz kaplumbağasını, kurtardığın için sağ ol Selim amca!”
Yaşlı balıkçı Oğuz’u yanaklarından öptü.
“Bak, benim torunum da senin yaşında. Şimdiden balıkçılık öğreniyor. İkinizin çok iyi arkadaş olacağınıza inanıyorum.”
Bir balık ağı ile sarılan Caretta Caretta “Özlem”, botun arkasına bağlanarak ağır ağır çekilip Dalyan kanallarından geçirildi. Yerel basın, adını Özlem koyduğu deniz kaplumbağası fotoğrafları ve haberleri ile doluydu. Bu konu, basına uzun zaman yetecek yazılar, haberler, reklamlar fırsatına, kısa sürede dönüştürülmüştü.
Oğuz ile Yunus, deniz kaplumbağasını seyrederek Dalyan’ın kanallarında deniz motoruyla dolaştılar. Sazlıktan kalkan onlarca kuş, yuvalarındaki yavrularına ağızlarında yem taşıyorlardı. Sudaki çeşitli balıkları da balıkçı Selim, bıkıp usanmadan çocuklara tanıtmayı sürdürdü…
İztuzu’na gelince genç balıkçılar, deniz kaplumbağasını sarmalayan balık ağını çözdüler. Özgür kalan kaplumbağa, ölçülü ve kararlı devinimlerle Akdeniz’in tuzlu
sularına dalıp, İztuzu sahilinden uzaklaştı. Oğuz, bir eli yeni arkadaşı Yunus’un omzunda olduğu hâlde diğer eliyle kaplumbağa arkadaşına gülümseyerek el salladı.
Sonra kumların arasında, daha önce deniz kaplumbağalarının bıraktığı yumurtalardan çıkan yavruların, denize kavuşmak için koşuşmalarını seyrettiler.
Kumsalın hemen arkasında, çardaklı çay bahçesinde kurabiyelerin tadına tat katan meyve sularını içtiler. Haşim amca, onlara deniz kaplumbağalarını uzun uzun anlattı. Bütün gün Yunus ile Oğuz, yavru carettaların arasında coşkuyla yüzdüler.