Sevgili Öğrenciler,
Size çok güzel bir masal gönderiyorum. Siz de çok güzel masallar yazmaya devam edin.
Bir varmış, iki sırasını beklermiş. Çocuklar sevimli, nineler güleç yüzlüymüş. Kırlarda gelincikler, kelebeklerle söyleşirmiş.
Küçük bir dere, kenarındaki kulübeye her gün güzel türküler söyleyerek akarmış. Derenin içinde parlak pullu balıklar yüzer, kayaların altına saklanırlarmış. Kurbağalar sazların içinden dereye atlar balıkları ürkütürlermiş.
“Vırak… Vırak…”
Güneş hepsini ısıtır, otları büyütürmüş. Yağmurlar derenin suyunu çoğaltır, türküsünü coşkulu çalgılara çevirirmiş.
Küçük kulübede yaşayan pamuk saçlı nine, her gün bahçesine dereden su taşıyarak sularmış. Marulları, soğanları, ıspanakları, naneleri öyle sularmış ki görenler bakmaya doyamazmış.
Pamuk saçlı nine her hafta bahçesindeki sebzeleri, meyveleri pazara götürür satarmış. Kazandığı paralarla ekmek, yağ, tuz alırmış. Kış gelince de evine odun, kömür taşırmış.
Küçük kulübesini ısıtmak için kış gelince ocakta odun, kömür yakarmış. Ocağın yanındaki küçük fırında kurabiye, börek pişirirmiş. Torunları gelince kurabiyeleri, börekleri sevinçle yerlermiş:
“Nine, bize ne güzel kurabiyeler, börekler yapıyorsun.” derlermiş.
Pamuk ninenin kendisi gibi beyaz bir kedisi varmış. Dört yavrusuyla kar beyaz kedi fırının yanındaki minderde hep uyurmuş. Kediler acıkınca süt dolu tabaktan beslenirlermiş.
Çimenlerin üzerinde beyaz kırağıların çok olduğu bir sabah nine bir küçük böcek bulmuş.
Böcek dile gelmiş, şunları söylemiş:
“Nine, çok üşüyorum. Ben, buralara rüzgârla sürüklenip geldim. Ne olur beni evine al. Yoksa donacağım.”
Nine kulaklarına inanamamış. Böceği, pamuklara sarıp küçük bir kutuyla sıcak odaya koymuş. Dut yapraklarını incecik kıyıp böceğe vermiş. İncecik kıyılmış dut yapraklarını böcek her gün kıtır kıtır yemiş.
Günler böyle geçiyormuş. Bir gün nine bakmış ki böcek tırtıla dönmüş. Nine kıyılmış yaprakları yetiştiremez olmuş. Dut dallarını pencerenin içine yerleştirmiş. Tırtıl yaprakları yemiş. Dalların üzerine koza örmeye başlamaz mı? Tırtıl ağzından incecik bir ip salgılıyormuş. Nine çok şaşırmış:
“Ah, tırtılım sen kendine yuvamı örüyorsun,” demiş.
Tırtıl da nineye gülmüş:
“Kozamı örüyorum nine,” demiş.
Tırtıl, parlak, ince iplikle ördüğü kozanın içinde kalmış. Nine eline aldığı kozaya merakla bakarken kozanın ucu delinmiş. İçinden çok hoş bir kelebek çıkmış. Kelebek odanın içinde durmadan uçuyormuş. İçi pamuklu küçük kutuya yumurtalarını yapmış. Sonra kırlara doğru uçup gitmiş.
Nine kutunun kapağını kapatmış. İçindeki yumurtalar onlarca küçük böceğe dönüşmüş. Böcekler kıyılmış taze dut yapraklarını yiyerek tırtıl olmuş. Tırtıllar dallarda kozalar örmüş. Nine bu kadar çok kozayı görünce çok şaşırmış:
“Yaşasın! Ne çok kozam oldu.” demiş.
Kozalar ilaçlı sıcak suda ıslanınca metrelerce ipek ipliğe dönüşmüş. Nine bunları yumak yapmış. Şallar dokumuş, kumaşlar dokumuş. Bu kumaşları alanlar, giyenler çok mutlu olmuş.
İpekçi nine böcekleri beslemeyi tüm gençlere öğretmiş. İpek iplik elde etmeyi, bitki kökleriyle boyamayı, dokumayı da öğretmiş.
Gökten kırmızı elmalar düşmüş. Öğrenmeyi, öğretmeyi bilenlerin başına…